Çinli Muhammed’in hikâyesi

Forumda uygun kategori bulamadığınız yazılar...

Moderators: VYZ, Leyla Hanne

Post Reply
User avatar
Halil Necati
Posts: 618
Joined: 02 Nov 2007, 19:54

Çinli Muhammed’in hikâyesi

Post by Halil Necati »

Çinli Muhammed’in hikâyesi

Çin’in değişik bölgelerinden on kişi İstanbul’a gelir. Bu on kişi sıradan insanlar değildir.

Bunların ortak özellikleri yeni Müslüman olmalarıdır. Umre için İstanbul üzerinden Arabistan’a gideceklerdi. Hepsi de yeni Müslüman olmuş. Kimi yirmi gün önce, kimi bir ay, en uzağı iki ay önce Müslüman olmuştu. Ne yeterince İslâmî bilgileri vardı ne de yapacakları umre ile ilgili bir bilgileri. Yanlarına, kendilerine yardımcı olacak, hem Çinceyi, hem Arapçayı iyi bilen hem de İslâmî bilgisi olan birini rehber olarak alacaklardı. Takdir-i İlahi, Türkistan’daki Çin zulmünden kaçıp İstanbul’a yerleşmiş bir Uygur Müslüman, bu on Çinliye rehber oldu. Yaşadıklarını o anlatıyor:

“Yeni Müslüman olmuş bu on Çinli ile birlikte yola çıktık. Kısa zamanda aramızda iyi bir dostluk kuruldu. Yeni mü’min olmuş bu insanlar, büyük bir heyecan yaşıyorlardı. Hiçbirinin İslâmî bilgisi yoktu. Hatta namazda okuyacakları sûreleri bilmedikleri gibi Fatiha’yı bile bilmiyorlardı. Bazı zikirleri yaptırmaya çalışıyor; ancak Çince telâffuz zor olduğu için zikirleri tam okuyamıyorlardı. Namazlarda sadece “Elhamdülillah, Allahu Ekber” diyebiliyorlardı. Bana sormuşlardı “Ne yapalım?” diye. Ben de onların kimine “Elhamdülillah”, kimine “Lâ ilâhe illallah” ve benzeri zikirleri öğretmeye çalışıyordum. Onlar da namazlarda bunları söylüyorlardı. Önce Mekke’ye gittik. Kâbe’de onların hâli görülmeye değerdi. Yeni doğmuş çocuklar misali heyecan ve neşe içinde, kâh ağlıyor, kâh gülüyorlardı. İsimlerini değiştirmiştik: Muhammed (Chan Ching) Hasan (Chun Fang) gibi her biri yeni ismi ile çağırılıyordu. On Çinli kardeşimizden biri olan Muhammed’de bir farklılık vardı. Bu durum dikkatimi çekmişti. Her namazını gözleri yaşlı olarak bitiriyordu. İyice dikkat ettim. Evet, Muhammed namazlarında ağlıyordu. Bana da sürekli sorular soruyorlar, İslâm hakkında bilgi ediniyorlardı. Ben de bildiğim kadarıyla onlara bilgiler veriyordum. Bir gün Muhammed sordu:

“ İçki nedir, içkiye dinimiz nasıl bakar?” “Rabb’imiz içkiyi kesin olarak yasaklamıştır, içilmesi, yapılması, taşınması, satılması yasaktır.”

Kaldığımız otele gelmiştik. Muhammed telefon edeceğini söyledi ve ona memleketine telefon etme imkânı sağladık. Çin’deki kardeşini arıyordu, kardeşine aynen şöyle diyordu: “İçki fabrikamızı kapat, Allahımız öyle emretmiş. Bize bu emre uymak düşer.”

Kardeşi bunu yapamayacağını, büyük zarar edeceklerini söylüyordu.

Fakat Muhammed kararlıydı: “Allah emretmiş, bize uymak düşer. Üretimi hemen durdur, ben gelince borçları hallederim.” İçki fabrikası kapandı.

Mekke’deki ibadetlerimize devam ediyoruz. Yine bir gün bana sordukları sorulardan çıkardıkları bir neticeyi açıklarlar: “Kadın modası, kadınları yarı çıplak resmetmek gibi faaliyetler de dinimizde yasak mıdır?” Evet yasaktır. Aynı gün ötele geldiğimizde yine Çin’i aradı ve bu sefer de kardeşine moda evinin kapatılması emrini verdi. Kardeşi yine itiraz etti; ancak Muhammed ne itiraz dinledi ne de kararından vazgeçti:

“Rabb’imiz emretti ise bize bu emre uymak düşer.” Mekke’deki ziyaretimizi bitirdik ve Medine’ye gittik.

Medine’de bir sabah namazı. Efendimiz’in “Burası cennet bahçesidir.” buyurduğu yerde sabah namazının farzını kılıyoruz. Muhammed benim yanımda. Diğer Çinli kardeşlerimizle aynı saftayız. İlk secdeye varıyoruz, secdeden kalkıyoruz, ikinci secdeye varıyoruz, sonra kıyama kalkıyoruz. O da ne?

Muhammed hâlâ secdede, kalkmadı. Tekrar secde ediyoruz, ettahiyyatüyü okuyoruz ve selâm veriyoruz. Muhammed hâlâ secdede. Düşündüm ki, yorgunluktan ve uykusuzluktan bazen insana bir geçkinlik geliyor, Muhammed’e de secdede böyle bir şey oldu, uyudu. Elimi uzattım, omzuna dokundum ve hafifçe çekeyim dedim ki, sağ tarafının üzerine yuvarlandı.

Muhammed’in ölmüş olabileceğini düşündüm. Olay duyulmuştu. Görevliler müdahalede bulundular, dışarı çıkardılar, bir ambulansa koyarak hastaneye götürdüler. Biz de gittik. Hastanedeki ilk muayenede çoktan vefat ettiğini söylediler. Muhammed’i hastanenin morguna kaldırdılar. Çinli kardeşlerimle birlikte hastanenin
önünde ne yapacağımızı bilemez bir hâlde üzüntü içinde bulunuyorduk. O sırada bir araba ile makam mevki sahibi bir zat geldi. Herkes onu hürmetle karşıladı, sonradan öğrendik ki bu zat Medine’nin ileri gelen yöneticilerinden biri idi. Hastane yetkililerine sordu: “Bugün burada ölen bir Çinli var mı?”

“Evet” cevabını alınca şu açıklamada bulundu: “Dün gece Efendimiz rüyamda bana göründü ve buyurdular ki, “Yarın burada bir Çinli kardeşim vefat edecek, onun cenazesi ile ilgilenin.” Bir anda her şey değişti.

Muhammed’i morgdan aldılar, bir devlet yetkilisine yapılanlardan daha fazlasını yaptılar. Cennetü’l Bakî’ye defnettiler. Allah, hepimize bu dünyadayken O’nun “arkadaşı” olmayı nasip etsin. Amin.
Post Reply

Return to “Diğer Konular”