Sanal Alemimiz...

Forumda uygun kategori bulamadığınız yazılar...

Moderators: VYZ, Leyla Hanne

Post Reply
maneviyat

Sanal Alemimiz...

Post by maneviyat »

Nerede bizim sanal alemimiz?

Bismillahirrahmanirrahim,
Lütuf ve kerem sahibi Yüce Allah’a hamd;
Sevgili Resulü’ne, Ehl-i Beyt’ine, Sahabelerine salât ve selâm…

Merhaba Dostlar;
Her geçen gün, sanal dünyaların cazibesine bir kat daha kapılıyoruz. Üstelik bu kurgulanmış dünyalar, hayır üzerine değil; tam tersine şer üzerine…

Siyasi ve ekonomik anlamda ülkemiz ileri gidiyor, güçleniyoruz vs. derken, galiba asıl savaşı kaybediyoruz.

Geçen sayımızda “İnsanın kendisiyle savaşı” olan nefisle cihadı ele almıştık. Müslümanın ‘kendi’ olabilme ve ‘kendi olarak kalabilme’ mücadelesiydi nefisle cihad.
Müslüman şahsiyetinin vazgeçilmez özelliklerinden uzak kalmamak üzere verilen bir savaş…

Gerçek Müslüman olabilmek adına, toplum olarak daha çok mesafeler kat etmemiz gerektiği açık bir gerçek iken; biz daha İslam’ı net çizgileriyle bilemeden, yaban tuzaklara kapılıyoruz bu kez. Sadece dinimizi değil, dünyamızı kazanacak, bizi daha yüksek bir refaha taşıyacak donanımlara ulaşmaktan da geri kalıyoruz. Kısaca, din ve dünyamız adına en temel şeyleri bile öğrenemeden, karşımıza çıkartılan sanal yemlere; sosyal ağlara, dizilere, oyunlara vs. takılıyoruz.

Bir önceki nesli TV’ye kaptırmıştık, şimdiki nesli ise internet, cep telefonu vs.’ye kurban ediyoruz. Bu garip medya ve internet hastalığından kendimizi ve ailemizi korumanın yollarını bir an önce keşfetmemiz gerekiyor. Geç bile kaldık.

Sanal ağ üzerinden uğradığımız ‘chat’ bataklığında nice gencin hayâsı, şehvet bataklığına saplandı gitti. Nice aileler dağıldı. Kim bilir, iç âlemlerimizde daha nice uçurumlar oluşuyor, şahsiyetlerde nasıl depremler yaşanıyor…

Âlimlerimize, araştırmacılarımıza, eli kalem tutanlara, halkı irşadla iştigal eden hocaefendilere ve öğretmenlere bu konuda büyük görevler düşüyor.

Yasaklamak, sınırlamak çözüm değil. “Dünya bir köy haline” geleli yıllar oldu. Bu süreci tersine çevirmek mümkün değil. Gözlerimizi kapayıp kendimizi bu ‘yenidünya’dan kurtarmamız da imkânsız. Müslüman, İslam’a aykırı olmayan her yeniliğin takipçisi olmalıdır. Aksi halde, dünyanın gerisinde kalmak, aciz duruma düşmek kaçınılmaz.

Gelecek, bir sanal âlemde şekilleneceğe benziyor. Sanal görselliğin, sözün, telkinin, hitabetin etkili olduğu bir dünya…

Özellikle çocuklarımızı ve gençlerimizi bu sanal çağa göre yetiştirmemiz gerekiyor. Unutmayalım, onlar gelecekte yaşayacaklar ve gelecek bu günden çok daha farklı olacak.

O halde, bu sanal âlemle iç içe nasıl yaşayacağımızı belirlemek zorundayız. Bu âleme dair düşüncelerimizi netleştirmek, onunla barışık olmak ve kendi dünyamızı, orada da inşa etmek durumundayız.

Yine aynı şekilde ‘yaban’ dünyalara ait filim ve dizilere misafir olmak yerine, İslam’a uygun görsel sanatlar anlayışıyla, ‘bizim hikayemiz’i anlatan filimler yapmak mecburiyetindeyiz. Bu sahada bir kısım çalışmalar yapılsa da henüz taklit aşamasını aşabilen eserler üretebilmiş değiliz.

Bir şeyin İslami olanı sadece onun konusu mu belirler? Sanki böyle bir anlayış var, yapımcılarımızda, yazarlarımızda. Değil elbet. Evet, içerik önemlidir ama mesela kurgu ve anlatım teknikleri, müzik ve diğer unsurlara varıncaya kadar, her şey ana medeniyetimizden, bizim dünya görüşümüzden beslenmeli. Bizim rengimizi, kokumuzu taşımalı.

Bizim medeniyetimiz, sosyal hayatta merhamet, dayanışma ve adalet üzerine kurulu iken; (Modern) Batı Medeniyeti, bencillik, düşmanlık ve mücadele üzerine kuruludur. Bu dünya görüşü, tabii olarak her yaptıkları işe yansımaktadır.

Mesela, Batı medeniyetinin sanat anlayışı, kendi dünya görüşü doğrultusunda, sanatı ‘objektif gerçeklik’ üzerine kurguladığından, hayatta ne varsa aynen yansıtmaya dayalıdır. İyiyse iyi, güzelse güzel, çirkinse çirkin, hatta iğrenç ve vahşi olan bile onlara göre, yansıtılması gereken gerçekliklerdir. Fakat bir Müslüman bunu yapabilir mi? Yapamaz, yapmamalıdır. Zira gerçek hayatta var diye, insan tabiatına aykırı bir iğrençliği toplumun nazarına sunmak; insan tabiatı, ruhani hayatı ve dolayısıyla da kişiliği üzerinde kapanması güç yaralar açar. Toplumun dengelerini bozar. Bir Müslüman yönetmen, parçalanmış insan bedenlerini, asla göze batacak şekilde, sunamaz, sunmamalıdır. Çünkü insan tabiatına aykırıdır. Dinen, en azından mekruhtur.

Peki, Batı’nın böyle kaygıları var mı? Genel anlamda yok maalesef. Her türlü şiddet, korku, gerilim, iğrençlik ve şehvet, sunulması gereken ‘gerçek durumlar’dır onlara göre.

Bu yapımların şekillendirdiği, ‘birey’lerin ve bu tip bireylerden oluşan batılı toplumların, insanlıktan uzaklaşan halini görüyoruz üzülerek. Bizim gibi halkı Müslüman, Hıristiyan, Hindu, Taoist vs. olan ülkeler de Batılı görsel ürünlerin pazarı olduğundan, son dönemde, artık bu toplumlarda da -daha önce görülmeyen türde- insana yakışmayan sapmalar, zulümler, her türlü gayri insani eğilimler ortaya çıkmaya başladı.

Maalesef Müslümanlar hala daha internet ve görselliğin tam farkına varamadılar. Bu konuda çok büyük bir boşluk var. Bu iş sadece taklit siteler yapmakla sınırlı bir iş değil. Bir iki irşad sitesi, üç beş de haber sitesi, kitap CD pazarlama sitesi meselesi değil.

Bu ayrı bir endüstri gibi ele alınmalı, güçlü profesyonel yatırımlar yapılmalı ve her anlamda yeni, farklı, bize ait sanal ortamlar oluşturulmalı.

İş adamlarımız sadece cami yaptırmayı, Kur’an Kursu açmayı mı hizmet sanıyorlar? Artık din ve namus, internet ve TV üzerinden elden gidiyor. Bu alanlara el atmazsak, camiye gidecek cemaat, Kur’an kursuna gönderecek genç bulabilecek miyiz!

Nerde bizim vakıflarımız, derneklerimiz, enstitülerimiz, üniversitelerimiz?
Müslümanların desteğiyle kurulan onca hizmet kurumu ne ile iştigal ediyor?
Hizmet kurumlarının yönetimini oluşturan muhterem zevat, nasıl bir veballe karşı karşıya olduğunun farkında mı acaba?
Hani fikir sancısı çeken sanatçı ve yazarlarımız?
Müslümanlık diye bir derdimiz kalmadı mı Allah aşkına…
Yoksa imanın yarısı hayâ değil miydi?

Evet, dostlar, biz derdimizi ortaya koyuyoruz. En azından âcizane, gördüğümüzü ve fikrettiğimizi sizlerle paylaşıyoruz.
Görelim Mevlâm neyler, neylerse güzel eyler…


SÜLEYMAN KARAKAŞ
Gülistan Dergisi
Post Reply

Return to “Diğer Konular”