Muharrem Ayı Duası
-
- Posts: 13
- Joined: 10 Aug 2007, 01:15
- Contact:
Muharrem Ayı Duası
NE İSTERSEN ONU YAP! AMA ALLAH'IN HER ZAMAN SENİN YANINDA HAZIR VE NAZIR OLDUĞUNU HİÇ UNUTMA !
- andelib
- Posts: 162
- Joined: 10 Jan 2008, 19:11
- Kan Grubu: B (+)
Re: Muharrem Ayı Duası
S.a.
Ben Kahramanmaraş'ta hanımlar için hazırladığımız Aşure Günü programı için Mahmut Esad Coşan, Muharrem Nureddin Coşan ve diğer Hocaefendilerimizin yaptıkları sohbetlerle ilgili bilgi/belge ararken bu forumu buldum. Merak ettiğim bu Muharrem Ayı Duasını hocalarımızdan herhangi birinin herhangi bir sohbetinde tavsiye edip etmediği. Benim iskenderpasa.com'dan yaptığım aramalarda hocalarımızın aşure günü yaptıkları konuşmalarda böyle bir hadise rastlayamadım. İnternetteki diğer kaynaklarda da hadisin sened kısmı, ravisi yok, sadece Sühreverdi'den nakledildiği yazıyor. Sahih bir hadis olduğu konusunda şüphelerim var. Çünkü sahih olsa Esad Hocamız bunu mutlaka bir aşure sohbetinde dile getirrirdi diye düşünüyorum. Ayrıca "bu duayı okuyan o sene ölmez, ölecekse zaten o duayı okuyamaz" kerameti bende kuşku uyandırdı.
Bu konuda bilgisi olan kişiler paylaşırlarsa çok memnun olurum. Bu vesile ile herkesin yeni hicrı yılını da kutlamak istiyorum, tüm İslam alemi için hayırlı bir sene olur inşallah.
Ben Kahramanmaraş'ta hanımlar için hazırladığımız Aşure Günü programı için Mahmut Esad Coşan, Muharrem Nureddin Coşan ve diğer Hocaefendilerimizin yaptıkları sohbetlerle ilgili bilgi/belge ararken bu forumu buldum. Merak ettiğim bu Muharrem Ayı Duasını hocalarımızdan herhangi birinin herhangi bir sohbetinde tavsiye edip etmediği. Benim iskenderpasa.com'dan yaptığım aramalarda hocalarımızın aşure günü yaptıkları konuşmalarda böyle bir hadise rastlayamadım. İnternetteki diğer kaynaklarda da hadisin sened kısmı, ravisi yok, sadece Sühreverdi'den nakledildiği yazıyor. Sahih bir hadis olduğu konusunda şüphelerim var. Çünkü sahih olsa Esad Hocamız bunu mutlaka bir aşure sohbetinde dile getirrirdi diye düşünüyorum. Ayrıca "bu duayı okuyan o sene ölmez, ölecekse zaten o duayı okuyamaz" kerameti bende kuşku uyandırdı.
Bu konuda bilgisi olan kişiler paylaşırlarsa çok memnun olurum. Bu vesile ile herkesin yeni hicrı yılını da kutlamak istiyorum, tüm İslam alemi için hayırlı bir sene olur inşallah.
“Engin deniz, taş atmakla bulanmaz. Gücenen bir arif, henüz sığ sudur...”
–Sadi-i Şirâzî
–Sadi-i Şirâzî
-
- Posts: 129
- Joined: 31 Dec 2007, 22:07
- Kan Grubu: AB (+)
Re: Muharrem Ayı Duası
andelip isimli kardeşimizin yazdıklarına aynen katılıyorum. Hadis'in kaynağı araştırılmalı...
Yalnız ince bir noktada bir hatırlatmada bulunmak istiyorum:
İnşaallah yazdıklarım yanlış anlaşılmamıştır.
Yalnız ince bir noktada bir hatırlatmada bulunmak istiyorum:
Bu söz çok doğru olmayabilir. Daha doğrusu yanlış anlamaya sebep olabilecek bir söz olabilir. Dışarıdan bakan birisi "Bunların şeyhlerinin okumadığı hadisler sahih değil mi yani?" gibi bir söz sarfederse, yanlış bir durum olmuş olur.Çünkü sahih olsa Esad Hocamız bunu mutlaka bir aşure sohbetinde dile getirrirdi diye düşünüyorum.
İnşaallah yazdıklarım yanlış anlaşılmamıştır.
- andelib
- Posts: 162
- Joined: 10 Jan 2008, 19:11
- Kan Grubu: B (+)
Re: Muharrem Ayı Duası
"Çünkü sahih olsa Esad Hocamız bunu mutlaka bir aşure sohbetinde dile getirirdi diye düşünüyorum." sözüme açıklık getireyim, yanlış anlaşılmayayım.
Tabii ki herhangi bir hadisin sahih olup olmadığının ölçüsü onun hocalarımızın sohbetlerinde geçmiş olması değildir, olamaz. Zaten hocalarımızın yapmış olduğu tüm sohbetlere erişme imkanımız da yok.
Fakat Esad Coşan Hocamızın çeşitli yıllardaki aşure günlerinde yapmış olduğu bir kaç sohebtin metni İskenderpasa.com'da mevcut. Ve bu sohbetlerde aşure gününün önemi ile ilgili sahih kaynaklı (Ramuz Elehadis numarası ile birlikte verilen) hadisi şerifleri vermiş. Böyle müjdeleyici bir hadisi Esad Hoca'nın bilmemesi ya da bildiği halde aktarmaması bana pek makul gelmiyor, ama tabi ki bu sadece bir zandan ibaret. Doğrusunu Allah bilir.
Tabii ki herhangi bir hadisin sahih olup olmadığının ölçüsü onun hocalarımızın sohbetlerinde geçmiş olması değildir, olamaz. Zaten hocalarımızın yapmış olduğu tüm sohbetlere erişme imkanımız da yok.
Fakat Esad Coşan Hocamızın çeşitli yıllardaki aşure günlerinde yapmış olduğu bir kaç sohebtin metni İskenderpasa.com'da mevcut. Ve bu sohbetlerde aşure gününün önemi ile ilgili sahih kaynaklı (Ramuz Elehadis numarası ile birlikte verilen) hadisi şerifleri vermiş. Böyle müjdeleyici bir hadisi Esad Hoca'nın bilmemesi ya da bildiği halde aktarmaması bana pek makul gelmiyor, ama tabi ki bu sadece bir zandan ibaret. Doğrusunu Allah bilir.
“Engin deniz, taş atmakla bulanmaz. Gücenen bir arif, henüz sığ sudur...”
–Sadi-i Şirâzî
–Sadi-i Şirâzî
-
- Posts: 129
- Joined: 31 Dec 2007, 22:07
- Kan Grubu: AB (+)
Re: Muharrem Ayı Duası
Açıklamanız çok açıklayıcı oldu, teşekkür ederim.
-
- Posts: 13
- Joined: 10 Aug 2007, 01:15
- Contact:
Re: Muharrem Ayı Duası
Merhum Mahmud Es’ad Coşan Hoca efendimiz İskenderpaşa’da yaptığı bir hadis sohbetinde şu mealde bir şeyler söylemişti. “eğer dinimizi öğrenmek için sadece Es’ad Hoca’nın Pazar sohbetlerini takip edeyim dersek, ayrıca araştırma yapmazsak ilerleme kaydedemeyeceğimizi sağlam sahih hadis kaynaklarından okuyarak ilmimizi artırmamız gerektiğini” ısrarla dile getirmişti. Bu meyanda bizim için tek kaynak Muhterem ve mübarek Hoca efendilerimizin ulaşabildiğimiz bulabildiğimiz sohbet kayıtları ve basılmış eserleri ile kayıtlı ve sınırlı kalmamalıdır. Aksi halde değer verdiğimiz büyüklerimizin tavsiyeleri ile çelişik bir davranış sergilemiş oluruz ki bu da bizi ileriye götürmek şöyle dursun yerimizde saymamıza bile engel olabilir.
Diyelim ki hadis sahih değil. Öyle bile olsa bu hadisle amel edilemeyeceği anlamına kesinlikle gelmez. Zayıf hadislerle de amel edilir. Hadis değildir de sahabe kavli olabilir… Ki burada da sahih olduğu özellikle vurgulandığına göre herhangi bir şüpheye mahal verecek bir durum olduğunu ben şahsen düşünmüyorum. Bir hadis’in güvenilirliğini de metnine bakarak anlamaya çalışmak sağlıklı bir yol değildir. Şüpheler bizi aslını araştırmaya itmiyor da bir hayrı işlemekten alıkoyuyorsa ancak vesvese sınıfına girer. Çünkü şeytan insana bazen sağ tarafından yaklaşır…
Bu duayı hangi vesileyle paylaştığımı anlatmak sünnet idi farz oldu.
10 yılı aşkın bir zaman önce günlerden Muharrem’in 10’u idi. Öğrenci evlerinde ablalık yapan bir kimse öğrenci evini telefonla aramış ve “bu duayı ikindi vaktine kadar Es’ad Efendi’ Hz.’nin okunmasını tavsiye ettiğini” söyleyerek yazdırmış. Bunu öğrenen kız öğrencilerde komşuları olmamız hasebiyle evimize gelerek bize de bunu bildirmişlerdi. Allah onlardan Razı olsun. Çünkü o zaman anlamıştık ki evimizde böyle bir duanın metni zaten mevcutmuş. Hem de aşağıdaki metinde zikredildiği üzere “Gönenli Mehmed Efendi bu duayı çokça okur ve okuturdu” ibaresi de yer alıyormuş da biz farkında değilmişiz…
Dua Rabbimize ilticadır, münacattır. Dualarımıza da kulluğumuzdaki samimiyetimiz ölçüsünde karşılık buluruz. Ashap zehirli bir yılan tarafından sokulmuş bir kimseye sadece fatiha okuyarak şifa bulmasına vesile olurken bugün biz her şeyin ayrıntıları ile meşgul olmaktan kühnüne inemez, kenarında dolaşmaktan içine giremez olmuş durumdayız.
Rabbim gözümüzü, gönlümüzü açsın...Amin..
Selam ve dua ile…
Diyelim ki hadis sahih değil. Öyle bile olsa bu hadisle amel edilemeyeceği anlamına kesinlikle gelmez. Zayıf hadislerle de amel edilir. Hadis değildir de sahabe kavli olabilir… Ki burada da sahih olduğu özellikle vurgulandığına göre herhangi bir şüpheye mahal verecek bir durum olduğunu ben şahsen düşünmüyorum. Bir hadis’in güvenilirliğini de metnine bakarak anlamaya çalışmak sağlıklı bir yol değildir. Şüpheler bizi aslını araştırmaya itmiyor da bir hayrı işlemekten alıkoyuyorsa ancak vesvese sınıfına girer. Çünkü şeytan insana bazen sağ tarafından yaklaşır…
Bu duayı hangi vesileyle paylaştığımı anlatmak sünnet idi farz oldu.
10 yılı aşkın bir zaman önce günlerden Muharrem’in 10’u idi. Öğrenci evlerinde ablalık yapan bir kimse öğrenci evini telefonla aramış ve “bu duayı ikindi vaktine kadar Es’ad Efendi’ Hz.’nin okunmasını tavsiye ettiğini” söyleyerek yazdırmış. Bunu öğrenen kız öğrencilerde komşuları olmamız hasebiyle evimize gelerek bize de bunu bildirmişlerdi. Allah onlardan Razı olsun. Çünkü o zaman anlamıştık ki evimizde böyle bir duanın metni zaten mevcutmuş. Hem de aşağıdaki metinde zikredildiği üzere “Gönenli Mehmed Efendi bu duayı çokça okur ve okuturdu” ibaresi de yer alıyormuş da biz farkında değilmişiz…
Dua Rabbimize ilticadır, münacattır. Dualarımıza da kulluğumuzdaki samimiyetimiz ölçüsünde karşılık buluruz. Ashap zehirli bir yılan tarafından sokulmuş bir kimseye sadece fatiha okuyarak şifa bulmasına vesile olurken bugün biz her şeyin ayrıntıları ile meşgul olmaktan kühnüne inemez, kenarında dolaşmaktan içine giremez olmuş durumdayız.
Rabbim gözümüzü, gönlümüzü açsın...Amin..
Selam ve dua ile…
Last edited by zahide on 26 Jan 2008, 00:32, edited 1 time in total.
NE İSTERSEN ONU YAP! AMA ALLAH'IN HER ZAMAN SENİN YANINDA HAZIR VE NAZIR OLDUĞUNU HİÇ UNUTMA !
-
- Posts: 1556
- Joined: 28 Jul 2007, 15:32
- Kan Grubu: AB (+)
Re: Muharrem Ayı Duası
Açıklamanız güzel ancak ufak bir şey söylemek istiyorum:
Bir konunun sahih mi değil mi olduğunu sormak hata olmasa gerek.. Bu konuda üslübunuz yumuşak olmasına rağmen, bir dokundurma sezdim ben. İnşaallah yanlış anlamışımdır..
Bir konunun sahih mi değil mi olduğunu sormak hata olmasa gerek.. Bu konuda üslübunuz yumuşak olmasına rağmen, bir dokundurma sezdim ben. İnşaallah yanlış anlamışımdır..
Vay, yüz bin vay kim dildardan ayrılmışam
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
-
- Posts: 13
- Joined: 10 Aug 2007, 01:15
- Contact:
Re: Muharrem Ayı Duası
”Acaba ne tür bir dokundurma?” deyip ardı arkası gelmeyen tartışmalara sebebiyet vermeye açıkcası hiç niyetim yok… Zaten hele hele bu mübarek günlerde en son isteyeceğim şeydir. Çünkü benim söylediklerim siz diliyle yazılmadı. Biz diliyle kaleme alındı. Kendi başımdan geçen bir hadiseyi de paylaştım. Yazdıklarımı bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirirsek maksat daha iyi anlaşılmış olur…
NE İSTERSEN ONU YAP! AMA ALLAH'IN HER ZAMAN SENİN YANINDA HAZIR VE NAZIR OLDUĞUNU HİÇ UNUTMA !
-
- Posts: 1556
- Joined: 28 Jul 2007, 15:32
- Kan Grubu: AB (+)
Re: Muharrem Ayı Duası
Dokundurmalar devam ediyor...zahide wrote:”Acaba ne tür bir dokundurma?” deyip ardı arkası gelmeyen tartışmalara sebebiyet vermeye açıkcası hiç niyetim yok… Zaten hele hele bu mübarek günlerde en son isteyeceğim şeydir. Çünkü benim söylediklerim siz diliyle yazılmadı. Biz diliyle kaleme alındı. Kendi başımdan geçen bir hadiseyi de paylaştım. Yazdıklarımı bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirirsek maksat daha iyi anlaşılmış olur…
Susmak lazım herhalde.. Nedense kimse eleştirilmeye gelmiyor sitede...
Vay, yüz bin vay kim dildardan ayrılmışam
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
- andelib
- Posts: 162
- Joined: 10 Jan 2008, 19:11
- Kan Grubu: B (+)
Re: Muharrem Ayı Duası
Esselamu Aleyküm Zahide Kardeşim,zahide wrote:Merhum Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendimiz İskenderpaşa’da yaptığı bir hadis sohbetinde şu mealde bir şeyler söylemişti. “eğer dinimizi öğrenmek için sadece Es’ad Hocaefendi’nın Pazar sohbetlerini takip edeyim dersek, ayrıca araştırma yapmazsak ilerleme kaydedemeyeceğimizi sağlam sahih hadis kaynaklarından okuyarak ilmimizi artırmamız gerektiğini” ısrarla dile getirmişti. Bu meyanda bizim için tek kaynak Muhterem ve mübarek Hocaefendilerimizin ulaşabildiğimiz bulabildiğimiz sohbet kayıtları ve basılmış eserleri ile kayıtlı ve sınırlı kalmamalıdır. Aksi halde değer verdiğimiz büyüklerimizin tavsiyeleri ile çelişik bir davranış sergilemiş oluruz ki bu da bizi ileriye götürmek şöyle dursun yerimizde saymamıza bile engel olabilir.
Diyelim ki hadisler sahih değil. Öyle bile olsa bu hadisle amel edilemeyeceği anlamına kesinlikle gelmez. Zayıf hadislerle de amel edilir. Hadis değildir de sahabe kavli olabilir… Ki burada da sahih olduğu özellikle vurgulandığına göre herhangi bir şüpheye mahal verecek bir durum olduğunu ben şahsen düşünmüyorum. Bir hadis’in güvenilirliğini de metnine bakarak anlamaya çalışmak sağlıklı bir yol değildir. Şüpheler bizi aslını araştırmaya itmiyor da bir hayrı işlemekten alıkoyuyorsa ancak vesvese sınıfına girer. Çünkü şeytan insana bazen sağ tarafından yaklaşır…
Bu duayı hangi vesileyle paylaştığımı anlatmak sünnet idi farz oldu.
10 yılı aşkın bir zaman önce günlerden Muharrem’in 10’u idi. Öğrenci evlerinde ablalık yapan bir kimse öğrenci evini telefonla aramış ve “bu duayı ikindi vaktine kadar Es’ad Efendi’ Hz.’nin okunmasını tavsiye ettiğini” söyleyerek yazdırmış. Bunu öğrenen kız öğrencilerde komşuları olmamız hasebiyle evimize gelerek bize de bunu bildirmişlerdi. Allah onlardan Razı olsun. Çünkü o zaman anlamıştık ki evimizde böyle bir duanın metni zaten mevcutmuş. Hem de aşağıdaki metinde zikredildiği üzere “Gönenli Mehmed Efendi bu duayı çokça okur ve okuturdu” ibaresi de yer alıyormuş da biz farkında değilmişiz…
Dua Rabbimize ilticadır, münacattır. Dualarımıza da kulluğumuzdaki samimiyetimiz ölçüsünde karşılık buluruz. Ashap zehirli bir yılan tarafından sokulmuş bir kimseye sadece fatiha okuyarak şifa bulmasına vesile olurken bugün biz her şeyin ayrıntıları ile meşgul olmaktan künhüne inemez, kenarında dolaşmaktan içine giremez olmuş durumdayız.
Rabbim gözümüzü, gönlümüzü açsın...Amin..
Selam ve dua ile…
Yapmış olduğunuz açıklamalar için teşekkür ederim. Duayı ekleme niyetinizin halis olduğundan hiç şüphem yoktu zaten, sizin de benim yaptığım eleştinin halis niyetle yapıldığından şüphe duymadığınızı ümit ederim. Malumunuz, bu gibi günler ve geceler hakkında ravisi kaynağı belli olmadığı halde dilden dile dolaşan, hatta malesef çoğu ticari amaçlı olarak satılan dua kitapları ile yayılan pek çok dua mevcut. Peygamber Efendimiz kendisine ait olmayan bir sözü onun sözüymüş gibi nakledene sizin de bildiğiniz gibi lanet etmiştir. Söylenen söz güzel de olsa, manalı da olsa, faydalı da olsa LANET etmiştir... Benim takıldığım nokta bu duanın "hadis" olarak sunulmasıdır. Yoksa sadece Gönenli Mehmet Efendi'nin (ks) tavsiye ettiği bir dua olarak sunulsa eleştirmeye, sorgulamaya gerek duymayız. Esad Hoca Efendimiz de duayı "büyüklerimizin tavsiyesi" olarak sunmuş olabilir ama bu hadis olduğu anlamına gelmez.
Satır aralarınızda ben de sitemkâr bir "Dua etmekte ne sakınca var, eleştirecek şey kalmadı da bununla mı uğraşıyorsunuz" lafzı hissettim. Daha önce de açıkladığım gibi ben bu bilginin doğruluğunu Esat Hocaefendimiz'in sohbetleriyle sınırlı bir şekilde değerlendirmiyorum. Ama hadisin senet kısmı meçhul olduğu için "Acaba Esat Hocaefendi nakletmiş midir, nakletmediyse neden?" şeklinde bir fikir telakkisinde bulundum. Eleştirimdeki gayeyi daha net anlamanız için size şöyle bir örnek vereyim. Size birisi güzel, özlü bir cümle söylese ve bunun bir ayet olduğunu iddia etse, ama siz bu ayeti daha önce hiç duymamış olsanız ve sure/ayet no. gibi bilgileri de verilmemiş olsa, o sözün manasının güzelliği bunu başkalarına "ayet" olarak aktarmanız için yeterli olur mu? Yoksa bunu yapmaya çekinir misiniz? Eğer çekiniyor iseniz, uydurma hadislerin çokluğunu bilmemize rağmen hadis olduğu iddia edilen her sözü, senedi ravisi belli olmadığı halde hadis olarak nakletmekte sakınca yok mudur?
Kritik-analitik düşünmeye çalışmak herşeye muhalefet olmak demek değildir, doğru bilgiye ulaşmak için çabalamak demektir. Rabbim hepimize öğrenmeyi ve uygulamayı nasip etsin...
Last edited by andelib on 19 Jan 2008, 13:00, edited 1 time in total.
“Engin deniz, taş atmakla bulanmaz. Gücenen bir arif, henüz sığ sudur...”
–Sadi-i Şirâzî
–Sadi-i Şirâzî
-
- Posts: 13
- Joined: 10 Aug 2007, 01:15
- Contact:
Re: Muharrem Ayı Duası
Aleykumselam. Rica ederim.
Yalnız Es’ad Efendi Hazretleri“Büyüklerimizin tavsiyesi” olarak sundu demedim “kendisi bu duanın Muharrem'in 10.günü okunmasını tavsiye etmiş” dedim. Arada fark var… Ayrıca zayıf bir rivayet olsaydı herhalde ümmet nazarında bu kadar rağbet görmediği gibi Hocamız da tavsiye etmezdi zannediyorum…
Bu tür bir şüpheye düşmek için uygun bir zeminde bulunduğumuzu da düşünmüyorum açıkçası. Ben yalan hadislerin bu ve bunun gibi seçkin ortamlarda paylaşılacağına inanmam kesinlikle mümkün değil. Burada bu kadar kara cahil birisinin olacağını ya da maksatlı/maksatsız olarak mevzu hadisleri sahihmiş gibi sunacağını aklımdan bile geçirmem söz konusu olamaz.
Malumunuz hadis külliyatımızın aslı sözlü aktarıma dayanır. Daha sonraları yazıya aktarılmıştır. Aslında bizim kültürümüzde böyledir. Kitap okumaktan çok sohbet edilerek bilgi aktarımında bulunmuştur atalarımız…
Bana bir kimse bir bilgi aktarımında bulunsa ve ben bunu daha önceden duymamış olsam ne yaparım? Eğer sözüne güvendiğim bir kardeşimden rivayeten duymuşsam kardeşimin güvenilirlik vasfını onu tanıdığım kadarıyla değerlendirir, özü sözü doğru bir kimseyse hiç tereddüt göstermeden kullanırım. Benim okumadığım duymadığım dünya kadar bilgi vardır. Hepsine vakıf olmaya kalksam ömrüm tükenir. Ben bitirmeye muvaffak olamam. Hem aksi şekilde de düşünürsem belki bir fazileti de bilmeden ıskalamış olurum… Neme lazım!
Bu şekilde ravisini belirtmeden hadis rivayetinde bulunmak eğer mahzurlu olsaydı. Bunu Hoca efendimiz yapmazdı.İçeriğinde ravisinin yazılı olduğu hadisler bulunduğu gibi yazılı olmadığı hadislerin bulunduğu bir eser olan “Mecmaul Adab” isimli eseri de ısrarla okumayı tavsiye etmezdi diye düşünüyorum..
Tasavvuf ehli hadislere nasıl bakmalıdır bunu Hoca efendimiz çok güzel izah etmiş. Bence hepimizin bu pencereden bakması en uygunu olur….
"....Râmûzül Ehâdîs'i yazan Gümüşhaneli Hocamız da, bazı hadisler için: "Bu hadis takibata uğramıştır hadis alimleri tarafından..." diye belirtmiştir. Bazı tabirler var, hadis alimlerinin "Lâ şey', mevdu' vs." dedikleri şeyler var... Onları almış Gümüşhâneli Hocamız... Gümüşhâneli Hocamız mevzù hadisi bilmez bir insan değil...
Ama şundan kaynaklanıyor... Mekke-i Mükerreme'de bir alimle konuşmuştum. Çok zarif bir insan, büyük bir alim, Peygamber Efendimiz'in de sülâlesinden... Ben böyle biraz açtım da meseleyi; kısaca dedi ki:
"--Mutasavvife hüsn-ü zanla bakmış rivayetlere, hadis alimleri de kaşlarını çatarak, keskin nazarla bakmışlar. Biraz böyle sert davranmışlar." dedi.
Mesele biraz ordan kaynaklanıyor. Bir de Hocamız, bir mevzù hadisi yazsa bile, "Bu hadis mevzùdur." diyor arkasından... Altında da o mânâyı te'yid eden birkaç hadis-i şerif getirerek: "Bak buna bazı alimler mevzù demiş ama, esas itibariyle bunun bir mânâsı vardır; o mânâyı bilmenizi istiyorum!" demiş oluyor. Bir mürşid olarak, o konunun bilinmesini istiyor.
Biliyorsunuz, mevzù hadis bile olsa, söz güzel olabilir, tatlı olabilir. Onun için Süyûtî mevzù hadislerle ilgili kitabına: "El-Leâlî el-Mesnûat: Yapma İnciler" diyor.
Neyse, o kardeşimiz tenkid etmiş. Hadis alimleri biraz böyle fazla sert oluyorlar, tenkid ediyorlar. Etsin ama, tenkidin de ilmî âdâbı vardır. Ulemanın ihtilâfı vardır. Çağların değişmesi ile, yeni gelen insanların öğrendiği bazı bilgiler dolayısıyla, eskileri tenkidi vardır. Çok samîmî bir İslâm alimi Gazâlî'nin bazı fikirlerine katılmayabilir. Çok samîmî bir zât, Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri'ne iştirak etmeyebilir. İmâm-ı Rabbânî şu kanâattedir de Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri şu kanâattedir... vs. Bu ayrı mesele, bunlar olabilir."[1]
Kaynak: [1] "Anılarla Mehmed Zâhid Kotku Rh.A", s. 340, Seha, İstanbul, 1997. Derleyen Dr. Metin Erkaya
Yalnız Es’ad Efendi Hazretleri“Büyüklerimizin tavsiyesi” olarak sundu demedim “kendisi bu duanın Muharrem'in 10.günü okunmasını tavsiye etmiş” dedim. Arada fark var… Ayrıca zayıf bir rivayet olsaydı herhalde ümmet nazarında bu kadar rağbet görmediği gibi Hocamız da tavsiye etmezdi zannediyorum…
Bu tür bir şüpheye düşmek için uygun bir zeminde bulunduğumuzu da düşünmüyorum açıkçası. Ben yalan hadislerin bu ve bunun gibi seçkin ortamlarda paylaşılacağına inanmam kesinlikle mümkün değil. Burada bu kadar kara cahil birisinin olacağını ya da maksatlı/maksatsız olarak mevzu hadisleri sahihmiş gibi sunacağını aklımdan bile geçirmem söz konusu olamaz.
Malumunuz hadis külliyatımızın aslı sözlü aktarıma dayanır. Daha sonraları yazıya aktarılmıştır. Aslında bizim kültürümüzde böyledir. Kitap okumaktan çok sohbet edilerek bilgi aktarımında bulunmuştur atalarımız…
Bana bir kimse bir bilgi aktarımında bulunsa ve ben bunu daha önceden duymamış olsam ne yaparım? Eğer sözüne güvendiğim bir kardeşimden rivayeten duymuşsam kardeşimin güvenilirlik vasfını onu tanıdığım kadarıyla değerlendirir, özü sözü doğru bir kimseyse hiç tereddüt göstermeden kullanırım. Benim okumadığım duymadığım dünya kadar bilgi vardır. Hepsine vakıf olmaya kalksam ömrüm tükenir. Ben bitirmeye muvaffak olamam. Hem aksi şekilde de düşünürsem belki bir fazileti de bilmeden ıskalamış olurum… Neme lazım!
Bu şekilde ravisini belirtmeden hadis rivayetinde bulunmak eğer mahzurlu olsaydı. Bunu Hoca efendimiz yapmazdı.İçeriğinde ravisinin yazılı olduğu hadisler bulunduğu gibi yazılı olmadığı hadislerin bulunduğu bir eser olan “Mecmaul Adab” isimli eseri de ısrarla okumayı tavsiye etmezdi diye düşünüyorum..
Tasavvuf ehli hadislere nasıl bakmalıdır bunu Hoca efendimiz çok güzel izah etmiş. Bence hepimizin bu pencereden bakması en uygunu olur….
"....Râmûzül Ehâdîs'i yazan Gümüşhaneli Hocamız da, bazı hadisler için: "Bu hadis takibata uğramıştır hadis alimleri tarafından..." diye belirtmiştir. Bazı tabirler var, hadis alimlerinin "Lâ şey', mevdu' vs." dedikleri şeyler var... Onları almış Gümüşhâneli Hocamız... Gümüşhâneli Hocamız mevzù hadisi bilmez bir insan değil...
Ama şundan kaynaklanıyor... Mekke-i Mükerreme'de bir alimle konuşmuştum. Çok zarif bir insan, büyük bir alim, Peygamber Efendimiz'in de sülâlesinden... Ben böyle biraz açtım da meseleyi; kısaca dedi ki:
"--Mutasavvife hüsn-ü zanla bakmış rivayetlere, hadis alimleri de kaşlarını çatarak, keskin nazarla bakmışlar. Biraz böyle sert davranmışlar." dedi.
Mesele biraz ordan kaynaklanıyor. Bir de Hocamız, bir mevzù hadisi yazsa bile, "Bu hadis mevzùdur." diyor arkasından... Altında da o mânâyı te'yid eden birkaç hadis-i şerif getirerek: "Bak buna bazı alimler mevzù demiş ama, esas itibariyle bunun bir mânâsı vardır; o mânâyı bilmenizi istiyorum!" demiş oluyor. Bir mürşid olarak, o konunun bilinmesini istiyor.
Biliyorsunuz, mevzù hadis bile olsa, söz güzel olabilir, tatlı olabilir. Onun için Süyûtî mevzù hadislerle ilgili kitabına: "El-Leâlî el-Mesnûat: Yapma İnciler" diyor.
Neyse, o kardeşimiz tenkid etmiş. Hadis alimleri biraz böyle fazla sert oluyorlar, tenkid ediyorlar. Etsin ama, tenkidin de ilmî âdâbı vardır. Ulemanın ihtilâfı vardır. Çağların değişmesi ile, yeni gelen insanların öğrendiği bazı bilgiler dolayısıyla, eskileri tenkidi vardır. Çok samîmî bir İslâm alimi Gazâlî'nin bazı fikirlerine katılmayabilir. Çok samîmî bir zât, Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri'ne iştirak etmeyebilir. İmâm-ı Rabbânî şu kanâattedir de Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri şu kanâattedir... vs. Bu ayrı mesele, bunlar olabilir."[1]
Kaynak: [1] "Anılarla Mehmed Zâhid Kotku Rh.A", s. 340, Seha, İstanbul, 1997. Derleyen Dr. Metin Erkaya
NE İSTERSEN ONU YAP! AMA ALLAH'IN HER ZAMAN SENİN YANINDA HAZIR VE NAZIR OLDUĞUNU HİÇ UNUTMA !
-
- Posts: 1556
- Joined: 28 Jul 2007, 15:32
- Kan Grubu: AB (+)
Re: Muharrem Ayı Duası
21.05.1999 Akra FM Cuma Sohbeti, Hazırlayan: Dr. Metin Erkaya:
Yâni bunları neden yapıyor?.. Sorumluluk duygusundan yapıyor. Bir şeyler anlatayım da, ihtiyarlık hâlimde biraz daha sevap kazanayım diye yapıyor. Devir İslâm'ı anlatma devri... Hem de insanın rütbesi ne kadar yüksekse, makamı ne kadar yüksekse, ünvanı ne kadar çoksa, öyle bir insanın İslâm'ı anması, söylemesi daha etkili oluyor. Çünkü bir kuşku var.
"--Bu hoca, bu müezzin veya bu şahıs; acaba, ne mâlum doğru mu söylüyor? Sahih mi söylediği? Kur'an'da var mı, hadiste var mı?.." filân.
Tabii bilgili insandan, tam, güvenilir bir söz dinlemek istiyor herkes; itimat edemiyor birden... Tanısa, belki itimat edecek. Onun için ne kadar yüksek insan olursa, ne kadar yüksek makam olursa, o kadar etkili oluyor.
"--Rica ederim, bu eski bakanlardan birisidir. Falanca yerin kaç devre milletvekiliydi. Şuralardan mezun, buradan mezun. Çok muhterem bir zâttır."
"--Haa, öyle mi o zaman tamam!" diye, millet tabii sözünün kıymetini bilir. Söyleyenin kıymetini anlayınca, sözün kıymetini bilir.
16.07.1999 Akra FM Cuma Sohbeti, Hazırlayan: Dr. Metin Erkaya:
--Hadis-i şerifleri, efendim işte herkes başka türlü yorumluyor, acaba hadis-i şerifler sahih mi, değil mi?.. Yoksa bazı insanlar da çıkmış, hadis diye birtakım sözler uydurmuş; bize söylenilen uydurma bir söz mü, yoksa Peygamber Efendimiz'in hadis-i şerifi mi?..
Tamam, bunlar mutlaka araştırılacak. Bunların araştırılmasını biz istiyoruz. Çünkü kötü niyetli birisi çıkar, Rasûlüllah böyle söyledi der de insanı günaha davet ederse, kanmaması için, böyle bir düşünce mutlaka her müslümanın en öndeki düşüncesi olmalı; tamam...
27.08.2000 Akra FM Cuma Sohbeti, Hazırlayan: Dr. Metin Erkaya:
Sahih bir hadis-i şerif. Bir hadis okundu mu, bazıları sorarlar. Bizim radikaller hemen sorarlar; aman dikkat edin, hadisi öyle öğrenin:
--Sahih mi?..
Sahih. Sayfası işte, isterseniz fotoğrafını çekin. Gık diyememeleri için, bunları böyle öğrenmek lâzım! Eskiler böyle öğrenmişler, onun için sapasağlam gelmiş bu din.
Hocamız genel itibariyle sahih mi diyene kızıyor. Çünkü art niyetli soruyorlar, itiraz etmek için soruyorlar diyor; ama bize de sahih mi değil mi iyi öğrenin; art niyetli soranlara cevap veririsiniz tavsiyesinde bulunuyor. Burada kardeşlerimizin art niyetli soracağını sanmıyorum. Öyle art niyetli kimseleri yöneticilerin sitede barındıracağını da sanmıyorum.
Aşure gününüz mübarek olsun!
Yâni bunları neden yapıyor?.. Sorumluluk duygusundan yapıyor. Bir şeyler anlatayım da, ihtiyarlık hâlimde biraz daha sevap kazanayım diye yapıyor. Devir İslâm'ı anlatma devri... Hem de insanın rütbesi ne kadar yüksekse, makamı ne kadar yüksekse, ünvanı ne kadar çoksa, öyle bir insanın İslâm'ı anması, söylemesi daha etkili oluyor. Çünkü bir kuşku var.
"--Bu hoca, bu müezzin veya bu şahıs; acaba, ne mâlum doğru mu söylüyor? Sahih mi söylediği? Kur'an'da var mı, hadiste var mı?.." filân.
Tabii bilgili insandan, tam, güvenilir bir söz dinlemek istiyor herkes; itimat edemiyor birden... Tanısa, belki itimat edecek. Onun için ne kadar yüksek insan olursa, ne kadar yüksek makam olursa, o kadar etkili oluyor.
"--Rica ederim, bu eski bakanlardan birisidir. Falanca yerin kaç devre milletvekiliydi. Şuralardan mezun, buradan mezun. Çok muhterem bir zâttır."
"--Haa, öyle mi o zaman tamam!" diye, millet tabii sözünün kıymetini bilir. Söyleyenin kıymetini anlayınca, sözün kıymetini bilir.
16.07.1999 Akra FM Cuma Sohbeti, Hazırlayan: Dr. Metin Erkaya:
--Hadis-i şerifleri, efendim işte herkes başka türlü yorumluyor, acaba hadis-i şerifler sahih mi, değil mi?.. Yoksa bazı insanlar da çıkmış, hadis diye birtakım sözler uydurmuş; bize söylenilen uydurma bir söz mü, yoksa Peygamber Efendimiz'in hadis-i şerifi mi?..
Tamam, bunlar mutlaka araştırılacak. Bunların araştırılmasını biz istiyoruz. Çünkü kötü niyetli birisi çıkar, Rasûlüllah böyle söyledi der de insanı günaha davet ederse, kanmaması için, böyle bir düşünce mutlaka her müslümanın en öndeki düşüncesi olmalı; tamam...
27.08.2000 Akra FM Cuma Sohbeti, Hazırlayan: Dr. Metin Erkaya:
Sahih bir hadis-i şerif. Bir hadis okundu mu, bazıları sorarlar. Bizim radikaller hemen sorarlar; aman dikkat edin, hadisi öyle öğrenin:
--Sahih mi?..
Sahih. Sayfası işte, isterseniz fotoğrafını çekin. Gık diyememeleri için, bunları böyle öğrenmek lâzım! Eskiler böyle öğrenmişler, onun için sapasağlam gelmiş bu din.
Hocamız genel itibariyle sahih mi diyene kızıyor. Çünkü art niyetli soruyorlar, itiraz etmek için soruyorlar diyor; ama bize de sahih mi değil mi iyi öğrenin; art niyetli soranlara cevap veririsiniz tavsiyesinde bulunuyor. Burada kardeşlerimizin art niyetli soracağını sanmıyorum. Öyle art niyetli kimseleri yöneticilerin sitede barındıracağını da sanmıyorum.
Aşure gününüz mübarek olsun!
Vay, yüz bin vay kim dildardan ayrılmışam
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
- andelib
- Posts: 162
- Joined: 10 Jan 2008, 19:11
- Kan Grubu: B (+)
Re: Muharrem Ayı Duası
zahide wrote:Aleykumselam. Rica ederim.
Yalnız Es’ad Efendi Hazretleri“Büyüklerimizin tavsiyesi” olarak sundu demedim “kendisi bu duanın Muharrem'in 10.günü okunmasını tavsiye etmiş” dedim. Arada fark var… Ayrıca zayıf bir rivayet olsaydı herhalde ümmet nazarında bu kadar rağbet görmediği gibi Hocamız da tavsiye etmezdi zannediyorum…
Bu tür bir şüpheye düşmek için uygun bir zeminde bulunduğumuzu da düşünmüyorum açıkçası. Ben yalan hadislerin bu ve bunun gibi seçkin ortamlarda paylaşılacağına inanmam kesinlikle mümkün değil. Burada bu kadar kara cahil birisinin olacağını ya da maksatlı/maksatsız olarak mevzu hadisleri sahihmiş gibi sunacağını aklımdan bile geçirmem söz konusu olamaz.
Malumunuz hadis külliyatımızın aslı sözlü aktarıma dayanır. Daha sonraları yazıya aktarılmıştır. Aslında bizim kültürümüzde böyledir. Kitap okumaktan çok sohbet edilerek bilgi aktarımında bulunmuştur atalarımız…
Bana bir kimse bir bilgi aktarımında bulunsa ve ben bunu daha önceden duymamış olsam ne yaparım? Eğer sözüne güvendiğim bir kardeşimden rivayeten duymuşsam kardeşimin güvenilirlik vasfını onu tanıdığım kadarıyla değerlendirir, özü sözü doğru bir kimseyse hiç tereddüt göstermeden kullanırım. Benim okumadığım duymadığım dünya kadar bilgi vardır. Hepsine vakıf olmaya kalksam ömrüm tükenir. Ben bitirmeye muvaffak olamam. Hem aksi şekilde de düşünürsem belki bir fazileti de bilmeden ıskalamış olurum… Neme lazım!
Bu şekilde ravisini belirtmeden hadis rivayetinde bulunmak eğer mahzurlu olsaydı. Bunu Hoca efendimiz yapmazdı.İçeriğinde ravisinin yazılı olduğu hadisler bulunduğu gibi yazılı olmadığı hadislerin bulunduğu bir eser olan “Mecmaul Adab” isimli eseri de ısrarla okumayı tavsiye etmezdi diye düşünüyorum..
Tasavvuf ehli hadislere nasıl bakmalıdır bunu Hoca efendimiz çok güzel izah etmiş. Bence hepimizin bu pencereden bakması en uygunu olur….
"....Râmûzül Ehâdîs'i yazan Gümüşhaneli Hocamız da, bazı hadisler için: "Bu hadis takibata uğramıştır hadis alimleri tarafından..." diye belirtmiştir. Bazı tabirler var, hadis alimlerinin "Lâ şey', mevdu' vs." dedikleri şeyler var... Onları almış Gümüşhâneli Hocamız... Gümüşhâneli Hocamız mevzù hadisi bilmez bir insan değil...
Ama şundan kaynaklanıyor... Mekke-i Mükerreme'de bir alimle konuşmuştum. Çok zarif bir insan, büyük bir alim, Peygamber Efendimiz'in de sülâlesinden... Ben böyle biraz açtım da meseleyi; kısaca dedi ki:
"--Mutasavvife hüsn-ü zanla bakmış rivayetlere, hadis alimleri de kaşlarını çatarak, keskin nazarla bakmışlar. Biraz böyle sert davranmışlar." dedi.
Mesele biraz ordan kaynaklanıyor. Bir de Hocamız, bir mevzù hadisi yazsa bile, "Bu hadis mevzùdur." diyor arkasından... Altında da o mânâyı te'yid eden birkaç hadis-i şerif getirerek: "Bak buna bazı alimler mevzù demiş ama, esas itibariyle bunun bir mânâsı vardır; o mânâyı bilmenizi istiyorum!" demiş oluyor. Bir mürşid olarak, o konunun bilinmesini istiyor.
Biliyorsunuz, mevzù hadis bile olsa, söz güzel olabilir, tatlı olabilir. Onun için Süyûtî mevzù hadislerle ilgili kitabına: "El-Leâlî el-Mesnûat: Yapma İnciler" diyor.
Neyse, o kardeşimiz tenkid etmiş. Hadis alimleri biraz böyle fazla sert oluyorlar, tenkid ediyorlar. Etsin ama, tenkidin de ilmî âdâbı vardır. Ulemanın ihtilâfı vardır. Çağların değişmesi ile, yeni gelen insanların öğrendiği bazı bilgiler dolayısıyla, eskileri tenkidi vardır. Çok samîmî bir İslâm alimi Gazâlî'nin bazı fikirlerine katılmayabilir. Çok samîmî bir zât, Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri'ne iştirak etmeyebilir. İmâm-ı Rabbânî şu kanâattedir de Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri şu kanâattedir... vs. Bu ayrı mesele, bunlar olabilir."[1]
Kaynak: [1] "Anılarla Mehmed Zâhid Kotku Rh.A", s. 340, Seha, İstanbul, 1997. Derleyen Dr. Metin Erkaya
Esselamu Aleyküm,
Mesajıma alınıp darılmadan nezaketle cevap verdiğiniz için teşekkür ederim.
Ayrıldığımız noktaları şöyle belirteyim.
Esad Coşan Hocaefendi'nin bu duanın aşure gününde okunmasını önermiş olması bunun hadis olduğuna delalet değildir. Yani 'tavsiye ettiğine göre zayıf bir rivayet değildir' demeniz tamamen zanna dayanıyor. Bu duayı hadis olarak değil büyüklerin tavsiyesi olarak önermiş de olabilir. Ayrıca bir hadisi zayıf olarak bilerek nitelendirebilmek için elimizde biraz delil lazım. Ama bu hadis için hiçbir kaynakta tek bir ravi bile bulamadım.
Hadis usulüne göre mevzu hadisi anlamanın yolları vardır. Bunlardan biri de:
Ayrıca "Senenin veya haftanın belirli gün ve gecelerinde kılınması tavsiye edilen namazlar" gibi konularda uydurma hadislerin çokluğu da sabittir.Az amele çok sevap vadeden veya küçük bir günah işleyeni şiddetli cezalarla korkutan sözde hadisler de mana itibarıyla bozuk ve ölçüsüz olarak kabul edilmiştir.
Aşura günü oruç tutan kimseye Allah Teala'nın oruç tutup namaz kılmak suretiyle yetmiş yıl ibadet etmiş kadar sevap vereceğini, ayrıca on bin meleğin ve yedi semanın sevabını ona bağışlayacağını... O gün bir yetimin başını okşarsa, o baştaki her kıla mukabil cennette bir derece daha yükseltileceğini vaad eden uydurmadaki sevap israfı, onun mevzu olduğunu anlayabilmek için kafi bir alamettir.
(Ebu'l-Hasan el-Laknavi, el-Asaru'l-Merfu'a adlı eserinde bu konuyla ilgili uydurma hadisleri incelemiştir.)
Ayrıca Mavsili'nin el-Muğni adlı eserinde "Aşura gününün faziletlerinden ve o gün sürmelenmekten, süslenmek veya hüzünlenmekten, namaz kılmak, infak etmek ve aşura çorbası pişirmekten bahseden hadisler. (a.g.e., Sh. 2a)" uydurma hadisler olarak kaydedilmiş.
Hadis usulü başlı başına bir bilimdir. Sözlü gelenekten geldiğini, bu sebeple sahih olup olmayacağını bilemeyeceğimiz ifadesi bence çok da geçerli değil. Bakınız "Aşure günü ev halkına ikram etme" konusundaki hadiste bile ne araştırmalar, ne incelemeler yapılmış:
Zerkani “Şerh-ul Mevahib el-Leduniyye” (8/123) kitabında derki: “Aşure gününde ailesine cömert davranan kişiye, Allah (c.c) o senenin bütününde cömert davranır.” şeklindeki hadisi Taberani, Beyhaki ve Ebu Şeyh rivayet etmiştir. Beyhaki bu hadisin mertebesini şöyle etüd eder: “Bu hadisin bütün senedleri zayıftır. Fakat bütün senedler bir araya getirildiğinde hadis mertebe olarak bir kuvvet kesbeder.” Iraki bu hadisin tahricini “Emali” kitabına şöyle tahlil eder. “Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği bu hadisin bazı rivayetlerini Hafız İbn-i Nasır sahih addetmiştir. İbnu-ul Cevzi bu hadisi mevzu hadislerden saymıştır; çünkü hadisin senedinde bulunan Ebu Abdullah er-Ravi meçhuldur (güvenilir olup olmadığı bilinmeyen kişi). Ama Hafız İbn-i Hacer Takrib’te bu ravinin makbul olduğunu bildirmiştir. İbn-u Hibban da onu güvenilir ravilerden saymıştır ve bu hadis ona göre hasendir.”
Hadis uyduran kişilerin illâ zındık olması gerekmiyor tabii ki.İbn Abidin bu konuda İbn-ul İzz’den (2/113) şunları nakleder: “Peygamberimizden Aşure günündeki oruç dışında Aşure hakkında rivayet edilen hiçbir şey sahih değildir. Rafıziler Hz. Hüseyin’in (r.a) ölümü nedeniyle bu günde yas tutuma, hüzün izhar etme gibi bidatler çıkarınca, Ehl-i sünnete müntesip bazı cahiller de tepki olarak bu günde sevinci izhar etme, hububat pişirme ve yemek yapma, sürme çekme gibi bidatler çıkardılar. İbn-i Abidin bu konudaki etüdü böyle…
Bunlar hakkında daha ayrıntılı bilgiyi M. Yaşar Kandemir'in Mevzu Hadisler adlı kitabından bulabilirsiniz. Örneğin yine çok yaygın olarak bilinen, elden ele dolaşan "Bal tefsiri" diye bir dua vardır ki onun da "uydurma" olduğu malumunuzdur.Salih fakat cahil kişiler de hadis uydurmuştur. Bunlar dindar ve ibadete düşkün kişilerdir. Ancak cahillikleri ve halkı dine teşvik etme arzuları onları hadis uydurmaya sevkedebilir. Niyetleri belki kötü değildir, ama yaptıkları çok kötüdür. Meysere b. Abdi bunlardan birisidir. Abdurrahman b. Mehdi kendisine;
"Şu sureyi okuyana şöyle şöyle sevap verilir diye rivayet edilen bu hadisler nereden geliyor" diye sormuştu. Meysere, "uydurdum" cevabını vermiştir.
İmam Müslim bunlar hakkında şu hükme varıyor: "Bile bile yalan söylemek istemedikleri halde, dillerinden gayri ihtiyari yalan çıkıveriyor" (Müslim, Mukaddime, 1, 18).
Şimdi tüm bunlar ışığında benim bu dua hakkındaki görüşüm ve uygulamam şu şekilde olacaktır. Sevabını Allah'tan umarak bu duayı okurum ama kimseye bunu hadis olarak nakletmem, karşılığında bir sene boyunca ölümden emin olmayı beklemem. Çünkü, sahih oldukları konusunda büyük şüphe var, hatta lehine hiçbir delil yok ve:
"Benim ağzımdan yalan uydurmak şüphesiz ki başka birinin ağzından yalan uydurmaya benzemez."
"Benim adıma yalan uydurmayınız. Her kim adıma yalan uydurursa derhal cehenneme girsin."
Buhari ve Müslim'de geçen bu "sahih" hadisler uygulama açısından benim için önceliklidir.
Bu arada kağıdın üst kısmında "Aşure Günü ikindi vaktine kadar okunması gerektiği" yazıyor, metinde ise "Muharrem'in ilk günü" okunması gerektiği yazıyor.. Bu çelişki bile düşünülmeye değer.
“Engin deniz, taş atmakla bulanmaz. Gücenen bir arif, henüz sığ sudur...”
–Sadi-i Şirâzî
–Sadi-i Şirâzî
-
- Posts: 13
- Joined: 10 Aug 2007, 01:15
- Contact:
Re: Muharrem Ayı Duası
Aleykümselam
Muhterem Hocaefendimiz tevafuken muharrem ayı’nın 10. günü okunsun demiş olamayacağına göre hadis olduğu hususundaki kuvvetli kanaate karşılık görüş bildirenler de zan da bulunuyorlar. Hadistir yahut sahabe kavlidir veya büyüklerin tavsiyesidir.… Sünnet diye tarif ettiğimiz şeylerin hepsi sadece Peygamberimiz’in yaptığı fiiileri kapsamayıp, diğer Peygamberlerin ve bilcümle evliya ve esfıyanın da faydasını görüp yapa geldikleri adetlerini de kapsar. Hal böyle olunca ameller niyetlere yöneliktir prensibi gereğince büyüklerin yolundan gitmeyi gayeye vasıl olmak için en kestirme yol olarak görenler aslı hadise dayanmıyor olsa da büyüklerin tavsiye ettiği adetleri kaçırmamış, değerlendirmek için fırsat bilmişlerdir. Çoğunluk hadistir diyerek uygulama yaparken bazıları şüpheye düşüp büyüklerin tavsiyesi olması lazım diye kanaat getirse ne değişir? Allah insanların gönüllerine ve niyetlerine bakar, samimiyeti ölçüsünde lütufta bulunur. Derviş her hadisede gönlünü yoklamalı niyetini halis tutmaya çalışmalıdır.
Bal tefsiri gibi bir safsata ile muharrem ayı duası nasıl olur bir tutulabilir… Bal tefsirini etrafa dağıtan kimselere vaad edilen sevapların benzerleri “bu maili şu kadar kişiye gönderirsen şu olacak” nevinden mesajları, e-posta yoluyla hepimizin adreslerine kadar ulaştırmaktadır. Manevi ve ruhi boşlukta olanlar hariç bu ve bunun gibi safsatalara inanacak kadar saf insanların pek de fazla olduğunu zannetmiyorum… Ayrıca "su-i emsal misal teşkil etmez" demişler.
Sahih olmadığına dair şüpheler sahiplerine münhasırdır. Ehli sünnet vel cemaat harıl harıl bu duayı okur ve okuturken bazıları ille de ben ravisini senedini görmeden inanmam ama vicdanen rahat olmak için de aynı zamanda okurum ama tavsiye etmem diyorsa, bu onların şahsi fikirleri olup kendilerini bağlar. Onların Allah’ın bahşettiği cüz-i iradeyle verdiği şahsi kararlarına karışmak hiçbirimizin haddine değildir. Bağlısı olduğu tarikatin mürşitlerinin tavsiye ettiği “hüsnü zan” yolu yerine “kaşlarını çatarak” bakmayı tercih ediyor ve böyle bakan kimselerin görüşlerini mürşitlerinden daha üstün görüp benimsiyorlarsa, tercih yapma özgürlüğünü kısıtlayacak değiliz. Yanlızca tarikatte şeyhe tam teslimiyet esas olup, onun önünde gassalın elindeki ölü gibi olma gerekliliğini, teslimiyet ve bağlılığın bunu icap ettirdiğini, sevenin sevgisinin alametinin onun her söylediğine olan itaati ile ölçüleceğini önce nefsime sonra da herkese hatırlatırım. Çünkü bizim yolumuzun esası temeli şüpheye değil teslimiyete dayanır. Unutmayalım Ashab’ı birbirinden üstün kılan özellik onların mürşidi ve mürebbisi olan sevgili Paygamberimiz’e teslimiyetleri nispetindedir. Sorgulayarak aslını öğrenmeye çabalamak ta bir yoldur. Fakat ashabın bugün isimlerini çokca andığımız gözde örneklerini diğerlerinden seçkin kılan özellikleri duyduğu emirler karşısında “İşittik ve iman ettik” şuuru ile hemen amel etmesi sayesinde olmuştur. İman ve amelde geri kalan Ashab’ın uluları daima emirler karşısında bu geri kalışlarına pişmanlık duymuş. Telafisine çalışmışlardır. Ama evvelun olanlar daima ayrı bir makam ve mevkiye sahiptirler.
Hoca efendimiz’in ısrarla okunması ve okutulmasını tavsiye ettiği çok kıymetli eserlerden birisi olan “Mecma’-ul Adâb” isimli eserin içinde ravisinin yazılı olmadığı hadisleri de barındırdığını tekrar zikretmekte fayda görüyorum.
İsmail Hakkı Bursevî hazretlerinin –ki 10 ciltlik Ruhu’l-Beyan tefsirinin vs. pek çok kıymetli eserin müellifi, Celveti silsilesine mensup– dünyaya geldiği seneden pek az bir zaman evvel (xv. yy. sonları) İstanbul'da ahâli iki fırkaya ayrılmıştı: Kadızâdeliler ve Sivasîler. Kadızâdeliler medrese âlimlerini, Sivasîler de tasavvuf-tarikat erbabını temsil ediyorlardı. Bunların arasındaki ihtilaf ve niza’ hiçbir şekilde yatışmıyordu. Kadızâdeliler, her yeni çıkan ve yapılan şeye "bid'at" diyerek, şiddetle hücum ediyorlardı. Bunlar; Regaip, Mi’rac, Berat ve Kadir gecelerine mahsus olarak kılınan namazları, meşru’ addetmiyorlardı. Halbuki o namazların makbul olduğunu, İmam Gazalî Ihyâu Ulûmiddîn’inde ve Ebu Tâlibi’l-Mekkî Kutu'l-Kulûb'ünde söylemişlerdi. Kadızâde Efendi ise, o namazların İhyâ'da ve Kutu'l-Kulûb'da mündemiç olduğuna sen bakma, diyordu. Halbuki ona nisbetle Gazali ve Ebu Tâlibi’l-Mekkî’nin aklı daha tam, ilmi daha geniş, keşfi daha mükemmeldi. (Prof. Mehmed Ali Ayni, Türk Azizleri)
Bundan başka, mübarek ceddimiz Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul'da kendi adını taşıyan câmi-i şerifi yaptırdığı vakit, zamanındaki âlimleri toplayarak, mübarek gecelerde kılınan namazlar hakkında istiftâ etmişti (fetva istemişti). Mecliste hazır bulunan Akşemseddin (k.s.) hazretleri, o namazların doğruluğu hakkındaki fikrini söylediği vakit, diğer âlimler de bunu tasdik ettiklerinden, yapılan vakfiyesine; cami imamına, o namazları kıldırması şart olarak derc edilmişti. (Vakfiye, S. 7)
Yine bilindiği üzere nafile namazların cemaatle kılınması mekruh olduğu halde, Şeyhulislâm Ebussuud Efendi merhum, fetvalarında, bu namazları cami imamlarının halka cemaatle kıldırıvermelerinin uygun olacağını… Zira öbür türlüsünün yani kendi başlarına kılmalarının avam-ı nâsa meşakkatli geleceğini… ifade etmişlerdir. Şayet bu namazlar, bazılarının dediği gibi bid’at ya da dince ehemmiyetsiz bir şey olsaydı, kendisine II. Ebu Hanife ünvanı layık görülen bir zat neden bu meselenin üzerinde bu derece titizlikle durup, kılınması-kıldırılması yönünde fetva verecekti?
“Ya Ali (R.a) sana bir dua öğreteyimmi ki, onunla dua ettiğinde zerreler adedince günahın olsa mağfiret olunursun: “Allahümme la ilahe illa entel halimül hakim, tebarekte Subhaneke Rabbül- Arşil Azim.” S. 498 / 11
H.z Amr İbni Murre (R.a)
“Bir kimse belaya mübtela olan bir kimse görse (Elhamdülillahillezi a’fani mimma ibtelake bihi ve faddalani ala kesirin mimmen halaga tafdılen) “Çok şükür Allah’a seni müptela ettiğinden beni muaf tuttu, ve bir çoklarına vermediğini bana verdi.” Derse sağ oldukça o beladan muaf yaşar. S. 420 / 13
H.z Salim İbni Abdullah (R.a)
Bir kimse bir gecede bin ayet okursa Allah’a kendinin yüzüne güler bulduğu halde mülaki olur. “Ya Rasulallah bin ayet okumaya kimin gücü yeter?” diye sorulunca, Rasulallah “Bismillahirrahmanirrahim Elhakümüttekasür’ü sonuna kadar okudu da şöyle buyurdu: Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki bu sure bin ayete bedeldir.” S.439 / 2
H.z Ömer (R.a)
Peygamberimiz buyuruyor ki; “Her kim İhlâs suresini 100 defa 4 şeyden sakınmak kaydıyla okursa 50 yıllık hatası, günahı affolunur. Cana, mala, ırza dokunmaz, içkiden de korunursa.” S. 438 / 10
H.z Enes (R.a)
Ve son sözü yine kendisine bırakmanın en uygun yol olacağını düşünerek kıymetli Hoca efendimiz'in hadisler hakkındaki görüşlerini tekrar alıntılıyor,işlediğimiz sayısız günahlarımıza rağmen lütfu ve rahmeti bol, kahrı az olan Allah’ımıza nihayetsiz kereler hamdüsena ediyorum….
"....Râmûzül Ehâdîs'i yazan Gümüşhaneli Hocamız da, bazı hadisler için: "Bu hadis takibata uğramıştır hadis alimleri tarafından..." diye belirtmiştir. Bazı tabirler var, hadis alimlerinin "Lâ şey', mevdu' vs." dedikleri şeyler var... Onları almış Gümüşhâneli Hocamız... Gümüşhâneli Hocamız mevzù hadisi bilmez bir insan değil...
Ama şundan kaynaklanıyor... Mekke-i Mükerreme'de bir alimle konuşmuştum. Çok zarif bir insan, büyük bir alim, Peygamber Efendimiz'in de sülâlesinden... Ben böyle biraz açtım da meseleyi; kısaca dedi ki:
"--Mutasavvife hüsn-ü zanla bakmış rivayetlere, hadis alimleri de kaşlarını çatarak, keskin nazarla bakmışlar. Biraz böyle sert davranmışlar." dedi.
Mesele biraz ordan kaynaklanıyor. Bir de Hocamız, bir mevzù hadisi yazsa bile, "Bu hadis mevzùdur." diyor arkasından... Altında da o mânâyı te'yid eden birkaç hadis-i şerif getirerek: "Bak buna bazı alimler mevzù demiş ama, esas itibariyle bunun bir mânâsı vardır; o mânâyı bilmenizi istiyorum!" demiş oluyor. Bir mürşid olarak, o konunun bilinmesini istiyor.
Biliyorsunuz, mevzù hadis bile olsa, söz güzel olabilir, tatlı olabilir. Onun için Süyûtî mevzù hadislerle ilgili kitabına: "El-Leâlî el-Mesnûat: Yapma İnciler" diyor.
Neyse, o kardeşimiz tenkid etmiş. Hadis alimleri biraz böyle fazla sert oluyorlar, tenkid ediyorlar. Etsin ama, tenkidin de ilmî âdâbı vardır. Ulemanın ihtilâfı vardır. Çağların değişmesi ile, yeni gelen insanların öğrendiği bazı bilgiler dolayısıyla, eskileri tenkidi vardır. Çok samîmî bir İslâm alimi Gazâlî'nin bazı fikirlerine katılmayabilir. Çok samîmî bir zât, Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri'ne iştirak etmeyebilir. İmâm-ı Rabbânî şu kanâattedir de Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri şu kanâattedir... vs. Bu ayrı mesele, bunlar olabilir."[1]
Kaynak: [1] "Anılarla Mehmed Zâhid Kotku Rh.A", s. 340, Seha, İstanbul, 1997. Derleyen Dr. Metin Erkaya
Burada iki ayrı rivayet var ve ikisi de Muharrem’in 1. günü ve 10.günü olmak üzere 3’er kere okunmasını tavsiye ediyor. Hocamız da herhalde tevafuken Muharrem’in 10. günü ikindi vaktine kadar okunmasını tavsiye etmiş olamaz. Şüphelenmek istersek her şey şüpheye açıktır. Ama İslamiyet kelimesi “teslim olmak” ve “selamette olmaktan” gelir. Hele de tarikat yoluna giren kimselerde bu teslimiyet artmalıdır ki; artışı nispetinde de manevi anlamda terakkiye kapı aralanabilinsin gelecek feyiz ve nura gark olunabilinsin…andelib wrote:Bu arada kağıdın üst kısmında "Aşure Günü ikindi vaktine kadar okunması gerektiği" yazıyor, metinde ise "Muharrem'in ilk günü" okunması gerektiği yazıyor.. Bu çelişki bile düşünülmeye değer.
Ben böyle bir şey ifade etmedim. Ben şüpheciliğe gerek olmadığını, hadislerin rivayetindeki güvenilirlik esasının Müslümanım diyen insanların birbirinden duyduklarına da pekâlâ uygulayabileceğini ifade etmeye çalıştım. Daha önce yazdıklarımın aslını aşağıda alıntıladım:andelib wrote:Sözlü gelenekten geldiğini, bu sebeple sahih olup olmayacağını bilemeyeceğimiz ifadesi bence çok da geçerli değil.
zahide wrote:Malumunuz hadis külliyatımızın aslı sözlü aktarıma dayanır. Daha sonraları yazıya aktarılmıştır. Aslında bizim kültürümüzde böyledir. Kitap okumaktan çok sohbet edilerek bilgi aktarımında bulunmuştur atalarımız…
Farzı muhal hadis olmadığına inansam bile rivayetlerde üstüne bastıra bastıra sahihtir denilmesine, muhterem hoca efendimiz’in ve cemaati müsliminin de bu yöndeki uygulamasına dayanarak hüsnü zan ederdim. Hadis usulünde bir metne bir kere hadistir dendikten sonra mevzu olduğu ispatlansa bile İslam’ın özüne aykırı bir anlam içermiyorsa bu onunla amel etmeye engel teşkil etmez. Hakkında yeterli delil bulunamadığı için mevzu denildiğinden dolayı üstü çizilir. İslam’ın özüne aykırı bir anlam içermiyorsa hadis olduğuna dair yeterli delillere ulaşılamadığı için mevzu denildiğine hükmedilir. Ravisini bulamayınca hadis değildir demek yerine, kaynağına henüz ulaşamadım. Ama bunu yazan kimsenin bir bildiği olmasa bunu eserine almazdı diyerek buluncaya kadar araştırmaya devam etmek en doğru yol olacaktır.andelib wrote:Esad Coşan Hocaefendi'nin bu duanın aşure gününde okunmasını önermiş olması bunun hadis olduğuna delalet değildir. Yani 'tavsiye ettiğine göre zayıf bir rivayet değildir' demeniz tamamen zanna dayanıyor. Bu duayı hadis olarak değil büyüklerin tavsiyesi olarak önermiş de olabilir. Ayrıca bir hadisi zayıf olarak bilerek nitelendirebilmek için elimizde biraz delil lazım. Ama bu hadis için hiçbir kaynakta tek bir ravi bile bulamadım.
Muhterem Hocaefendimiz tevafuken muharrem ayı’nın 10. günü okunsun demiş olamayacağına göre hadis olduğu hususundaki kuvvetli kanaate karşılık görüş bildirenler de zan da bulunuyorlar. Hadistir yahut sahabe kavlidir veya büyüklerin tavsiyesidir.… Sünnet diye tarif ettiğimiz şeylerin hepsi sadece Peygamberimiz’in yaptığı fiiileri kapsamayıp, diğer Peygamberlerin ve bilcümle evliya ve esfıyanın da faydasını görüp yapa geldikleri adetlerini de kapsar. Hal böyle olunca ameller niyetlere yöneliktir prensibi gereğince büyüklerin yolundan gitmeyi gayeye vasıl olmak için en kestirme yol olarak görenler aslı hadise dayanmıyor olsa da büyüklerin tavsiye ettiği adetleri kaçırmamış, değerlendirmek için fırsat bilmişlerdir. Çoğunluk hadistir diyerek uygulama yaparken bazıları şüpheye düşüp büyüklerin tavsiyesi olması lazım diye kanaat getirse ne değişir? Allah insanların gönüllerine ve niyetlerine bakar, samimiyeti ölçüsünde lütufta bulunur. Derviş her hadisede gönlünü yoklamalı niyetini halis tutmaya çalışmalıdır.
Bal tefsiri gibi bir safsata ile muharrem ayı duası nasıl olur bir tutulabilir… Bal tefsirini etrafa dağıtan kimselere vaad edilen sevapların benzerleri “bu maili şu kadar kişiye gönderirsen şu olacak” nevinden mesajları, e-posta yoluyla hepimizin adreslerine kadar ulaştırmaktadır. Manevi ve ruhi boşlukta olanlar hariç bu ve bunun gibi safsatalara inanacak kadar saf insanların pek de fazla olduğunu zannetmiyorum… Ayrıca "su-i emsal misal teşkil etmez" demişler.
Sahih olmadığına dair şüpheler sahiplerine münhasırdır. Ehli sünnet vel cemaat harıl harıl bu duayı okur ve okuturken bazıları ille de ben ravisini senedini görmeden inanmam ama vicdanen rahat olmak için de aynı zamanda okurum ama tavsiye etmem diyorsa, bu onların şahsi fikirleri olup kendilerini bağlar. Onların Allah’ın bahşettiği cüz-i iradeyle verdiği şahsi kararlarına karışmak hiçbirimizin haddine değildir. Bağlısı olduğu tarikatin mürşitlerinin tavsiye ettiği “hüsnü zan” yolu yerine “kaşlarını çatarak” bakmayı tercih ediyor ve böyle bakan kimselerin görüşlerini mürşitlerinden daha üstün görüp benimsiyorlarsa, tercih yapma özgürlüğünü kısıtlayacak değiliz. Yanlızca tarikatte şeyhe tam teslimiyet esas olup, onun önünde gassalın elindeki ölü gibi olma gerekliliğini, teslimiyet ve bağlılığın bunu icap ettirdiğini, sevenin sevgisinin alametinin onun her söylediğine olan itaati ile ölçüleceğini önce nefsime sonra da herkese hatırlatırım. Çünkü bizim yolumuzun esası temeli şüpheye değil teslimiyete dayanır. Unutmayalım Ashab’ı birbirinden üstün kılan özellik onların mürşidi ve mürebbisi olan sevgili Paygamberimiz’e teslimiyetleri nispetindedir. Sorgulayarak aslını öğrenmeye çabalamak ta bir yoldur. Fakat ashabın bugün isimlerini çokca andığımız gözde örneklerini diğerlerinden seçkin kılan özellikleri duyduğu emirler karşısında “İşittik ve iman ettik” şuuru ile hemen amel etmesi sayesinde olmuştur. İman ve amelde geri kalan Ashab’ın uluları daima emirler karşısında bu geri kalışlarına pişmanlık duymuş. Telafisine çalışmışlardır. Ama evvelun olanlar daima ayrı bir makam ve mevkiye sahiptirler.
Hoca efendimiz’in ısrarla okunması ve okutulmasını tavsiye ettiği çok kıymetli eserlerden birisi olan “Mecma’-ul Adâb” isimli eserin içinde ravisinin yazılı olmadığı hadisleri de barındırdığını tekrar zikretmekte fayda görüyorum.
Nafile namazlar ve dualar hakkında muhtelif görüşler vardır. Bir âlimin bidat dediğine bir başkası müstehap nevinden sayabilir. Geçmişte de bu tür hadiseler ulema ve sufiler arasında cereyan etmiştir. Burada da muhterem ve mübarek Hoca efendilerimizin hadise bakış açısına binaen “hüsnü zan” ile yaklaşmak lazımdır. Ehli tasavvufa bu düşer.andelib wrote:Ayrıca "Senenin veya haftanın belirli gün ve gecelerinde kılınması tavsiye edilen namazlar" gibi konularda uydurma hadislerin çokluğu da sabittir.
İsmail Hakkı Bursevî hazretlerinin –ki 10 ciltlik Ruhu’l-Beyan tefsirinin vs. pek çok kıymetli eserin müellifi, Celveti silsilesine mensup– dünyaya geldiği seneden pek az bir zaman evvel (xv. yy. sonları) İstanbul'da ahâli iki fırkaya ayrılmıştı: Kadızâdeliler ve Sivasîler. Kadızâdeliler medrese âlimlerini, Sivasîler de tasavvuf-tarikat erbabını temsil ediyorlardı. Bunların arasındaki ihtilaf ve niza’ hiçbir şekilde yatışmıyordu. Kadızâdeliler, her yeni çıkan ve yapılan şeye "bid'at" diyerek, şiddetle hücum ediyorlardı. Bunlar; Regaip, Mi’rac, Berat ve Kadir gecelerine mahsus olarak kılınan namazları, meşru’ addetmiyorlardı. Halbuki o namazların makbul olduğunu, İmam Gazalî Ihyâu Ulûmiddîn’inde ve Ebu Tâlibi’l-Mekkî Kutu'l-Kulûb'ünde söylemişlerdi. Kadızâde Efendi ise, o namazların İhyâ'da ve Kutu'l-Kulûb'da mündemiç olduğuna sen bakma, diyordu. Halbuki ona nisbetle Gazali ve Ebu Tâlibi’l-Mekkî’nin aklı daha tam, ilmi daha geniş, keşfi daha mükemmeldi. (Prof. Mehmed Ali Ayni, Türk Azizleri)
Bundan başka, mübarek ceddimiz Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul'da kendi adını taşıyan câmi-i şerifi yaptırdığı vakit, zamanındaki âlimleri toplayarak, mübarek gecelerde kılınan namazlar hakkında istiftâ etmişti (fetva istemişti). Mecliste hazır bulunan Akşemseddin (k.s.) hazretleri, o namazların doğruluğu hakkındaki fikrini söylediği vakit, diğer âlimler de bunu tasdik ettiklerinden, yapılan vakfiyesine; cami imamına, o namazları kıldırması şart olarak derc edilmişti. (Vakfiye, S. 7)
Yine bilindiği üzere nafile namazların cemaatle kılınması mekruh olduğu halde, Şeyhulislâm Ebussuud Efendi merhum, fetvalarında, bu namazları cami imamlarının halka cemaatle kıldırıvermelerinin uygun olacağını… Zira öbür türlüsünün yani kendi başlarına kılmalarının avam-ı nâsa meşakkatli geleceğini… ifade etmişlerdir. Şayet bu namazlar, bazılarının dediği gibi bid’at ya da dince ehemmiyetsiz bir şey olsaydı, kendisine II. Ebu Hanife ünvanı layık görülen bir zat neden bu meselenin üzerinde bu derece titizlikle durup, kılınması-kıldırılması yönünde fetva verecekti?
“Az amele çok sevap vadeden”, "Şu sureyi okuyana şöyle şöyle sevap verilir” neviden hadislerin tekkemizin ders kitabı olan Ramuz El Ehadis kitabında da bulunduğunu hatırlatırım.andelib wrote:"Şu sureyi okuyana şöyle şöyle sevap verilir diye rivayet edilen bu hadisler nereden geliyor" diye sormuştu. Meysere, "uydurdum" cevabını vermiştir.
“Ya Ali (R.a) sana bir dua öğreteyimmi ki, onunla dua ettiğinde zerreler adedince günahın olsa mağfiret olunursun: “Allahümme la ilahe illa entel halimül hakim, tebarekte Subhaneke Rabbül- Arşil Azim.” S. 498 / 11
H.z Amr İbni Murre (R.a)
“Bir kimse belaya mübtela olan bir kimse görse (Elhamdülillahillezi a’fani mimma ibtelake bihi ve faddalani ala kesirin mimmen halaga tafdılen) “Çok şükür Allah’a seni müptela ettiğinden beni muaf tuttu, ve bir çoklarına vermediğini bana verdi.” Derse sağ oldukça o beladan muaf yaşar. S. 420 / 13
H.z Salim İbni Abdullah (R.a)
Bir kimse bir gecede bin ayet okursa Allah’a kendinin yüzüne güler bulduğu halde mülaki olur. “Ya Rasulallah bin ayet okumaya kimin gücü yeter?” diye sorulunca, Rasulallah “Bismillahirrahmanirrahim Elhakümüttekasür’ü sonuna kadar okudu da şöyle buyurdu: Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki bu sure bin ayete bedeldir.” S.439 / 2
H.z Ömer (R.a)
Peygamberimiz buyuruyor ki; “Her kim İhlâs suresini 100 defa 4 şeyden sakınmak kaydıyla okursa 50 yıllık hatası, günahı affolunur. Cana, mala, ırza dokunmaz, içkiden de korunursa.” S. 438 / 10
H.z Enes (R.a)
Ve son sözü yine kendisine bırakmanın en uygun yol olacağını düşünerek kıymetli Hoca efendimiz'in hadisler hakkındaki görüşlerini tekrar alıntılıyor,işlediğimiz sayısız günahlarımıza rağmen lütfu ve rahmeti bol, kahrı az olan Allah’ımıza nihayetsiz kereler hamdüsena ediyorum….
"....Râmûzül Ehâdîs'i yazan Gümüşhaneli Hocamız da, bazı hadisler için: "Bu hadis takibata uğramıştır hadis alimleri tarafından..." diye belirtmiştir. Bazı tabirler var, hadis alimlerinin "Lâ şey', mevdu' vs." dedikleri şeyler var... Onları almış Gümüşhâneli Hocamız... Gümüşhâneli Hocamız mevzù hadisi bilmez bir insan değil...
Ama şundan kaynaklanıyor... Mekke-i Mükerreme'de bir alimle konuşmuştum. Çok zarif bir insan, büyük bir alim, Peygamber Efendimiz'in de sülâlesinden... Ben böyle biraz açtım da meseleyi; kısaca dedi ki:
"--Mutasavvife hüsn-ü zanla bakmış rivayetlere, hadis alimleri de kaşlarını çatarak, keskin nazarla bakmışlar. Biraz böyle sert davranmışlar." dedi.
Mesele biraz ordan kaynaklanıyor. Bir de Hocamız, bir mevzù hadisi yazsa bile, "Bu hadis mevzùdur." diyor arkasından... Altında da o mânâyı te'yid eden birkaç hadis-i şerif getirerek: "Bak buna bazı alimler mevzù demiş ama, esas itibariyle bunun bir mânâsı vardır; o mânâyı bilmenizi istiyorum!" demiş oluyor. Bir mürşid olarak, o konunun bilinmesini istiyor.
Biliyorsunuz, mevzù hadis bile olsa, söz güzel olabilir, tatlı olabilir. Onun için Süyûtî mevzù hadislerle ilgili kitabına: "El-Leâlî el-Mesnûat: Yapma İnciler" diyor.
Neyse, o kardeşimiz tenkid etmiş. Hadis alimleri biraz böyle fazla sert oluyorlar, tenkid ediyorlar. Etsin ama, tenkidin de ilmî âdâbı vardır. Ulemanın ihtilâfı vardır. Çağların değişmesi ile, yeni gelen insanların öğrendiği bazı bilgiler dolayısıyla, eskileri tenkidi vardır. Çok samîmî bir İslâm alimi Gazâlî'nin bazı fikirlerine katılmayabilir. Çok samîmî bir zât, Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri'ne iştirak etmeyebilir. İmâm-ı Rabbânî şu kanâattedir de Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri şu kanâattedir... vs. Bu ayrı mesele, bunlar olabilir."[1]
Kaynak: [1] "Anılarla Mehmed Zâhid Kotku Rh.A", s. 340, Seha, İstanbul, 1997. Derleyen Dr. Metin Erkaya
Last edited by zahide on 26 Jan 2008, 00:33, edited 1 time in total.
NE İSTERSEN ONU YAP! AMA ALLAH'IN HER ZAMAN SENİN YANINDA HAZIR VE NAZIR OLDUĞUNU HİÇ UNUTMA !
- andelib
- Posts: 162
- Joined: 10 Jan 2008, 19:11
- Kan Grubu: B (+)
Re: Muharrem Ayı Duası
Zahide kardeşim,
Öncelikle Allah'ın selamı üzerinize olsun.
Tafsilatlı cevabınız için teşekkür ederim.
Halen anlaşamamamızın sebebi meseleye farklı pencerelerden bakıyor olmamız olsa gerek.
Benim kanaatimce "hüsnü zan" bu duayı okumakla kısıtlıdır. Hiçbir delil omadığı halde onu hadis kabul etmek ve hadis olarak yaymak ise hadis ilmine aykırıdır ve dahası büyük vebaldir. Esat Hocaefendi'nin bu duayı tavsiye etmiş olduğunun iddia edilmesi hüsnü zanna yardımcı olabilir ancak halen hadis olarak tavsiye ettiğine dair net bir ifade de yok. Ayrıca böyle kıymetli bir duayı neden sadece bir kaç kişiye tavsiye edip yayınlanan aşure günü konuşmalarında yer vermediği gerçeği ise hüsnü zannıma büyük darbe vuruyor.
Israrla Mecmaul Adab adlı kitaptan bahsediyorsunuz. Benim cevabımda bu kitaptan bahsetmemiş olmam Mecmaul Adab adlı kitapta yer alan hadislerle bu nerede bulunduğu bile belli olmayan duanın karşılaştıralamayacak kadar birbirinden farklı olmasıdır. Bir tarafta Hocaefendimizin tavsiye ettiği bir kitap, diğer tarafta bir kağıt parçasında yazılı bir dua, altında senedi metni olmayan bir hadis(?). Bu dua sahih, tavsiye edilen bir kitapta yer alıyor da sadece ravisi, senedi olmadığı için mi karşı çıkıyorum ben? Öyle olsa amenna... O kitabı yazan müellif gerekli araştırmayı yapmış, bizi senetle raviyle uğraştırmamak için sahih olduğuna inandığı hadisleri kitabına koymuştur.
İki hadisin varlığından söz ediyorsunuz. Söz konusu resme dikkatle bakarsanız tek bir hadis var, o da Muharrem'in birinde okunması gerektiğini söylüyor. Muharrem'in 10'unda okunması gerektiğini söyleyen kısmın ise Sühreverdi'nin tavsiyesi olarak zikredilmiş. İkinci bir hadis olarak değil.
Bir müslüman şüpheci olmak zorundadır. Ama bu "çatık kaşlı" olmasını gerektirmez. Bilgi kirliliğinin had safhada olduğu günümüzde, kulağa hoş gelse de yanlış olan bir bilginin doğruymuşcasına bir kaç dakika içinde binlerce kişiye ulaştığı bir ortamda doğru bilgiye ulaşmaya çalışanların sui zan sahibi, teslimiyetsiz, çatık kaşlı insanlar olarak görülmesi üzücü.
Bakın Hocaefendi de ne diyor:
Selametle...
Öncelikle Allah'ın selamı üzerinize olsun.
Tafsilatlı cevabınız için teşekkür ederim.
Halen anlaşamamamızın sebebi meseleye farklı pencerelerden bakıyor olmamız olsa gerek.
Benim kanaatimce "hüsnü zan" bu duayı okumakla kısıtlıdır. Hiçbir delil omadığı halde onu hadis kabul etmek ve hadis olarak yaymak ise hadis ilmine aykırıdır ve dahası büyük vebaldir. Esat Hocaefendi'nin bu duayı tavsiye etmiş olduğunun iddia edilmesi hüsnü zanna yardımcı olabilir ancak halen hadis olarak tavsiye ettiğine dair net bir ifade de yok. Ayrıca böyle kıymetli bir duayı neden sadece bir kaç kişiye tavsiye edip yayınlanan aşure günü konuşmalarında yer vermediği gerçeği ise hüsnü zannıma büyük darbe vuruyor.
Israrla Mecmaul Adab adlı kitaptan bahsediyorsunuz. Benim cevabımda bu kitaptan bahsetmemiş olmam Mecmaul Adab adlı kitapta yer alan hadislerle bu nerede bulunduğu bile belli olmayan duanın karşılaştıralamayacak kadar birbirinden farklı olmasıdır. Bir tarafta Hocaefendimizin tavsiye ettiği bir kitap, diğer tarafta bir kağıt parçasında yazılı bir dua, altında senedi metni olmayan bir hadis(?). Bu dua sahih, tavsiye edilen bir kitapta yer alıyor da sadece ravisi, senedi olmadığı için mi karşı çıkıyorum ben? Öyle olsa amenna... O kitabı yazan müellif gerekli araştırmayı yapmış, bizi senetle raviyle uğraştırmamak için sahih olduğuna inandığı hadisleri kitabına koymuştur.
İki hadisin varlığından söz ediyorsunuz. Söz konusu resme dikkatle bakarsanız tek bir hadis var, o da Muharrem'in birinde okunması gerektiğini söylüyor. Muharrem'in 10'unda okunması gerektiğini söyleyen kısmın ise Sühreverdi'nin tavsiyesi olarak zikredilmiş. İkinci bir hadis olarak değil.
Bir müslüman şüpheci olmak zorundadır. Ama bu "çatık kaşlı" olmasını gerektirmez. Bilgi kirliliğinin had safhada olduğu günümüzde, kulağa hoş gelse de yanlış olan bir bilginin doğruymuşcasına bir kaç dakika içinde binlerce kişiye ulaştığı bir ortamda doğru bilgiye ulaşmaya çalışanların sui zan sahibi, teslimiyetsiz, çatık kaşlı insanlar olarak görülmesi üzücü.
Bakın Hocaefendi de ne diyor:
"Dinleyen Allah'ın rahmetine erer, konuşmacı Allah'ın lânetine uğrar!" İşte benim ifade ettiğim şey bu. Bu duayı dağıtın, duyurun, ama HADİS olarak değil! Vebal altına girmeyin... Bu tip meselelerde temkinli davranın. Peygamber Efendimizden olduğuna hiçbir delil olmayan bir söz onun sözüymüş gibi hiç şüphe duyulmadan aktarılması ne cesaret ? Allah'ın lanetine uğrama ihtimalini bile bile... İşte ben bunu anlayamıyorum.Demek ki, bu hadis-i şeriften anladığımız: Eğer dinimizi öğretecek kimseler isek, hoca, vâiz, müftü cinsinden; o zaman sahih hadislerden, Kur'an-ı Kerim'in sahih tefsirlerinden, ciddî, doğru bilgileri halka vermeliyiz. Öyle palavra, hikâye, uydurma şeylerle insanları yanlış bilgilendirmemeliyiz. Dinleyen, Allah'ın rahmetine erer, konuşmacılar Allah'ın lânetine uğrar.
Selametle...
“Engin deniz, taş atmakla bulanmaz. Gücenen bir arif, henüz sığ sudur...”
–Sadi-i Şirâzî
–Sadi-i Şirâzî