Islamı engelleme çalışmaları

Moderator: Leyla Hanne

Post Reply
Leyla Hanne
Posts: 1395
Joined: 22 Nov 2007, 21:24

Islamı engelleme çalışmaları

Post by Leyla Hanne »

S.a Arkadaşlar ESAD Hocamız islam ülkeleri,tebliğ,misyonerlik,dünyanın durumu müslümanların konumu hakkında çok yararlı bilgiler vermiş.RABBİM okumayı feyz almayı uygulamayı nasip etsin. ;)

İslâm?ı Engelleme Çalışmaları


Şimdi Yirminci Yüzyıl?ın sonuna geldik. Yirminci Yüzyıl?ın başında İslâm aleminin durumu çok fena idi. Ondan sonra esaretten ve sömürülmekten kurtulma devresi başladı. İslâm ülkeleri kendi devletlerini kurmağa başladılar. Başkalarının istilâsından kurtuldular, hürriyetlerini elde ettiler. Fakat içerden mücadele devam etti. Emperyalistlerle işbirliği yapan yöneticiler var. Onların karşısında halk uyanmağa başladı, İslâm?ı bilen, öğrenen insanlar çoğaldı. Milletler İslâm?ı yaşamak istemeğe başladı.

İşte bu manzarada gayrimüslimler de evvelce âşikâre sürdürdükleri sömürüleri İslâm ülkeleri üzerinde yine sürdürmek istiyorlar. Çünkü İslâm alemi dünyanın ve sanayinin ihtiyacı olan en önemli malzemeleri ihtivâ ediyor. İslâm alemi ham madde kaynakları bakımından çok önemli. Gelişmiş ülkeler İslâm alemi olmadan, İslâm ülkelerinden istifade etmeden hayatlarını sürdüremezler. O bakımdan sömürülerini devam ettirmek istiyorlar.

Bazı ülkeler üzerinde de istilâ emelleri var. Bazı halkları katliam etmek istiyorlar. Meselâ Sırpların sözleri var; müslümanların Balkanlar?da hiç yeri yok, hattâ Anadolu?da yeri yok, İran?a kadar sürülmesi lâzım diye düşünüyorlar ve jenosidi, katliamı o maksatla yapıyorlar. Sulh içinde beraber yaşamak, herkesin dînî inancına saygı göstererek beraber yaşamak yok. Bunlar öldürülecek, burda müslüman kalmayacak diye düşünüyorlar ve uyguluyorlar. Bazıları da onların bu işi yapmasına her yönden destek oluyor. Bu katliamlar, istilâlar gözümüzün önünde cereyan ediyor.

Bir de müslümanların hepsini kesmeğe güçleri yetmez, çünkü birbuçuk milyar müslüman var... İşçi, köle ve hizmetçi gibi kullanmaları da arzuları arasında; çünkü bazı süflî işleri kendileri yapmak istemiyorlar. Meselâ Almanya?da, Avustralya?da zavallı kardeşimiz geçim sıkıntısıyla o ülkeye gelmiş; Almanın veya Avustralyalının tehlikesini bildiği için girmediği işlere onları alıyorlar. Meselâ kimyevî bakımdan ciğerleri sakatlayan, insanların ölümüne yol açan kısma alıyor. Veya yerin altında, şu kadar metre derinlikteki madenlerde çalıştırıyor. Alman oraya gitmiyor, ama bizimkiler gariban, parası yok, işte orda para kazanacak da memleketine, çoluk çocuğuna götürecek, kaç kişiye bakacak.

Böyle maden işçisi lâzım, birtakım zor işlerin yapılması için bazı güçlü kuvvetli insanlara ihtiyaç var, onları o seviyede tutmak istiyorlar. Bir sömürge eğitimi felsefeleri var. Sömürdükleri ülkelerde, o insanlar belli seviyelerde kalsın istiyorlar. Hattâ Avrupa?da çifte eğitim standardı var, Fransa?da kullanılan Fransızca bir söz söylemişlerdi, ?Ortadoğu için kâfidir.? mânâsına gelen bir söz. Yâni, ?Eğer doktora yapan kişi Ortadoğu?lu isi, tamam bu kadar doktora yaptıralım, çok iyi yetişmeden doktor olsun gitsin!? diyorlar. Ama bir Fransıza o kadar az bilgi ile, az başarı ile o ünvanı vermezler. Çünkü kendi elemanlarının iyi yetişmesini isterler. Atasözü olmuş onlar için: ?Ortaşark için yeterli...?

Müslümanların dinlerinden çıkmasını isteyen ve onların kendi dinlerini kabul etmesini isteyen organizasyonlar da var. Bunun için çalışmalar yapılıyor. Biliyorsunuz Filipinler?de, Endonezya?da, Arnavutluk?ta misyonerlik çalışmaları var... Arnavutluğun eskiden yüzde doksandokuzu müslümandı, şimdi yüzde yetmişbeşe inmiş müslüman sayısı... Gittikçe de azalıyor. Çünkü adamlar aç... ?Ben sana maaş vereceğim ama, boynuna haç tak, kiliseye kaydol, öyle veririm.? diyerek, bu yollarla hristiyanlaştırma çalışması var. Müslümanlarla uğraşan ve uğraştığını da resmî, gözle görülür olaylarla tesbit ettiğimiz merkezler var, teşkilatlar var...

Doğu-Batı bloku yerine şimdi, İslâm ülkelerinin üstünden, doğudan batıya şöyle bir çizgi çekilirse, yukarıda Rusya var, Avrupa var, Amerika var, müslüman olmayan ülkeler var. Onun altında Fas?tan Endonezya?ya kadar İslâm ülkeleri sıralanıyor. Onun için batılı devlet adamları, başbakanlar, bakanlar, yöneticiler, ?Şimdiki mücadele ekseni kuzeyle güney arasındadır. Karşımızda müslümanlar vardır.? diyorlar.

Ortadoğu?da petrolleri elde etmek için yapılan çalışmalar var. Zâten İsrâil?i yerleştirdiler ve onun alanını genişletme çalışmaları var. Müstakbel hudutlarının içine bizim topraklarımız da giriyor. GAP arazisi, Adana vs. yerler giriyor.

İşte bütün bunların karşısında müslümanların bu oyunları anlayan insanlar, kaliteli insanlar olması lâzım! Kuvvetli bir imana sahip olmaları lâzım, dinlerine sahib çıkmaları lâzım!.. Yâni bugün, ?İslâm dinine hizmet ediyorum, İslâm dininin sahibiyim, dünyanın neresinde olursa olsun onu koruyacağım!? diyen bir devlet yok. Doğrudan doğruya Osmanlı gibi İslâm?ı korumayı kendisine amaç edinmiş ve bunu ilân eden bir devlet mevcut değil... Osmanlıyı yıktılar, yerine bir şey ikàme olmadı.

Müslüman ülkeler var, müslüman ülkelerin İslâm?a yüzde nisbeti elli, altmış, kırk, otuz faydalı olan idarecileri var. Ama hiç birisi de doğrudan doğruya İslâm?a yüzde yüz hizmetçi olamıyorlar.

Başka devletlerin birbirleriyle birlikler kurmaları gibi, müslümanların da Avrupa Topluluğu, Kuzey Amerika Ekonomik topluluğu, Pasifik Topluluğu gibi bir takım topluluklar kurmaları lâzım, kardeş olmaları lâzım! Birbirleri ile kenetlenmeleri lâzım! Çünkü, sırf dinlerinden, imanlarından ve tarihlerinden dolayı, hiç işlemedikleri bir takım şeylerden dolayı suçlanıp cezalandırılmak isteniyorlar. O halde birbik ve beraberlik içinde olmaları lâzım! Kenetlenmeleri, birbirlerine yanrdım etmeleri lâzım!..

Kendi içlerine sokulan fitne ve fesatlar var, ihtilâller var, karışıklıklar var... Bugün İslâm ülkelerinin hemen hepsinde buna benzer oyunlar cereyan ediyor. Ayrıca asırların geçmesiyle İslâmî eğitimin zayıflamasıyla ve yine birtakım entrikalarla müslümanlar dinlerinden uzaklaşmış, hurafeler, bid?atlar yayılmış. İslâm ülkelerindeki sapık fırkalar, emperyalistler tarafından desteklenmiş ve güçlendirilmiştir. Emperyalist, bir İslâm ülkesine geldiği zaman, orayı sosyolojik bakımdan tahlil eder, kendisinin fikrine en yatkın olan, kafa yapısı itibariyle kendisine en yakın olan, İslâm?ın kesin olarak karşısında olan sapık fırkaları destekler.

Dünyanın her yerinde bu böyledir. Meselâ İran?a gittiği zaman, oranın ateşperestlerini, mecûsîlerini desteklemiştir, onları güçlendirmeye çalışmıştır. İranlılara, ?Sizin tarihiniz çok eskidir, sizin asıl kökeniniz Sasânîlerdir.? filân diyerek, tarihlerini İslâm?dan önceye kaydırmıştır. Hattâ Şah, ?Ben ikibininci yılımı kutluyorum.? diye büyük törenler yapmıştır devrilmeden önce...

Bizim Türkiye?de tabii, ?Sizin de kökeniniz eskidir, Hititlilerdir, Etililerdir.? diye İslâm?dan önceki devrelere akıllar kaydırılmıştır. Urartular öne çıkartılmıştır. Süryânîler, Yezîdîler vs. üzerinde doktora tezleri hazırlatılıp onlar kuvvetlendirilmiştir, öne geçirilmiştir. Azınlık olan Ermeniler, Rumlar, Yahudiler desteklenmiş, ekonomik yönden güçlendirilmiş, kritik noktalara getirilmiştir.

Mısır da öyledir, Kıptîler desteklenmiştir. Mısır bir İslâm devleti gibi görülür. Fakat işte Butros Galli?nin zihin yapısını görüyorsunuz. Mısırlı bir devlet adamı olarak Birleşmiş Milletlerin Başına gönderilmiş olan bir şahıs... Irak?ta da, Suriye?de de buna benzer bir durum vardır. Suriye?ye bir İslâm ülkesi demek çok zordur. Büyük ölçüde Süryânîler ve Ermeniler hakimdir.

i. Peygamber Efendimiz?in Misyonu

Bütün İslâm ülkelerinde buna benzer meseleler olduğu için, Allah?ın mü?min kulları olarak bizim de bunların karşısında aklımıza başımıza toplamamız gerekiyor. Ayrıca bütün dünya Peygamber SAS Efendimiz?in misyonunu götürmemiz gerekiyor. Aşk ile, şevk ile, sabır ve sevgi yoluyla İslâm?ı tebliğ etmemiz lâzım!.. Çünkü, İslâm tebliğ edildiği zaman kazanılacak insanlar var. Bir milleti toptan bir kalemde karalayıp atmak doğru değil. Meselâ:

??Amerikalılar İslâm düşmanı...?

Hayır, öyle bir şey yok! Amerika?nın içine gireceksin, çalışacaksın, belki pek çok kimse müslüman olacak. Ve oluyor. Şu anda Amerika?da sanıyorum yedi milyon kadar olmuş müslüman sayısı. Bunların hepsi zenci değil, Amerikalılardan da müslüman olan var...

Fransa?da dört milyon kadar müslüman var. Bir kısmı Kuzey Afrika?dan gelmiş, ama Fransızlardan da müslüman olan var... Ben Strazburg?a gittiğim zaman dediler ki:

??Burada müslüman bir karı koca doktor var, kendileri Fransız kökenli; sizinle tanıştırmayı isterdik.?

??Niye tanıştırmıyorsunuz?? dedim.

??Şu anda Afganistan?da cihad ediyorlar.? dediler.

Doktorlar yıllık izinlerini alır almaz karı koca Strazburg?dan Afganistan?a gidiyorlarmış. Bilmiyorum bizim doktor kardeşlerimizden böyle yapan kaç kişi vardır Türkiye?de?.. Bunlar öyle yapıyorlarmış ve ilaç dağıtan hayır müesseselerine gidip ilaç istiyorlarmış:

??Sizin yönetmenliğinizde böyle mazlum insanlara bedava ilaç yardımı kaydı var. Biz Afganistan?a gidiyoruz, verin bakalım ilaçları!? diyorlarmış.

İlaçları toplayıp, yüklenip Afganistan?a götürüp, orda hastanelerde çalışıp, yaralılara, hastalara bakıp geliyorlarmış. Kökeni, aslı, nesli yüzde yüz Fransız...

Ben hatırlıyorum, Ankara?da bizim ev sohbetimizde, ihvânımızla yaptığımız bir sohbette böyle boylu poslu, üniformalı bir Amerikan askeri geldi. Rütbesini bilemiyorum ama, Amerikan askeri... ?Selâmün aleyküm!? dedi, ?Ve aleyküm selâm.? dedik. ?How are you? Well came!? dedik. Sorduk, müslüman...

??Anan müslüman mı, baban müslüman mı, deden müslüman mı?..? diye sorguyu genişletince dedi ki:

??Benim soyumdan, benim müslüman olmama yol açacak bir bağlantı yok! Kökenim hep hristiyan...? dedi.

??Peki nasıl müslüman oldun??

??Kur?an-ı Kerim?i okudum, Kur?an-ı Kerim?in Allah kelâmı olduğuna kànî oldum, müslüman oldum.? dedi.

Yâni bizim, Rasûlüllah Efendimiz?in tebliğ metodunu devam ettirmemiz lâzım!.. Nasıl Rasûlüllah SAS hâl-i hayatında Bizans imparatoru Herakliyus?a mektup ve elçi göndermişse, Sâsânî imparatoruna elçi göndermişse, Mısır hükümdarı Mukavkis?e nâme yazmışsa, Bahreyn emirine mektup göndermişse; Habeş imparatoru Necâşi müslüman olmuşsa ve vefat ettiği zaman Efendimiz gıyabında cenaze namazı kılmışsa; yâni Rasûlüllah Efendimiz hâl-i hayatındaki bütün dünyaya, elinin eriştiği her yere elçi gönderip, mektup gönderip onları İslâm?a davet etmişse, biz de dünyanın her yerini İslâm?la tanıştırmak zorundayız. İslâm için hizmet etmek zorundayız. Bu bizim vazifemiz. Bunu sabır ve sevgi ile, aşk ve şevkle yapmamız lâzım! Kur?an-ı Kerim?de:

??? ??? ???? ??? ??????? ???????? ??????

(?????:???)

(Üd?u ilâ rabbike bi?l-hikmeti ve?l-mev?izatil-haseneh) denilir. Yâni hàkîmâne bir üslupla, hikmetle, akıllı, mantıklı, doğru sözler söyleyerek, yerli yerinde konuşarak, güzel güzel öğütler vererek İslâm?ı tanıtma vazifesi vardır; bunu yapmamız lâzım!..

Müslümanların, ümmet-i Muhammed?in genel saadet ve selâmeti için, salâh ve felâhı için her birinin üzerine düşen görevi yapması, canla başla çalışması lâzımdır. Bütün bunlar da ancak sünnet-i seniyye-i nebeviyyeye sımsıkı sarılmakla olacak şeylerdir. Sünnet-i seniyyeye sarılmayan bir insanın İslâm?a faydalı olması mümkün değildir. Burası işte Mevdûdî merhumun cemaatinin bir yeridir, o da öyle söylüyor:

??Müslümanlar, iyi yetişmemiş müslümanlardan kâfirlerden gördüğü zarar kadar, belki daha fazla zarar görmüştür.? diyor.

İyi yetişmemiş müslüman çok zararlı oluyor, yarım doktor candan eder dedikleri gibi. Onun için müslümanların İslâm?ı sünnet-i seniyye kaynağından, ana kaynağından öğrenerek İslâm için çalışmaları lâzımdır.

Son bir misâlle kapatmak istiyorum konuşmamı: İstanbul?da bir Barsam usta vardı, Ermeni kökenli... Ama müslüman olmuştu, Zâhid ismini almıştı. Ona her gün papaz gelirmiş, kendisi söylemişti:

??Bana her gün geliyorlar, ?Ne diye değiştirdin dinini? Gel bizim eski dinimize!? diye bana nasihat ediyorlar ve bana, ?Bak filânca hacı böyle yaptı, filânca müslüman tüccar şöyle yaptı...? diye kötü misâller veriyorlar. Ben onlara diyorum ki: ?Siz şehrin içindeki kanallardaki suları gösterip, bu sular pis diyorsunuz. O suların çıktığı dağdaki asıl menbaına gelirseniz, o suyun ne kadar temiz olduğunu göreceksiniz.? diyorum.? demişti.

İşte o asıl menba? hadis-i şeriftir.

j. Sünnet Tarihsel mi?

Soru:

?Batı müsteşrikleri tarafından ortaya atılan ve Ankara İlâhiyat Fakültesi hocalarından bazılarınca da savunulan sünnetin tarihselliği, dolayısıyla günümüz için delil olamayacağı gibi görüşlere ne dersiniz?

Batılılar ilim alanında bile, her zaman bilimsel değillerdir. Ben bir üniversite hocası olarak misâller de vererek bunu size söyleyebilirim. Batılılar ilmi dahi bir amaç için kullanırlar.

Onların bu rivayetleri niçin uydurduklarını söyledim. Sünnet-i seniyyenin bir çelik duvar olması dolayısıyla, ümmet-i Muhammed?i kıpırdatamadıkları için, yıkamadıkları için böyle çalışma yapıyorlar.

Bazı fakültelerde bazı hocaların da onların fikirlerine katılması; bu da çok görülen bir şeydir. Çünkü, İslâm ülkelerinde batılıların sözcülüğünü bilerek veya bilmeyerek, maaşlı veya maaşsız, gizli veya aşikar sürdüren insanlar vardır, kadrolu insanlar vardır.

Mısır?da çıkmış bir şahıs, olmadık sözler söylemiştir. Kökenini incelerseniz, filânca gizli cemiyettendir, falanca yere mensubdur ve art niyeti vardır.

Meselâ, Leone Kaetani?nin İslâm Tarihi isimli eseri var. Asım Köksal uzun boylu emek sarf etti, ömrünü sarf etti, onun yanlışlarını tashih etmek için...

İgnosd Goldzier?in Muhammedâniyan Ştudyan isimli eserinde, arkadaşlar tercüme ediyorlardı, şöyle birkaç sayfasına baktım; Arapçadan yaptığı tercümelerde o kadar çok yanlışlar var ki... Adam yahudi, İslâm?ı incelemesi bir maksada dayanıyor.

Münih?li bir Türkolog vardı. Meselâ ben Türkolojide doktora tezi aldığım zaman ne yaptım?.. Onbeşinci Yüzyıl?da hadis kitabı yazmış olan, İznik Medresesi?nde müderrislik yapmış olan bir alimi inceledim. Ama o Münihteki profesör Hans Yuhan Kisig, ?Onaltıncı Yüzyıl?da Osmanlılarda afyon ibtilâsı? diye bir konu almış. Yâni herkes kendisine uygun bir konu alıyor.

Bizim Rahmetli Mehmet Çavuşoğlu vardı, profesör, Allah rahmet eylesin... O da ?Zâtî?nin Küfürleri? üzerine bir çalışma yapmıştı. Herkes kendi üslûbuna göre bir şey seçiyor, bir tarafı tutuyor. Ama şunu net olarak söyleyebilirim, hattâ isbat edebilim, görevli insanlar vardır. İslâm ülkelerinin üniversitelerinde görevli insanlar vardır, kadrolu insanlar vardır. Bir yerlerden emir alan, maaş alan ve amacı sünneti yıpratmak olan, tasavvufu kötülemek olan ve elbirliği ile, organizasyon olarak çalışan; görevi İmâm-ı A?zam?a hücum etmek olan, bir sâfî müslümanın sevdiği, bağlandığı ne varsa hepsine var gücüyle hücum eden görevli insanlar vardır.

Yâni her ünvanlı kişi o mesleğin erbabı olmuyor, Türkiye?de ve batıda her zaman gerçeği söylemiyor. O bakımdan müteyakkız olunuz. Bir insanın söylediği sözleri dikkatle süzgeçten geçirin, delil arayın!..

Ben şimdi meselâ sizinle konuşurken, ayetlerden hadis-i şeriflerden misaller vererek anlattım. O kanaatte olan insanlar bu ayetleri nasıl yalayıp yutacaklar, nasıl hiçe sayacaklar, nasıl yürürlükten kaldıracaklar?.. Sünnet tarihselmiş, günümüz için delil olamazmış... Peki İslâm?ın delili ne kalıyor o zaman?..

Allah-u Teàlâ Hazretleri;

?? ????? ??? ???? ??????? (??? ?????:??)

(İnned-dîne indallàhil-islâm) ?Allah indinde geçerli olan yegâne din İslâm?dır.? diyor. (Âl-i İmran: 19)

??? ???? ??? ??????? ????? ??? ???? ???

(??? ?????:??)

(Vemen yebtaği gayrel-islâme dînen felen yukbelü minhü) ?İslâm?dan gayri din edineni Allah kabul etmeyecek.? diyor. (Âl-i İmran: 91) Peki ben Allah?ın dini olan, Allah indinde geçerli din olan İslâm?ı nerden öğreneceğim, söyler mi bu beyler?..

İslâm?ı öğrenmek istiyorum, ilim adamıyım. Çantamda merceğim var, cetvelim var, ölçmek biçmek için, incelemek her türlü malzemem var. Yâni polis hafiyesi gibi çalışmağa hazırım, bütün izleri incelemeye hazırım. İslâm?ı öğrenmek istiyorum. Söyler misiniz bana İslâm?ı öğrenmek için ben ne yapacayım, nerden başlayayım?..

Elimde ilkönce Kur?an-ı Kerim var, Allah?ın kelâmı, hiç bir şeyi değişmemiş. Tâ Hazret-i Ali zamanında yazılmış imzâlı Kur?an-ı Kerim elimde mevcut... Binaen aleyh Kur?an-ı Kerim elimde bir delil...

Ondan sonra Peygamber SAS Efendimiz zamanında tesbit edilmiş Efendimiz?in sözleri, hareketleri var... Ben bunları delil olarak almaz olur muyum?..

Polis hafiyesi bir saç kılını delil olarak alıyor, değerlendiriyor; ?Bu sarışın saç falancanın saçı...? diyor. Kanın tahlilini yapıyor, ?A grubu Rh pozitif kan, işte bu da ondandır.? diyor, böyle sonuç çıkartıyor da, ben Peygamber Efendimiz?den sahih râvîlerle rivayet edilmiş olan bir vesikayı dinimin delili olarak almayacağım?.. İlmî düşünen bir insanın, bu sözü söylemesi mümkün değildir muhterem kardeşlerim! İnsanın eğri de otursa, biraz doğru konuşması lâzım!..

Dinimizi nerden öğreneceğiz?.. 1400 yıl önce İslâm gelmiş, Peygamber Efendimiz yaşamış. Peygamber Efendimiz hakkındaki rivayetleri nazar-ı dikkate almazsak, Peygamber Efendimiz?i nerden tanıyacağız?..

Sonra ne hakla nazar-ı dikkate almıyoruz?.. Yunanlının Aristo?su hakkında ne malzeme vardır elimizde?.. Stago?nun eserinin sıhhatli olduğunu kim söyleyebilir?.. Yunanlı herhangi bir yazarı alın, Latin yazarlarından falancayı alın, Fransızların herhangi bir şahsını alın; onun eserinin doğruluğunu bize ne isbat eder?..

Ama hadis-i şerifler onların hepsinden çok daha kuvvetli bir şekilde tesbit edilmiştir. Onu ancak inatçı bir insan, böyle ayağını yere vurup vurup da, ille kabul etmek istemiyorum diyen bir insan reddedebilir. Yoksa elimizde son derece bol malzeme var, çok geniş malzeme var.

Bir İslâm tarihçisini düşünün, İslâm tarihini yazacaksınız, Arabistan?ın tarihini yazacaksınız; ne yapıyorsunuz?.. Kitâbeleri okumağa çalışıyorsunuz, kalıntıları geziyorsunuz, fotoğraf çekiyorsunuz, arkeolojik kazı yapıyorsunuz. Arkeoloji ilmi bizim bu hadis-i şerifin yanında solda sıfır kalır. Arkeoloji ilminin bulguları ne kadardır yâni, nedir?.. Devirleri yazıyorlar, Urartu devri diyorlar, bilmem Asurlular, Sümerler, şunlar bunlar diyorlar.

Malzeme ne kadar çıktı?.. Biz onlara inanıyoruz da Asur devleti diyoruz, Mısırlıların Firavunları diyoruz, 22. Sülâle diyoruz, bilmem ne diyoruz. Yâni dünya tarihini mukayeseli olarak incelerseniz, bu kadar kuvvetli deliller hiç bir kültürde mevcut değildir muhterem kardeşlerim! Yâni bu adamlar doğru söylemiyorlar.

Allah-u Teàlâ Hazretleri bizi, sünnet-i seniyyeye âşinâ eylesin... Peygamber Efendimiz?in yolundan ayırmasın... Allah hepinizden razı olsun...

Es-selâmü aleyküm ve rahmetu?llàhi ve berekâtühû!..


Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Rh.A
Post Reply

Return to “Makaleler”