İslam ve küfür bir araya gelemez!

Forumda uygun kategori bulamadığınız yazılar...

Moderators: VYZ, Leyla Hanne

Post Reply
maneviyat

İslam ve küfür bir araya gelemez!

Post by maneviyat »

Şunu bil ki!
İki cihan saadetini elde etmek, sadece Peygamber (s.a.v.)'e tabi olmaya bağlıdır.

O'na uymak da ancak şöyle olur;
İslâmî vazifeleri ve hükümleri yerine getirmek, onları halk arasında yürürlükte kılmak, küfrün kaide ve merasimlerini her kesimde ki insanlardan gidermek ve onları çürütüp atmaktır. Çünkü İslâm ile küfür, kıyamete kadar ve ondan sonra da birleşemez, kaynaşamaz. Bunlardan birini getirmek diğerinin gitmesini; birini yüceltmek, diğerinin aşağı düşmesini gerektirir. Yüce Allah, sevgili Peygamberine şöyle buyurdu:

'Ey yüce Peygamber! Kâfirlere karşı silahla, münafıklara delil ve hüccet getirerek muharebe et. Onlara karşı çetin ol. Onların barınağı Cehennemdir ve O, ne kötü bir dönüş yeridir.' (Tevbe, 73)

En büyük ahlâkı taşıyan Peygamber (s.a.v.)'e Rabbi, kâfirlerle savaşmasını ve onlara acımamasını emredince, onlara bu şekilde davranmanın, güzel ve büyük ahlak çerçevesine dahil olduğu anlaşılır.

İslâm'ın üstünlüğü, küfrün ve sahiplerinin zillet ve düşkünlüğüne bağlıdır. Dolayısıyla bir kimse küfür ehlini yüceltse, müslümanları düşürmüş olur. Onları yüceltmek, yalnız onlara saygı göstermek ve baş köşeye oturtmakla olmaz. Onları; müslüman meclislerine sokmak, onlarla arkadaş olmak, dilleriyle konuşmak... bütün bunlar, onlara değer vermek demektir. Onlara layık olan; köpekler gibi kendilerini uzaklaştırmaktır. Eğer onlara dünyalık bir iş düşer ve onlarsız görülmesi de mümkün olmazsa, zaruret miktarı kendileriyle temas edilir. Bu durumda da kendilerine önem verilmediğini anlatan bir tavır takınılır.

İslâm'ın tekamülü, kâfirlere yaklaşma, onlara yönelme ve kendilerine önem verme gibi davranışları terk etmeye bağlıdır. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, onları yani kâfirleri, yüce kitabında Zâtının düşmanı ve Habibi'nin düşmanı olarak tanıttı;

'Ey iman edenler! Düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin. Siz, onlara -mektupla bağlılık- ve sevgi yolluyorsunuz; halbuki onlar, Kur'ân'dan size geleni inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah'a iman ediyorsunuz diye, sizi ve Peygamberi -Mekke'den- çıkarıyorlar. Eğer sizler benim yolumda ve rızam uğrunda cihad için çıktınızsa -düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin- Siz, sevgi göstererek onlara sır veriyorsunuz; halbuki Ben; sizin gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da hep bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, artık Hak yolun ortasından sapıtmıştır.' (Mümtehine, 1)

'Kim, Allah'a, Meleklerine, Peygamberlerine, Cibril'e, Mikail'e düşman olursa bilsin ki, Allah kâfirlerin düşmanıdır.' (Bakara, 98)

Allah ve Peygamber düşmanlarıyla düşüp kalkmak ve onlara yaklaşmak, cinayetlerin en büyüğüdür.
Bu düşmanlarla dost olmanın en küçük zararı şunlardır;
Şer-î hüküm ve kaideleri uygulama ve yürütme gücünün zayıflaması; onlarla dostluk sebebiyle küfre sebep olabilecek şeylerden kaçınmaya utanmadır. Bu zarar, gerçekten çok büyüktür. Zira Allah ve Resûl düşmanlarıyla dostluk, Allah'a ve Resûl'üne düşman olmaya varır.

Böyle bir davranışta bulunan insan çoğu kez kendisinin Müslüman olduğunu, Allah ve Resûlü'ne iman ettiğini iddia eder. Fakat bilmez ki, bu davranışları kendisinden Müslümanlığın hakimiyet ve izzetini almış almış götürmüştür. Nefislerimizin ve kötü amellerimizin şerrinden Allah'a sığınırız.

Hem düşmanı sev, hem de beni,
Bu iddia akılsız değil mi?..

Allah'ın lanetine uğramış bu din düşmanlarının bütün meşguliyetleri, İslâm'ı alaya almak, Müslümanlarla eğlenmek ve bizi hep birden dinimizden çıkaracakları ve öldürecekleri fırsatı beklemektir. Bu durumda Müslümanlara da yakışan utanmak, dinine sahip çıkmak ve onun haysiyetini korumaktır.

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular; 'Hâyâ imandandır.'
Hamiyet -dinine sahip çıkıp onu korumak- bu imanın zaruretlerindendir. Müslüman idarecilere düşen; Allah'ın gazabına uğramış olan bu kimseleri, zayıf ve zelil düşürmektir.

Küfrün zilleti, İslâm'ın izzeti...

İslâm hakimiyetinin alameti, kâfirleri sevmemek ve onlardan nefret etmektir.
Allahû Teâlâ yüce kitabında onlara şöyle buyurmuştur;
'Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktirler; artık bu yıllardan -hicretin dokuzuncu yılı- sonra Mescid-i Harama yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız, Allahs izi fazlından zenginleştirecektir. Gerçekten Allah, alimdir, hakimdir.' (Tevbe, 28)

Başka bir âyette ise onlara; Murdar, ismini vermiştir. Bunların müslümanların nazarında da böyle olması gerekir. Onları gördükçe, sohbetlerinden uzak durmaları, beraber bulunmaktan tiksinmeleri zaruridir. Herhangi bir şeyde onlara müracaat etmek, görüş ve hükümlerine uymak, onları yüceltmenin ta kendisidir. Allah, yüce kitabında, kâfirler hakkında şöyle buyurmuşken, onlardan himmet dilenen ve yollarına düşen kimselerin halleri nice olur;

'Makbul olan dua, ancak Allah'a olan duadır. O'ndan başka -müşriklerin- yalvarıp durdukları putlar ise, kendilerine hiçbir şeyle karşılık vermezler. O kâfirlerin hali, kuyu başında, su ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açıp uzatana benzer ki, su ona yükselip gelmez. Kâfirlerin dua ve ibadetleri, sapıklıkta ve boş yere olmaktan başka birşey değildir.' (R'ad, 14)

Onların dua ve ibadetleri batıl ve faydasızdır. Hiç bu duada, kabul ihtimali olur mu? Hatta bu köpekleri ağırlamaktan çok büyük fesadların meydana gelmesi beklenir. Bu nasipsizler duaya başladıklarında putlarından medet umarlar. Dolayısıyla işin nereye varabileceği düşünülmelidir. Böyle bir şeyde İslâm'ın kokusu dahi bulunmaz.

Büyüklerden biri şöyle demiştir;
- Her biriniz, cinnet sınırına varmadan Müslümanlığa ulaşamaz.

Burada anlatılmak istenen cinnet, şu mânâdadır;
İslâm'ı yüceltme ve Müslümanlara hizmet yolunda, şahsî menfaat ve zararına aldırmamak, elde ettiği veya elden kaçırdığına bakmamak. Bir insan, Müslümanlığı elde edince, Allah ve Resûlü (s.a.v.)'in rızasını da elde eder. Mevlân'ın rızasından üstün bir devlet de yoktur.

Rabbimiz olan Allah'dan, dinimiz olan İslâm'dan, sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'den razıyız. Ya Rab, sevgili Peygamberinin yüzü suyu hürmetine bizi bu ikrar üzere yaşat.

Âmin!

163. Mektup -Mektûbat-ı Rabbânî- / İmâm-ı Rabbânî (k.s)
Post Reply

Return to “Diğer Konular”