4. En-Nisâ Suresi (Kırık Meal) 2/2

Post Reply
seyir

4. En-Nisâ Suresi (Kırık Meal) 2/2

Post by seyir »

وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ sen de aralarında bulunup فَأَقَمْتَ kıldırırken لَهُمْ onlara الصَّلَاةَ namaz فَلْتَقُمْ dursun طَائِفَةٌ bir kısmı مِنْهُمْ onlardan مَعَكَ seninle beraber وَلْيَأْخُذُوا ve alsınlar أَسْلِحَتَهُمْ silahlarını da فَإِذَا سَجَدُوا secde ettikleri zaman فَلْيَكُونُوا bulunsunlar مِنْ وَرَائِكُمْ arkanızda وَلْتَأْتِ gelip طَائِفَةٌ grup أُخْرَى diğer لَمْ يُصَلُّوا namaz kılmamış olan فَلْيُصَلُّوا namaz kılsınlar مَعَكَ seninle beraber وَلْيَأْخُذُوا ve hazırlıklı olsun حِذْرَهُمْ alsınlar وَأَسْلِحَتَهُمْ silahlarını وَدَّ istediler ki الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseler لَوْ تَغْفُلُونَ gafil olasınız da عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ silahlarınız ile وَأَمْتِعَتِكُمْ eşyalarınızdan فَيَمِيلُونَ gelsinler عَلَيْكُمْ üzerinize مَيْلَةً وَاحِدَةً ansızın bir baskınla وَلَا جُنَاحَ bir günah yoktur عَلَيْكُمْ sizin için إِنْ eğer كَانَ varsa بِكُمْ size أَذًى bir zorluk مِنْ مَطَرٍ yağmurdan dolayı أَوْ veya كُنتُمْ olmuşsanız مَرْضَى hasta أَنْ تَضَعُوا bırakmanızda أَسْلِحَتَكُمْ silahlarınızı وَخُذُوا yine de bulunun حِذْرَكُمْ hazırlıklı إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah أَعَدَّ hazırlamıştır لِلْكَافِرِينَ kâfirler için عَذَابًا bir azap مُهِينًا alçaltıcı (102) فَإِذَا قَضَيْتُمْ bitirdiğiniz zaman da الصَّلَاةَ namazı فَاذْكُرُوا zikredin اللَّهَ Allah’ı قِيَامًا ayakta iken وَقُعُودًا otururken وَعَلَى ve üzerinde جُنُوبِكُمْ yanlarınız فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ güvenlikte olduğunuz zaman da فَأَقِيمُوا dosdoğru kılın الصَّلَاةَ namazı إِنَّ muhakkak ki الصَّلَاةَ namaz كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ mü’minlere كِتَابًا yazılmıştır مَوْقُوتًا vakitleri belirlenerek (103) وَلَا تَهِنُوا gevşeklik göstermeyin فِي ابْتِغَاءِ izlemekte الْقَوْمِ o topluluğu إِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ siz acı duyuyorsanız فَإِنَّهُمْ muhakkak onlar da يَأْلَمُونَ acı duyuyorlar كَمَا تَأْلَمُونَ sizin acı duyduğunuz gibi وَتَرْجُونَ üstelik siz umuyorsunuz مِنْ اللَّهِ Allah’tan مَا لَا يَرْجُونَ onların ummadığı şeyleri وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah عَلِيمًا Alîm حَكِيمًا ve Hakim (104) إِنَّا muhakkak ki biz أَنزَلْنَا indirdik ki إِلَيْكَ sana الْكِتَابَ kitabı بِالْحَقِّ hak ile لِتَحْكُمَ hükmedesin بَيْنَ arasında النَّاسِ insanlar بِمَا أَرَاكَ sana gösterdiği şekilde اللَّهُ Allah’ın وَلَا تَكُنْ olma لِلْخَائِنِينَ hainlerin خَصِيمًا savunucusu (105)

102) Sen de aralarında bulunup onlara namaz kıldırır-ken onlardan bir kısmı seninle beraber dursun ve silah-larını da alsınlar. Secde ettikleri zaman arkanızda bu-lunsunlar. Namaz kılmamış olan diğer grup gelip senin-le beraber namaz kılsınlar. Hazırlıklı olsun ve silahları-nı alsınlar. Küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kim-seler istediler ki silahlarınız ile eşyalarınızdan gafil ola-sınız da ansızın bir baskınla üzerinize gelsinler. Eğer yağmurdan dolayı size bir zorluk varsa veya hasta ol-muşsanız silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir günah yoktur. Yine de hazırlıklı bulunun. Muhakkak ki Allah kafirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
103) Namazı bitirdiğiniz zaman da ayakta iken, oturur-ken ve yanlarınız üzerinde Allah’ı zikredin. Güvenlikte olduğunuz zaman da namazı dosdoğru kılın. Muhakkak ki namaz mü’minlere vakitleri belirlenerek yazılmıştır.
104) O topluluğu izlemekte gevşeklik göstermeyin! Siz acı duyuyorsanız muhakkak onlar da sizin acı duyduğu-nuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah’tan onların ummadığı şeyleri umuyorsunuz. Şüphesiz Allah Alîm ve Hakim olandır.
105) Muhakkak ki biz sana kitabı hak ile indirdik ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hük-medesin. Hainlerin savunucusu olma!

وَاسْتَغْفِرْ bağışlanma dile اللَّهَ Allah’tan إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ olandır غَفُورًا Ğafur رَحِيمًا ve Rahim (106) وَلَا تُجَادِلْ mücadele etme عَنْ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ hainlik eden kimselerden yana أَنفُسَهُمْ nefislerine إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah لَا يُحِبُّ sevmez مَنْ kimseyi كَانَ خَوَّانًا çok hain olan أَثِيمًا günahkar olan (107) يَسْتَخْفُونَ gizlenirler de مِنْ النَّاسِ insanlardan وَلَا يَسْتَخْفُونَ gizlenmezler مِنْ اللَّهِ Allah’tan وَهُوَ O مَعَهُمْ onlarla beraberdi إِذْ يُبَيِّتُونَ halbuki geceleyin kurarlarken مَا لَا يَرْضَى مِنْ الْقَوْلِ O’nun razı olmayacağı şeyleri وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah بِمَا يَعْمَلُونَ onların yaptıklarını مُحِيطًا kuşatmakta (108) هَاأَنْتُمْ işte siz هَؤُلَاءِ öyle kimselersiniz ki جَادَلْتُمْ mücadele ettiniz عَنْهُمْ onlardan yana فِي الْحَيَاةِ hayatında الدُّنْيَا dünya فَمَنْ kim يُجَادِلُ mücadele edecek اللَّهَ Allah ile عَنْهُمْ onlardan yana يَوْمَ günü الْقِيَامَةِ kıyamet أَمْ yahut مَنْ kim يَكُونُ olacak عَلَيْهِمْ onlar için وَكِيلًا vekil (109) وَمَنْ her kim يَعْمَلْ işler سُوءًا bir kötülük أَوْ veya يَظْلِمْ zulmeder de نَفْسَهُ nefsine ثُمَّ sonra يَسْتَغْفِرْ bağışlanma dilerse اللَّهَ Allah’tan يَجِدْ bulur اللَّهَ Allah’ı غَفُورًا Ğafur رَحِيمًا ve Rahim (110) وَمَنْ her kim de يَكْسِبْ kazanırsa إِثْمًا bir günah فَإِنَّمَا ancak يَكْسِبُهُ onu kazanır عَلَى نَفْسِهِ aleyhine وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah عَلِيمًا Alîm حَكِيمًا ve Hakim (111) وَمَنْ her kim يَكْسِبْ kazanır da خَطِيئَةً bir hata أَوْ veya إِثْمًا bir günah ثُمَّ sonra يَرْمِ بِهِ onu atarsa بَرِيئًا bir suçsuza فَقَدْ muhakkak احْتَمَلَ yüklenmiş olur بُهْتَانًا büyük bir iftira وَإِثْمًا ve bir günah مُبِينًا apaçık (112) وَلَوْلَا olmasaydı فَضْلُ lütfu اللَّهِ Allah’ın عَلَيْكَ senin üzerindeki وَرَحْمَتُهُ ve rahmeti لَهَمَّتْ andolsun ki amaçlamıştı طَائِفَةٌ bir grup مِنْهُمْ onlardan أَنْ يُضِلُّوكَ seni şaşırtmayı وَمَا يُضِلُّونَ oysa saptıramazlar إِلَّا başkasını أَنفُسَهُمْ kendilerinden وَمَا يَضُرُّونَكَ ve sana zarar veremezler مِنْ شَيْءٍ hiç bir şekilde وَأَنزَلَ çünkü indirmiş اللَّهُ Allah عَلَيْكَ sana الْكِتَابَ kitap وَالْحِكْمَةَ ile hikmeti وَعَلَّمَكَ ve sana bildirmiştir مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ bilmediğin şeyleri وَكَانَ şüphesiz ki فَضْلُ lütfu اللَّهِ Allah’ın عَلَيْكَ senin üzerindeki عَظِيمًا çok büyüktür (113)

106) Allah’tan bağışlanma dile. Muhakkak ki Allah Ğafur ve Rahim olandır.
107) Nefislerine hainlik eden kimselerden yana müca-dele etme. Muhakkak ki Allah çok hain olan günahkar olan kimseyi sevmez.
108) İnsanlardan gizlenirler de Allah’tan gizlenmezler. Halbuki geceleyin O’nun razı olmayacağı şeyleri kurar-larken O onlarla beraberdi. Şüphesiz Allah onların yap-tıklarını kuşatmakta olandır.
109) İşte siz öyle kimselersiniz ki dünya hayatında on-lardan yana mücadele ettiniz; ya kıyamet günü kim on-lardan yana Allah ile mücadele edecek yahut kim onlar için vekil olacak?
110) Her kim bir kötülük işler veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ı Ğafur ve Rahim bulur.
111) Her kim de bir günah kazanırsa onu ancak aleyhi-ne kazanır. Şüphesiz Allah Alîm ve Hakim olandır.
112) Her kim bir hata veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuza atarsa muhakkak büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
113) Allah’ın senin üzerindeki lütfu ve rahmeti olma-saydı, andolsun ki onlardan bir grup seni şaşırtmayı amaçlamıştı. Oysa kendilerinden başkasını saptıramaz-lar ve sana hiç bir şekilde zarar veremezler. Çünkü Al-lah sana kitap ile hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri bildirmiştir. Şüphesiz ki Allah’ın senin üzerin-deki lütfu çok büyüktür!..

لَا خَيْرَ hayır yoktur. فِي كَثِيرٍ bir çoğunda مِنْ نَجْوَاهُمْ onların fısıldaşmalarının إِلَّا müstesna مَنْ kimse أَمَرَ emreden بِصَدَقَةٍ bir sadaka أَوْ veya مَعْرُوفٍ bir iyilik أَوْ yahut إِصْلَاحٍ düzeltmeyi بَيْنَ arasını النَّاسِ insanlar وَمَنْ her kim يَفْعَلْ yaparsa ذَلِكَ bunu ابْتِغَاءَ gözeterek مَرْضَاةِ rızasını اللَّهِ Allah’ın فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ biz yakında ona vereceğiz أَجْرًا bir ecir عَظِيمًا çok büyük (114) وَمَنْ her kim يُشَاقِقْ aykırı davranır الرَّسُولَ Rasul’e مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ apaçık belli ettikten sonra لَهُ kendisine الْهُدَى doğru yol وَيَتَّبِعْ ve uyarsa غَيْرَ başkasına سَبِيلِ yolundan الْمُؤْمِنِينَ mü’minlerin نُوَلِّهِ onu bırakırız مَا تَوَلَّى döndüğü halde وَنُصْلِهِ ve kendisini atarız جَهَنَّمَ cehenneme وَسَاءَتْ o ne kötü مَصِيرًا dönüş yeridir (115) إِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah لَا يَغْفِرُ asla bağışlamaz أَنْ يُشْرَكَ şirk koşulmasını بِهِ kendisine وَيَغْفِرُ bağışlar مَا دُونَ başkasını ذَلِكَ bundan لِمَنْ kimse için يَشَاءُ dilediği وَمَنْ her kim de يُشْرِكْ şirk koşarsa بِاللَّهِ Allah’a فَقَدْ muhakkak ki o ضَلَّ sapmıştır ضَلَالًا bir sapıklıkla بَعِيدًا çok uzak (116) إِنْ يَدْعُونَ onların dua ettikleri مِنْ دُونِهِ O’ndan başka إِلَّا ancak إِنَاثًا dişilerdir وَإِنْ يَدْعُونَ halbuki dua ederler إِلَّا ancak شَيْطَانًا şeytana مَرِيدًا inatçı (117) لَعَنَهُ ona lanet etti اللَّهُ Allah وَقَالَ dedi ki لَأَتَّخِذَنَّ andolsun ki edineceğim مِنْ عِبَادِكَ senin kullarından نَصِيبًا bir pay مَفْرُوضًا belirli (118) وَلَأُضِلَّنَّهُمْ andolsun ki onları saptıracağım وَلَأُمَنِّيَنَّهُمْ ve muhakkak onları kuruntulara düşüreceğim وَلَآمُرَنَّهُمْ elbette onlara emredeceğim de فَلَيُبَتِّكُنَّ kesinlikle yaracaklar آذَانَ kulaklarını الْأَنْعَامِ hayvanların وَلَآمُرَنَّهُمْ elbette onlara emredeceğim de فَلَيُغَيِّرُنَّ muhakkak ki değiştirecekler خَلْقَ yarattığını اللَّهِ Allah’ın وَمَنْ her kim يَتَّخِذْ edinirse الشَّيْطَانَ şeytanı وَلِيًّا veli مِنْ دُونِ bırakıp ta اللَّهِ Allah’ı فَقَدْ muhakkak خَسِرَ hüsrana düşmüştür خُسْرَانًا bir hüsran ile مُبِينًا apaçık (119) يَعِدُهُمْ onlara vaad eder وَيُمَنِّيهِمْ onları kuruntulara düşürür وَمَا يَعِدُهُمْ oysa onlara bir şey vaad etmez الشَّيْطَانُ şeytan إِلَّا başka غُرُورًا aldatmadan (120) أُوْلَئِكَ işte onlar var ya مَأْوَاهُمْ onların varacakları yer جَهَنَّمُ cehennemdir وَلَا يَجِدُونَ bulamazlar عَنْهَا ondan مَحِيصًا kaçacak bir yer de (121)

114) Bir sadaka veya bir iyilik yahut insanlar arasını düzeltmeyi emreden kimse müstesna onların fısıldaş-malarının bir çoğunda hayır yoktur. Her kim bunu Al-lah’ın rızasını gözeterek yaparsa biz yakında ona çok büyük bir ecir vereceğiz.
115) Her kim kendisine doğru yol apaçık belli ettikten sonra Rasul’e aykırı davranır ve mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa onu döndüğü halde bırakırız ve kendi-sini Cehenneme atarız; o ne kötü dönüş yeridir.
116) Muhakkak ki Allah kendisine şirk koşulmasını as-la bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimse için ba-ğışlar. Her kim de Allah’a şirk koşarsa muhakkak ki o çok uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
117) Onların O’ndan başka dua ettikleri ancak dişiler-dir. Halbuki ancak inatçı şeytana dua ederler.
118) Allah ona lanet etti; dedi ki: “Andolsun ki senin kullarından belirli bir pay edineceğim.”
119) “Andolsun ki onları saptıracağım ve muhakkak onları kuruntulara düşüreceğim. Elbette onlara emre-deceğim de kesinlikle hayvanların kulaklarını yaracak-lar. Elbette onlara emredeceğim de muhakkak ki Al-lah’ın yarattığını değiştirecekler.” Her kim Allah’ı bı-rakıp ta şeytanı veli edinirse muhakkak apaçık bir hüs-ran ile hüsrana düşmüştür.
120) Onlara vaad eder, onları kuruntulara düşürür. Oy-sa şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.
121) İşte onlar var ya, onların varacakları yer Cehen-nemdir; ondan kaçacak bir yer de bulamazlar.

وَالَّذِينَ آمَنُوا iman edip وَعَمِلُوا işleyenleri الصَّالِحَاتِ salih amel سَنُدْخِلُهُمْ yakında onları koyacağız جَنَّاتٍ cennetlere تَجْرِي akan مِنْ تَحْتِهَا altından الْأَنْهَارُ nehirler خَالِدِينَ kalıcıdırlar فِيهَا orada أَبَدًا ebedi وَعْدَ bu bir va’didir اللَّهِ Allah’ın حَقًّا dosdoğru وَمَنْ kim olabilir أَصْدَقُ daha doğru مِنْ اللَّهِ Allah’dan قِيلًا sözlü (122) لَيْسَ بِأَمَانِيِّكُمْ sizin kuruntularınıza وَلَا ve değildir أَمَانِيِّ kuruntularına göre أَهْلِ ehli الْكِتَابِ kitabın مَنْ her kim يَعْمَلْ yaparsa سُوءًا bir kötülük يُجْزَ cezalandırılır بِهِ onunla وَلَا يَجِدْ ve bulamaz لَهُ kendisi için مِنْ دُونِ başka اللَّهِ Allah’tan وَلِيًّا وَلَا bir veli de نَصِيرًا yardımcı da (123) وَمَنْ ayrıca her kim يَعْمَلْ işlerse مِنْ الصَّالِحَاتِ salih amellerden مِنْ ذَكَرٍ erkek أَوْ veya أُنثَى kadın وَهُوَ مُؤْمِنٌ mü’min olarak فَأُوْلَئِكَ işte onlar يَدْخُلُونَ girerler الْجَنَّةَ cennete وَلَا يُظْلَمُونَ ve zulmedilmezler نَقِيرًا hurma çekirdeğinin çukurcuğu kadar (124) وَمَنْ kim olabilir أَحْسَنُ daha güzel دِينًا din bakımından مِمَّنْ kimseden أَسْلَمَ teslim eden وَجْهَهُ yüzünü لِلَّهِ Allah’a وَهُوَ مُحْسِنٌ muhsin olarak وَاتَّبَعَ ve uyan مِلَّةَ milletine إِبْرَاهِيمَ İbrahim’in حَنِيفًا hanif وَاتَّخَذَ edinmiştir اللَّهُ Allah إِبْرَاهِيمَ İbrahim’i خَلِيلًا dost (125) وَلِلَّهِ Allah’ındır مَا ne varsa فِي السَّمَاوَاتِ göklerde وَمَا فِي الْأَرْضِ ve yerde وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah بِكُلِّ her شَيْءٍ şeyi مُحِيطًا ihata edici (126) وَيَسْتَفْتُونَكَ senden fetva istiyorlar فِي hakkında النِّسَاءِ kadınlar قُلْ de ki اللَّهُ Allah يُفْتِيكُمْ fetvayı size veriyor فِيهِنَّ onlar hakkındaki وَمَا يُتْلَى okunan vardır عَلَيْكُمْ size فِي الْكِتَابِ kitapta فِي hakkında يَتَامَى yetim النِّسَاءِ kızlar اللَّاتِي لَا تُؤْتُونَهُنَّ kendilerine vermeyip مَا كُتِبَ yazılmış olanı لَهُنَّ haklarında وَتَرْغَبُونَ istediğiniz أَنْ تَنكِحُوهُنَّ nikahlamak وَالْمُسْتَضْعَفِينَ mustazaf مِنْ الْوِلْدَانِ çocuklar hakkında وَأَنْ تَقُومُوا ve davranmanız hakkında لِلْيَتَامَى yetimlere بِالْقِسْطِ adaletli وَمَا تَفْعَلُوا her ne yaparsanız مِنْ خَيْرٍ hayırdan فَإِنَّ muhakkak اللَّهَ Allah كَانَ بِهِ onu عَلِيمًا hakkıyla bilir (127)

122) İman edip salih amel işleyenleri yakında altından nehirler akan Cennetlere koyacağız; orada ebedi kalıcı-dırlar. Bu, Allah’ın dosdoğru bir va’didir. Allah’dan daha doğru sözlü kim olabilir?
123) Sizin kuruntularınıza ve ehli kitabın kuruntularına göre değildir. Her kim bir kötülük yaparsa onunla ceza-landırılır ve kendisi için Allah’tan başka bir veli de bu-lamaz yardımcı da.
124) Ayrıca her kim erkek veya kadın mü’min olarak salih amellerden işlerse; işte onlar Cennete girerler ve hurma çekirdeğinin çukurcuğu kadar zulmedilmezler.
125) Din bakımından muhsin olarak yüzünü Allah’a teslim eden ve İbrahim’in hanif milletine uyan kimse-den daha güzel kim olabilir? Allah İbrahim’i dost edin-miştir.
126) Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphesiz Allah her şeyi ihata edici olandır.
127) Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkındaki fetvayı Allah size veriyor. Hakların-da yazılmış olanı kendilerine vermeyip nikahlamak iste-diğiniz yetim kızlar hakkında, mustazaf çocuklar hak-kında ve yetimlere adaletli davranmanız hakkında ki-tapta size okunan vardır.” Hayırdan her ne yaparsanız muhakkak Allah onu hakkıyla bilir.

وَإِنْ امْرَأَةٌ bir kadın خَافَتْ korkarsa مِنْ بَعْلِهَا kocasının نُشُوزًا geçimsizliğinden أَوْ veya إِعْرَاضًا yüz çevirmesinden فَلَا جُنَاحَ günah yoktur عَلَيْهِمَا onlar için أَنْ يُصْلِحَا düzeltmelerinde بَيْنَهُمَا aralarını صُلْحًا barış yolu ile وَالصُّلْحُ ki düzeltmek خَيْرٌ daha hayırlıdır وَأُحْضِرَتْ hazır kılınmıştır الْأَنفُسُ nefisler ise الشُّحَّ cimriliğe وَإِنْ تُحْسِنُوا iyilik eder وَتَتَّقُوا ve sakınırsanız فَإِنَّ muhakkak ki اللَّهَ Allah كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ yaptıklarınızdan خَبِيرًا hakkıyla haberdardır (128) وَلَنْ تَسْتَطِيعُوا asla güç yetiremezsiniz أَنْ تَعْدِلُوا adaletli davranmaya بَيْنَ arasında النِّسَاءِ kadınlar وَلَوْ حَرَصْتُمْ ne kadar çabalasanız da فَلَا تَمِيلُوا o halde meyletmeyin كُلَّ الْمَيْلِ tam bir meyille yönelip فَتَذَرُوهَا onu bırakmayın كَالْمُعَلَّقَةِ askıya alınmış gibi وَإِنْ تُصْلِحُوا eğer düzeltir وَتَتَّقُوا ve sakınırsanız فَإِنَّ muhakkak اللَّهَ Allah كَانَ olandır غَفُورًا Ğafur رَحِيمًا ve Rahim (129) وَإِنْ يَتَفَرَّقَا ayrılırlarsa da يُغْنِ zengin kılar اللَّهُ Allah كُلًّا her birini مِنْ سَعَتِهِ genişliği ile وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah وَاسِعًا Vasi’ حَكِيمًا ve Hakim (130) وَلِلَّهِ Allah’ındır مَا ne varsa فِي السَّمَاوَاتِ göklerde وَمَا فِي الْأَرْضِ ve yerde وَلَقَدْ andolsun muhakkak ki وَصَّيْنَا vasiyet ettik الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ kitap verilenlere de مِنْ قَبْلِكُمْ sizden önce وَإِيَّاكُمْ size de أَنْ diye اتَّقُوا sakının اللَّهَ Allah’tan وَإِنْ تَكْفُرُوا eğer kafir olursanız فَإِنَّ muhakkak ki لِلَّهِ Allah’ındır مَا ne varsa فِي السَّمَاوَاتِ göklerde وَمَا فِي الْأَرْضِ ve yerde وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah غَنِيًّا Ğaniyy حَمِيدًا ve Hamid (131) وَلِلَّهِ Allah’ındır مَا ne varsa فِي السَّمَاوَاتِ göklerde وَمَا فِي الْأَرْضِ ve yerde وَكَفَى şüphesiz yeter بِاللَّهِ Allah وَكِيلًا vekil olarak (132) إِنْ يَشَأْ eğer dilerse يُذْهِبْكُمْ sizi giderip أَيُّهَا ey النَّاسُ insanlar وَيَأْتِ getirir بِآخَرِينَ başkalarını وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah عَلَى ذَلِكَ buna قَدِيرًا hakkıyla kadir (133) مَنْ her kim كَانَ يُرِيدُ istiyorsa ثَوَابَ sevabını الدُّنْيَا dünya فَعِنْدَ katındadır اللَّهِ Allah ثَوَابُ sevabı الدُّنْيَا dünyanın وَالْآخِرَةِ ve ahiretin وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah سَمِيعًا Semi’ بَصِيرًا ve Basir (134)

128) Bir kadın kocasının geçimsizliğinden veya yüz çe-virmesinden korkarsa barış yolu ile aralarını düzeltme-lerinde onlar için günah yoktur –ki düzeltmek daha ha-yırlıdır- nefisler ise cimriliğe hazır kılınmıştır. İyilik eder ve sakınırsanız muhakkak ki Allah yaptıklarınız-dan hakkıyla haberdardır.
129) Ne kadar çabalasanız da kadınlar arasında adaletli davranmaya asla güç yetiremezsiniz. O halde tam bir meyille yönelip onu askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer düzeltir ve sakınırsanız muhakkak Allah Ğafur ve Rahim olandır.
130) Ayrılırlarsa da Allah her birini genişliği ile zengin kılar. Şüphesiz Allah Vasi’ ve Hakim olandır.
131) Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Andolsun muhakkak ki sizden önce kitap verilenlere de size de: “Allah’tan sakının!” diye vasiyet ettik; eğer kafir olur-sanız muhakkak ki göklerde ve yerde ne varsa Allah’-ındır. Şüphesiz Allah Ğaniyy ve Hamid olandır.
132) Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphesiz vekil olarak Allah yeter.
133) Ey insanlar, eğer dilerse sizi giderip başkalarını getirir. Şüphesiz Allah buna hakkıyla kadir olandır.
134) Her kim dünya sevabını istiyorsa dünyanın ve ahi-retin sevabı Allah katındadır. Şüphesiz Allah Semi’ ve Basir olandır.

يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler كُونُوا قَوَّامِينَ ayakta tutun بِالْقِسْطِ adaleti شُهَدَاءَ şahidler olarak لِلَّهِ Allah için وَلَوْ عَلَى aleyhinde bile olsa أَنفُسِكُمْ kendiniz أَوْ الْوَالِدَيْنِ ana babanız وَالْأَقْرَبِينَ ve yakınlarınız إِنْ يَكُنْ غَنِيًّا ister zengin olsun أَوْ فَقِيرًا ister fakir olsun فَاللَّهُ çünkü Allah أَوْلَى daha yakındır بِهِمَا her ikisine de فَلَا تَتَّبِعُوا öyleyse hevanıza uymayın الْهَوَى أَنْ تَعْدِلُوا adaletten vazgeçerek وَإِنْ تَلْوُوا eğer dilinizi eğip büker أَوْ veya تُعْرِضُوا yüz çevirirseniz فَإِنَّ şüphesiz اللَّهَ Allah كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ yaptıklarınızdan خَبِيرًا haberdardır (135) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler آمِنُوا iman edin بِاللَّهِ Allah’a وَرَسُولِهِ Rasulü’ne وَالْكِتَابِ kitaba الَّذِي نَزَّلَ bölüm bölüm indirdiği عَلَى رَسُولِهِ Rasulü’ne وَالْكِتَابِ ve kitaba الَّذِي أَنزَلَ toptan indirdiği مِنْ قَبْلُ bundan önce وَمَنْ her kim يَكْفُرْ inkar ederse بِاللَّهِ Allah’ı وَمَلَائِكَتِهِ meleklerini وَكُتُبِهِ kitaplarını وَرُسُلِهِ rasullerini وَالْيَوْمِ ve gününü الْآخِرِ ahiret فَقَدْ muhakkak ki ضَلَّ sapmıştır ضَلَالًا bir sapıklıkla بَعِيدًا çok uzak (136) إِنَّ muhakkak ki الَّذِينَ آمَنُوا iman eden ثُمَّ sonra كَفَرُوا kâfir olan ثُمَّ yine آمَنُوا iman eden ثُمَّ ve sonra كَفَرُوا kâfir olarak ثُمَّ ازْدَادُوا artıranlar var ya كُفْرًا küfürlerini لَمْ يَكُنْ değildir اللَّهُ Allah لِيَغْفِرَ bağışlayacak لَهُمْ onları وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ onları iletecek de değildir سَبِيلًا yola (137) بَشِّرْ müjdele ki الْمُنَافِقِينَ münafıklara بِأَنَّ لَهُمْ onlar için vardır عَذَابًا bir azap أَلِيمًا çok acıklı (138) الَّذِينَ onlar ki يَتَّخِذُونَ edinirler الْكَافِرِينَ kafirleri أَوْلِيَاءَ veli مِنْ دُونِ başka الْمُؤْمِنِينَ mü’minlerden أَيَبْتَغُونَ mı arıyorlar عِنْدَهُمْ onların yanında الْعِزَّةَ izzeti فَإِنَّ oysa muhakkak ki الْعِزَّةَ izzet لِلَّهِ Allah’a aittir جَمِيعًا bütünüyle (139) وَقَدْ halbuki muhakkak نَزَّلَ O indirmiştir ki عَلَيْكُمْ size فِي الْكِتَابِ kitapta أَنْ إِذَا سَمِعْتُمْ işittiğiniz zaman آيَاتِ ayetlerinin اللَّهِ Allah’ın يُكْفَرُ بِهَا inkar edildiğini وَيُسْتَهْزَأُ بِهَا ve onlarla alay edildiğini فَلَا تَقْعُدُوا oturmayın مَعَهُمْ onlarla beraber حَتَّى يَخُوضُوا onlar dalıncaya kadar فِي حَدِيثٍ bir söze غَيْرِهِ başka إِنَّكُمْ muhakkak siz de إِذًا yoksa o zaman مِثْلُهُمْ onlar gibisinizdir إِنَّ muhakkak اللَّهَ Allah جَامِعُ toplayacaktır الْمُنَافِقِينَ münafıkları da وَالْكَافِرِينَ kafirleri de فِي جَهَنَّمَ cehennemde جَمِيعًا hep beraber (140)

135) Ey iman edenler, kendiniz, ana babanız ve yakın-larınız aleyhinde bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. İster zengin olsun; ister fakir ol-sun. Çünkü Allah her ikisine de daha yakındır. Öyleyse adaletten vazgeçerek hevanıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker veya yüz çevirirseniz şüphesiz Allah yap-tıklarınızdan haberdardır.
136) Ey iman edenler, Allah’a, Rasulü’ne, Rasulü’ne bölüm bölüm indirdiği kitaba ve bundan önce toptan in-dirdiği kitaba iman edin. Her kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, rasullerini ve ahiret gününü inkar ederse muhakkak ki çok uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
137) Muhakkak ki iman eden, sonra kafir olan yine iman eden ve sonra kafir olarak küfürlerini artıranlar var ya Allah onları bağışlayacak değildir. Onları yola iletecek de değildir!
138) Münafıklara müjdele ki onlar için çok acıklı bir azap vardır!..
139) Onlar ki mü’minlerden başka kafirleri veli edinir-ler. İzzeti onların yanında mı arıyorlar? Oysa muhak-kak ki izzet bütünüyle Allah’a aittir.
140) Halbuki muhakkak O size kitapta indirmiştir ki: “Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar başka bir söze dalın-caya kadar onlarla beraber oturmayın; yoksa o zaman muhakkak siz de onlar gibisinizdir.” Muhakkak Allah münafıkları da kafirleri de hep beraber Cehennemde toplayacaktır.

الَّذِينَ onlar يَتَرَبَّصُونَ gözetlerler de بِكُمْ sizi فَإِنْ كَانَ eğer gelse لَكُمْ size فَتْحٌ bir fetih مِنْ اللَّهِ Allah’tan قَالُوا derler أَلَمْ نَكُنْ biz değil miydik مَعَكُمْ sizinle beraber وَإِنْ كَانَ olursa da لِلْكَافِرِينَ kâfirlerin نَصِيبٌ nasibi قَالُوا derler أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ biz galip gelemez miydik عَلَيْكُمْ size وَنَمْنَعْكُمْ sizi korumadık mı مِنْ الْمُؤْمِنِينَ mü’minlerden فَاللَّهُ artık Allah يَحْكُمُ hükmedecektir بَيْنَكُمْ aranızda يَوْمَ gününde الْقِيَامَةِ kıyamet وَلَنْ يَجْعَلَ doğrusu asla vermeyecektir اللَّهُ Allah لِلْكَافِرِينَ kâfirlere عَلَى aleyhine الْمُؤْمِنِينَ mü’minler سَبِيلًا bir yol (141) إِنَّ muhakkak الْمُنَافِقِينَ münafıklar يُخَادِعُونَ aldatmak isterler اللَّهَ Allah’ı وَهُوَ halbuki O خَادِعُهُمْ onları aldatandır وَإِذَا قَامُوا kalktıkları zaman إِلَى الصَّلَاةِ namaza قَامُوا kalkarlar كُسَالَى tembelce يُرَاءُونَ gösteriş yaparlar النَّاسَ insanlara وَلَا يَذْكُرُونَ ve anarlar اللَّهَ Allah’ı إِلَّا ancak قَلِيلًا pek az (142) مُذَبْذَبِينَ bocalamışlardır ki بَيْنَ arasında ذَلِكَ bunların لَا إِلَى هَؤُلَاءِ bunlara da وَلَا إِلَى هَؤُلَاءِ onlara da وَمَنْ her kimi de يُضْلِلْ saptırırsa اللَّهُ Allah فَلَنْ تَجِدَ sen asla bulamazsın لَهُ onun için سَبِيلًا bir yol (143) يَاأَيُّهَا ey الَّذِينَ آمَنُوا iman edenler لَا تَتَّخِذُوا edinmeyin الْكَافِرِينَ kâfirleri أَوْلِيَاءَ veliler مِنْ دُونِ başka الْمُؤْمِنِينَ mü’minlerden أَتُرِيدُونَ mi istiyorsunuz أَنْ تَجْعَلُوا olsun لِلَّهِ Allah’a عَلَيْكُمْ aleyhinize سُلْطَانًا bir delil مُبِينًا apaçık (144) إِنَّ muhakkak ki الْمُنَافِقِينَ münafıklar فِي الدَّرْكِ tabakasındadırlar الْأَسْفَلِ en alt مِنْ النَّارِ ateşin وَلَنْ تَجِدَ sen asla bulamazsın لَهُمْ onlar için نَصِيرًا bir yardımcı (145) إِلَّا müstesna ancak الَّذِينَ تَابُوا tevbe edip وَأَصْلَحُوا düzeltenler وَاعْتَصَمُوا sımsıkı sarılıp بِاللَّهِ Allah’a وَأَخْلَصُوا has kılanlar دِينَهُمْ dinlerini لِلَّهِ yalnız Allah’a فَأُوْلَئِكَ işte onlar مَعَ beraberdir الْمُؤْمِنِينَ mü’minlerle وَسَوْفَ يُؤْتِ yakında verecektir اللَّهُ Allah da الْمُؤْمِنِينَ mü’minlere أَجْرًا bir ecir عَظِيمًا çok büyük (146) مَا يَفْعَلُ ne diye اللَّهُ Allah بِعَذَابِكُمْ size azab etsin إِنْ شَكَرْتُمْ şükreder وَآمَنْتُمْ ve iman ederseniz وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah شَاكِرًا Şakir عَلِيمًا ve Alîm (147)

141) Onlar sizi gözetlerler de eğer size Allah’tan bir fe-tih gelse: “Biz sizinle beraber değil miydik?” derler. Kafirlerin nasibi olursa da: “Biz size galip gelemez miy-dik? Sizi mü’minlerden korumadık mı?” derler. Artık Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir. Doğ-rusu Allah kafirlere mü’minler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.
142) Muhakkak münafıklar Allah’ı aldatmak isterler. Halbuki O onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman tembelce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Al-lah’ı ancak pek az anarlar.
143) Bunların arasında bocalamışlardır ki bunlara da onlara da. Her kimi de Allah saptırırsa sen onun için as-la bir yol bulamazsın!
144) Ey iman edenler, mü’minlerden başka kafirleri ve-liler edinmeyin! Allah’a aleyhinize apaçık bir delil mi olsun istiyorsunuz?!
145) Muhakkak ki münafıklar ateşin en alt tabakasında-dırlar. Sen onlar için asla bir yardımcı bulamazsın!
146) Ancak tevbe edip düzeltenler, Allah’a sımsıkı sa-rılıp dinlerini yalnız Allah’a has kılanlar müstesna... İş-te onlar mü’minlerle beraberdir. Allah da yakında mü’-minlere çok büyük bir ecir verecektir.
147) Şükreder ve iman ederseniz Allah size ne diye azab etsin? Şüphesiz Allah Şakir ve Alîm olandır.

لَا يُحِبُّ sevmez اللَّهُ Allah الْجَهْرَ açıklanmasını بِالسُّوءِ kötü مِنْ الْقَوْلِ sözün إِلَّا ancak müstesna مَنْ ظُلِمَ zulme uğrayan وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah سَمِيعًا Semi’ عَلِيمًا ve Alim (148) إِنْ تُبْدُوا açıklarsanız خَيْرًا bir hayrı أَوْ veya تُخْفُوهُ onu gizlerseniz أَوْ yahut تَعْفُوا affederseniz عَنْ سُوءٍ bir kötülüğü فَإِنَّ muhakkak اللَّهَ Allah كَانَ olandır عَفُوًّا Afuvv قَدِيرًا ve Kadir (149) إِنَّ muhakkak ki الَّذِينَ يَكْفُرُونَ inkar edenler بِاللَّهِ Allah’ı وَرُسُلِهِ ve rasullerini وَيُرِيدُونَ isterler de أَنْ يُفَرِّقُوا ayırmak بَيْنَ arasını اللَّهِ Allah ile وَرُسُلِهِ rasullerinin وَيَقُولُونَ diyerek نُؤْمِنُ iman ederiz بِبَعْضٍ bir kısmına وَنَكْفُرُ inkar ederiz بِبَعْضٍ bir kısmını وَيُرِيدُونَ isterler أَنْ يَتَّخِذُوا tutmak بَيْنَ arasında ذَلِكَ bunlar سَبِيلًا bir yol (150) أُوْلَئِكَ işte onlar هُمْ ta kendileridir الْكَافِرُونَ kafirlerin حَقًّا hakiki وَأَعْتَدْنَا ve biz hazırladık لِلْكَافِرِينَ kafirler için عَذَابًا bir azap مُهِينًا alçaltıcı (151) وَالَّذِينَ آمَنُوا iman edenler بِاللَّهِ Allah’a وَرُسُلِهِ ve rasullerine وَلَمْ يُفَرِّقُوا ayırmazlar بَيْنَ arasını أَحَدٍ hiç birisinin مِنْهُمْ onlardan أُوْلَئِكَ işte onlar ki سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ kendilerine verecektir أُجُورَهُمْ ecirlerini وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah غَفُورًا Ğafur رَحِيمًا ve Rahim (152) يَسْأَلُكَ senden isterler أَهْلُ ehli الْكِتَابِ kitap أَنْ تُنَزِّلَ indirmeni عَلَيْهِمْ kendilerine كِتَابًا bir kitap مِنْ السَّمَاءِ gökten فَقَدْ muhakkak ki سَأَلُوا isteyerek مُوسَى Musa’dan da أَكْبَرَ daha büyüğünü مِنْ ذَلِكَ bundan فَقَالُوا demişlerdi de أَرِنَا bize göster اللَّهَ Allah’ı جَهْرَةً açıkça فَأَخَذَتْهُمْ böylece onları çarptı الصَّاعِقَةُ yıldırım بِظُلْمِهِمْ zulümleri sebebiyle ثُمَّ sonra اتَّخَذُوا (ilah) edindiler الْعِجْلَ buzağıyı مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمْ onlara gelmesinin ardından الْبَيِّنَاتُ apaçık deliller فَعَفَوْنَا biz onu affettik عَنْ ذَلِكَ ona rağmen وَآتَيْنَا çünkü biz vermiştik مُوسَى Musa’ya سُلْطَانًا delil ve yetki مُبِينًا apaçık (153)Kesin söz vermiş oldukları için Tur’u onların üzerine kaldırmıştık. Onlara: “O kapıdan secde ederek girin!” dedik. Ayrıca onlara: “Cumartesi gününde taşkınlık etmeyin!” diyerek onlardan kuvvetli, sağlam bir söz aldık.(154) "Bu ayetin kırık meali atlanmış"

148) Allah kötü sözün açıklanmasını sevmez; ancak zulme uğrayan müstesna. Şüphesiz Allah Semi’ ve Alim olandır.
149) Bir hayrı açıklarsanız veya onu gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz muhakkak Allah Afuvv ve Kadir olandır.
150) Muhakkak ki Allah’ı ve rasullerini inkar edenler Allah ile rasullerinin arasını ayırmak isterler de: “Bir kısmına iman ederiz bir kısmını inkar ederiz.” diyerek bunlar arasında bir yol tutmak isterler.
151) İşte onlar hakiki kafirlerin ta kendileridir ve biz kafirler için alçaltıcı bir azap hazırladık.
152) Allah’a ve rasullerine iman edenler onlardan hiç birisinin arasını ayırmazlar. İşte onlar ki kendilerine ecirlerini verecektir. Şüphesiz Allah Ğafur ve Rahim olandır.
153) Kitap ehli senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Muhakkak ki Musa’dan da bundan daha büyüğünü isteyerek: “Allah’ı bize açıkça göster!” demişlerdi de böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra onlara apaçık deliller gelmesinin ardından buzağıyı (ilah) edindiler. Ona rağmen biz onu affettik; çünkü biz Musa’ya apaçık delil ve yetki vermiştik.
154) Kesin söz vermiş oldukları için Tur’u onların üze-rine kaldırmıştık. Onlara: “O kapıdan secde ederek gi-rin!” dedik. Ayrıca onlara: “Cumartesi gününde taş-kınlık etmeyin!” diyerek onlardan kuvvetli, sağlam bir söz aldık.

فَبِمَا نَقْضِهِمْ onların bozmaları مِيثَاقَهُمْ o sağlam sözlerini وَكُفْرِهِمْ inkar etmeleri بِآيَاتِ ayetlerini اللَّهِ Allah’ın وَقَتْلِهِمْ öldürmeleri الْأَنْبِيَاءَ nebileri بِغَيْرِ حَقٍّ haksızca وَقَوْلِهِمْ ve demeleri قُلُوبُنَا bizim kalplerimizde غُلْفٌ perdeler vardır بَلْ aksine طَبَعَ mühürledi de اللَّهُ Allah عَلَيْهَا onları بِكُفْرِهِمْ küfürleri sebebiyle فَلَا يُؤْمِنُونَ iman etmezler إِلَّا hariç قَلِيلًا pek azı (155) وَبِكُفْرِهِمْ ayrıca onların küfürleri ve sebebiyledir وَقَوْلِهِمْ atmaları عَلَى aleyhinde مَرْيَمَ Meryem’in بُهْتَانًا iftira عَظِيمًا çok büyük (156) وَقَوْلِهِمْ bir de onların demeleri sebebiyledir إِنَّا muhakkak biz قَتَلْنَا öldürdük الْمَسِيحَ Mesih’i عِيسَى İsa ابْنَ oğlu مَرْيَمَ Meryem رَسُولَ rasulü اللَّهِ Allah’ın وَمَا قَتَلُوهُ halbuki onu ne öldürdüler وَمَا صَلَبُوهُ ne de onu astılar وَلَكِنْ fakat شُبِّهَ benzer gösterildi لَهُمْ onlara وَإِنَّ muhakkak الَّذِينَ اخْتَلَفُوا ihtilafa düşenler فِيهِ onun hakkında لَفِي شَكٍّ şüphe içindedirler مِنْهُ ondan مَا yoktur لَهُمْ onların بِهِ buna dair مِنْ عِلْمٍ bir bilgileri إِلَّا ancak اتِّبَاعَ uymaktadırlar الظَّنِّ zanna وَمَا قَتَلُوهُ doğrusu onu öldürmediler يَقِينًا kesin olarak (157) بَلْ aksine رَفَعَهُ onu yükseltti اللَّهُ Allah إِلَيْهِ kendisine doğru وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah عَزِيزًا Azîz حَكِيمًا ve Hakîm (158) وَإِنْ her biri مِنْ أَهْلِ ehlinden الْكِتَابِ kitap إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ andolsun ki ona iman edecektir بِهِ قَبْلَ önce مَوْتِهِ ölümünden وَيَوْمَ gününde de الْقِيَامَةِ kıyamet يَكُونُ olacaktır عَلَيْهِمْ onlara شَهِيدًا şahit (159) فَبِظُلْمٍ zulümleri sebebiyle مِنْ الَّذِينَ هَادُوا yahudilerin حَرَّمْنَا haram kıldık عَلَيْهِمْ onlara طَيِّبَاتٍ temiz şeyleri أُحِلَّتْ helal kılınan لَهُمْ kendilerine وَبِصَدِّهِمْ ve alıkoymaları nedeniyle عَنْ سَبِيلِ yolundan اللَّهِ Allah كَثِيرًا çok kimseleri (160) وَأَخْذِهِمْ almaları الرِّبَا riba وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ ayrıca yasaklandıkları halde وَأَكْلِهِمْ ve yemeleri sebebiyledir أَمْوَالَ mallarını النَّاسِ insanların بِالْبَاطِلِ batıl ile وَأَعْتَدْنَا hazırladık لِلْكَافِرِينَ kâfir olanlara مِنْهُمْ onlardan عَذَابًا bir azap أَلِيمًا çok acıklı (161) لَكِنْ fakat الرَّاسِخُونَ derinleşmiş olanlar فِي الْعِلْمِ ilimde مِنْهُمْ onlardan وَالْمُؤْمِنُونَ ve mü’minler يُؤْمِنُونَ iman ederler بِمَا أُنزِلَ indirilene de إِلَيْكَ sana وَمَا أُنزِلَ indirilenlere de مِنْ قَبْلِكَ senden önce وَالْمُقِيمِينَ özellikle dosdoğru kılanlar الصَّلَاةَ namazı وَالْمُؤْتُونَ verenler الزَّكَاةَ zekatı وَالْمُؤْمِنُونَ iman etmiş olanlardır بِاللَّهِ Allah’a وَالْيَوْمِ ve gününe الْآخِرِ ahiret أُوْلَئِكَ işte onlar ki سَنُؤْتِيهِمْ kendilerine vereceğiz أَجْرًا bir ecir عَظِيمًا çok büyük (162)

155) Onların o sağlam sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerini inkar etmeleri, nebileri haksızca öldürmeleri ve: “Bizim kalplerimizde perdeler vardır.” demeleri, aksine küfürleri sebebiyle Allah onları mühürledi de pek azı hariç iman etmezler.
156) Ayrıca onların küfürleri ve Meryem’in aleyhinde çok büyük iftira atmaları sebebiyledir.
157) Bir de onların: “Muhakkak biz Allah’ın rasulü Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük!?” demeleri sebe-biyledir. Halbuki onu ne öldürdüler ne de onu astılar fa-kat onlara benzer gösterildi. Muhakkak onun hakkında ihtilafa düşenler ondan şüphe içindedirler. Onların buna dair bir bilgileri yoktur, ancak zanna uymaktadırlar. Doğrusu onu kesin olarak öldürmediler.
158) Aksine Allah onu kendisine doğru yükseltti. Şüp-hesiz Allah Azîz ve Hakîm olandır.
159) Kitap ehlinden her biri andolsun ki ona ölümün-den önce iman edecektir. Kıyamet gününde de onlara şahit olacaktır.
160) Yahudilerin zulümleri sebebiyle ve çok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları nedeniyle kendilerine he-lal kılınan temiz şeyleri onlara haram kıldık.
161) Ayrıca yasaklandıkları halde riba almaları ve in-sanların mallarını batıl ile yemeleri sebebiyledir. Onlar-dan kafir olanlara çok acıklı bir azap hazırladık.
162) Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’-minler sana indirilene de senden önce indirilenlere de iman ederler. Özellikle namazı dosdoğru kılanlar, zeka-tı verenler, Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş olan-lardır. İşte onlar ki kendilerine çok büyük bir ecir vere-ceğiz.

إِنَّا muhakkak ki biz أَوْحَيْنَا vahyettik إِلَيْكَ sana da كَمَا gibi أَوْحَيْنَا vahyettiğimiz إِلَى نُوحٍ Nuh’a وَالنَّبِيِّينَ ve nebilere مِنْ بَعْدِهِ ondan sonraki وَأَوْحَيْنَا ve vahyettik إِلَى إِبْرَاهِيمَ İbrahim’e وَإِسْمَاعِيلَ İsmail’e وَإِسْحَاقَ İshak’a وَيَعْقُوبَ Yakub’a وَالْأَسْبَاطِ torunlara وَعِيسَى İsa’ya وَأَيُّوبَ Eyyub’a وَيُونُسَ Yunus’a وَهَارُونَ Harun’a وَسُلَيْمَانَ Süleyman’a da وَآتَيْنَا da verdik دَاوُودَ Davud’a زَبُورًا Zebur’u (163) وَرُسُلًا o rasuller ki قَدْ elbette قَصَصْنَاهُمْ onları anlattık عَلَيْكَ sana مِنْ قَبْلُ daha önce وَرُسُلًا öyle rasuller de var ki لَمْ نَقْصُصْهُمْ onları anlatmadık عَلَيْكَ sana وَكَلَّمَ ve konuştu اللَّهُ Allah مُوسَى Musa ile تَكْلِيمًا doğrudan doğruya (164) رُسُلًا rasuller ki مُبَشِّرِينَ müjdeleyici وَمُنذِرِينَ ve korkutucu olan لِأَلَّا يَكُونَ olmasın لِلنَّاسِ insanlar için عَلَى اللَّهِ Allah’a karşı حُجَّةٌ bir delil بَعْدَ sonra الرُّسُلِ rasullerden وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah عَزِيزًا Aziz حَكِيمًا ve Hakim (165) لَكِنْ oysa اللَّهُ Allah يَشْهَدُ şahitlik eder ki بِمَا أَنزَلَ indirdiğine إِلَيْكَ sana أَنزَلَهُ onu indirmiştir بِعِلْمِهِ kendi ilmi ile وَالْمَلَائِكَةُ melekler de يَشْهَدُونَ şahitlik ederler وَكَفَى yeter بِاللَّهِ Allah شَهِيدًا şahit olarak (166) إِنَّ muhakkak ki الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler وَصَدُّوا ve alıkoyanlar عَنْ سَبِيلِ yolundan اللَّهِ Allah’ın قَدْ gerçekten ضَلُّوا sapmışlardır ضَلَالًا bir sapıklıkla بَعِيدًا çok uzak (167) إِنَّ muhakkak ki الَّذِينَ كَفَرُوا küfürlerinde bilinçli olarak ısrar ederek وَظَلَمُوا zulmedenler var ya لَمْ يَكُنْ olmadı اللَّهُ Allah لِيَغْفِرَ bağışlayıcı لَهُمْ onlar için وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ onları da iletmez طَرِيقًا doğru bir yola (168) إِلَّا ancak طَرِيقَ yoluna ki جَهَنَّمَ cehennem خَالِدِينَ kalıcıdırlar فِيهَا orada أَبَدًا ebedi وَكَانَ doğrusu ذَلِكَ bu عَلَى اللَّهِ Allah’a يَسِيرًا çok kolaydır (169) يَاأَيُّهَا ey النَّاسُ insanlar قَدْ muhakkak ki جَاءَكُمْ size geldi الرَّسُولُ rasul بِالْحَقِّ hak ile مِنْ رَبِّكُمْ Rabbinizden فَآمِنُوا o halde iman edin خَيْرًا hayrınıza olarak لَكُمْ kendi وَإِنْ تَكْفُرُوا kafir olursanız da فَإِنَّ muhakkak ki لِلَّهِ Allah’ındır مَا ne varsa فِي السَّمَاوَاتِ göklerde وَالْأَرْضِ ve yerde وَكَانَ şüphesiz olandır اللَّهُ Allah عَلِيمًا Alîm حَكِيمًا ve Hakîm (170)

163) Muhakkak ki biz Nuh’a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsma-il’e, İshak’a, Yakub’a, torunlara, İsa’ya, Eyyub’a, Yu-nus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur’u verdik.
164) O rasuller ki onları elbette sana daha önce anlattık. Öyle rasuller de var ki onları sana anlatmadık ve Allah Musa ile doğrudan doğruya konuştu.
165) Müjdeleyici ve korkutucu olan rasuller ki insanlar için rasullerden sonra Allah’a karşı bir delil olmasın. Şüphesiz Allah Aziz ve Hakim olandır.
166) Oysa Allah sana indirdiğine şahitlik eder ki onu kendi ilmi ile indirmiştir. Melekler de şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter.
167) Muhakkak ki küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar gerçekten çok uzak bir sapıklıkla sapmışlardır.
168) Muhakkak ki küfürlerinde bilinçli olarak ısrar ederek zulmedenler var ya Allah onları bağışlamaz, onları doğru bir yola da iletmez.
169) Ancak cehennem yoluna ki orada ebedi kalıcıdır-lar. Doğrusu bu Allah’a çok kolaydır.
170) Ey insanlar, muhakkak ki rasul size Rabbinizden hak ile geldi. O halde kendi hayrınıza olarak iman edin. Kafir olursanız da muhakkak ki göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphesiz Allah Alîm ve Hakîm olan-dır.

يَا ey أَهْلَ ehli الْكِتَابِ kitap لَا تَغْلُوا haddi aşmayın da فِي دِينِكُمْ dininizde وَلَا تَقُولُوا söylemeyin عَلَى اللَّهِ Allah’a dair إِلَّا başkasını الْحَقَّ haktan إِنَّمَا الْمَسِيحُ Mesih عِيسَى İsa ابْنُ oğlu مَرْيَمَ Meryem رَسُولُ rasulü اللَّهِ Allah’ın وَكَلِمَتُهُ kelimesi أَلْقَاهَا onu ulaştırdığı إِلَى مَرْيَمَ Meryem’e وَرُوحٌ ve bir ruhtur مِنْهُ O’ndan فَآمِنُوا o halde iman edin de بِاللَّهِ Allah’a وَرُسُلِهِ ve Rasullerine وَلَا تَقُولُوا demeyin ثَلَاثَةٌ üçtür انتَهُوا vazgeçin خَيْرًا hayrınıza olarak لَكُمْ kendi إِنَّمَا ancak اللَّهُ Allah إِلَهٌ bir ilahtır وَاحِدٌ tek سُبْحَانَهُ münezzehtir أَنْ يَكُونَ olmasından لَهُ وَلَدٌ çocuğunun لَهُ O’nundur مَا ne varsa فِي السَّمَاوَاتِ göklerde وَمَا فِي الْأَرْضِ ve yerde وَكَفَى şüphesiz yeter بِاللَّهِ Allah وَكِيلًا vekil olarak (171) لَنْ يَسْتَنكِفَ asla çekinmezler الْمَسِيحُ Mesih de أَنْ يَكُونَ etmekten عَبْدًا kulluk لِلَّهِ Allah’a وَلَا الْمَلَائِكَةُ melekler de الْمُقَرَّبُونَ mukarreb وَمَنْ her kim يَسْتَنكِفْ çekinir عَنْ عِبَادَتِهِ O’na kulluk etmekten وَيَسْتَكْبِرْ ve kibirlenirse فَسَيَحْشُرُهُمْ onları toplayacaktır إِلَيْهِ kendisine جَمِيعًا hepsini (172) فَأَمَّا gelince الَّذِينَ آمَنُوا iman edip وَعَمِلُوا işleyenlere الصَّالِحَاتِ salih amel فَيُوَفِّيهِمْ onlara tam olarak verecek أُجُورَهُمْ ecirlerini وَيَزِيدُهُمْ ve onlara artıracaktır مِنْ فَضْلِهِ lütfundan وَأَمَّا الَّذِينَ اسْتَنكَفُوا ama kibirlenenler var ya وَاسْتَكْبَرُوا çekinip فَيُعَذِّبُهُمْ onlara da azap edecektir عَذَابًا bir azap ile أَلِيمًا çok acıklı وَلَا يَجِدُونَ ve onlar bulamayacaklar لَهُمْ kendileri için مِنْ دُونِ başka اللَّهِ Allah’tan وَلِيًّا veli de وَلَا نَصِيرًا yardımcı da (173) يَاأَيُّهَا ey النَّاسُ insanlar قَدْ muhakkak ki جَاءَكُمْ size geldi بُرْهَانٌ bir burhan مِنْ رَبِّكُمْ Rabbinizden وَأَنزَلْنَا ve biz indirdik إِلَيْكُمْ size نُورًا bir nur مُبِينًا apaçık (174) فَأَمَّا gelince الَّذِينَ آمَنُوا iman edip بِاللَّهِ Allah’a وَاعْتَصَمُوا بِهِ O’na sımsıkı sarılanlara فَسَيُدْخِلُهُمْ Allah onları içine girdirecektir فِي رَحْمَةٍ bir rahmetin مِنْهُ kendisinden وَفَضْلٍ ve lütfun وَيَهْدِيهِمْ onları iletecektir إِلَيْهِ kendisine صِرَاطًا bir yola مُسْتَقِيمًا dosdoğru (175)

171) Ey kitap ehli, dininizde haddi aşmayın da Allah’a dair haktan başkasını söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih Allah’ın rasulü, onu Meryem’e ulaştırdığı keli-mesi ve O’ndan bir ruhtur. O halde Allah’a ve Rasulle-rine iman edin de “üçtür” demeyin. Kendi hayrınıza olarak vazgeçin. Allah ancak tek bir ilahtır. Çocuğunun olmasından münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Şüphesiz vekil olarak Allah yeter.
172) Mesih de mukarreb melekler de Allah’a kulluk et-mekten asla çekinmezler. Her kim O’na kulluk etmek-ten çekinir ve kibirlenirse, onların hepsini kendisine toplayacaktır.
173) İman edip salih amel işleyenlere gelince onlara ecirlerini tam olarak verecek ve lütfundan onlara artıra-caktır. Ama çekinip kibirlenenler var ya, onlara da çok acıklı bir azap ile azap edecektir ve onlar kendileri için Allah’tan başka veli de bulamayacaklar yardımcı da.
174) Ey insanlar, muhakkak ki size Rabbinizden bir burhan geldi ve biz size apaçık bir nur indirdik.
175) Allah’a iman edip O’na sımsıkı sarılanlara gelin-ce; Allah onları kendisinden bir rahmetin ve lütfun içi-ne girdirecektir; onları kendisine dair dosdoğru bir yola iletecektir.

يَسْتَفْتُونَكَ senden fetva istiyorlar قُلْ de ki اللَّهُ Allah يُفْتِيكُمْ size fetva veriyor فِي dair الْكَلَالَةِ kelaleye إِنْ امْرُؤٌ هَلَكَ ölürse لَيْسَ bulunmadığı لَهُ وَلَدٌ çocuğu وَلَهُ أُخْتٌ bir kız kardeşi bulunduğu halde فَلَهَا onun içindir نِصْفُ yarısı مَا تَرَكَ bırakılanın وَهُوَ يَرِثُهَا onun tamamına mirasçı olur إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌ onun çocuğu yoksa فَإِنْ كَانَتَا eğer varsa اثْنَتَيْنِ iki kız kardeşi فَلَهُمَا bu ikisine düşer الثُّلُثَانِ üçte ikisi مِمَّا تَرَكَ mirasın وَإِنْ كَانُوا onlar ise إِخْوَةً ve kız kardeşler رِجَالًا erkek وَنِسَاءً kadın فَلِلذَّكَرِ erkeğe مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ iki payı vardır يُبَيِّنُ iyice açıklıyor اللَّهُ Allah لَكُمْ size أَنْ تَضِلُّوا sapmayasınız diye وَاللَّهُ şüphesiz Allah بِكُلِّ her شَيْءٍ şeyi عَلِيمٌ hakkıyla bilendir (176)

176) Senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah size kelaleye dair fetva veriyor. Çocuğu bulunmadığı bir kız kardeşi bulunduğu halde ölürse bırakılanın yarısı onun içindir. Onun çocuğu yoksa onun tamamına mirasçı olur. Eğer iki kız kardeşi varsa bu ikisine mirasın üçte ikisi düşer. Onlar erkek ve kız kardeşler ise erkeğe iki kadın payı vardır. Allah sapmayasınız diye size iyice açıklıyor. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”
Post Reply

Return to “Meal”