ÇOCUKTA DİNİ DUYGU

Moderator: Leyla Hanne

Post Reply
User avatar
anchebout
Posts: 82
Joined: 25 Oct 2007, 22:20
Kan Grubu: B (+)

ÇOCUKTA DİNİ DUYGU

Post by anchebout »

ÇOCUKTA DİNİ DUYGU

İnsanlar fıtratları gereği bir şeye inanma ihtiyacı hissederler. Hiçbir şeye inanmadıklarını belirtseler de önem verdikleri, benimsedikleri yani din yerine koydukları belirli değerleri mutlaka vardır. Çünkü dinsel inanış insanların hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Bunu insanın yaşamı boyu geçirdiği dönemlerde çeşitli hal ve hareketlerinden, çeşitli sözlerinden kolayca anlayabiliriz. İnsanın dine olan eğilimi en kolay ve en güzel bir şekilde çocuklukta görebiliriz. Bunu açıklamaya geçmeden önce insan yaşamında fizyolojik ve psikolojik değişmelerin çok belirgin olarak ortaya çıktığı bir takım dönemler vardır ki şimdi bunları görelim.

a-Bebeklik ( 0?2 yaş)
b-İlk çocukluk ( 2?6 yaş)
c-Çocukluk ( erkekler 6?11, kızlar 6-13 yaş)
d-İlk adölesans (ergenlik) (erkekler 11?15, kızlar 13?17 yaş)
e-Son adölesans (erkekler 15?17, kızlar 17?21 yaş)
f-Yetişkinlik (21?40 yaş)
g-Orta yaş (40?60 yaş)
h-Yaşlılık ( 60 yaş ve yukarısı)

Aslında bu dönemleri kesin yaş çizgileri ile sınırlandırmak mümkün değildir. Çünkü bu konuda kişiden kişiye değişiklikler görülebilir. Ayrıca yaşanılan fiziki çevre ( iklim şartları vb.), sosyal çevre, kalıtım, beslenme, sağlık durumu son derece etkilidir.[1]

Çocukta Dini Duygunun Gelişimi

Çocuk fıtrattan gelen özelliği dolayısıyla dini inanca yabancı değildir. Belirli bir zekâ düzeyine erişince doğal olarak dini eğilimlerde bulunmakta ve çevresine bu yönde sorular yöneltmektedir. Çocukların bu tür sorularına karşı birinci dereceden muhatap olanlar ise ailelerdir. Aileler belirli bir dine mensup olmaları hasebiyle çocuğun gelişen duygu sonucu yönelttiği sorularına kendi din ve mezhepleri doğrultusunda fakat zekâsına uygun anlayacağı nitelikte cevap vermeye çalışırlar.

Ancak bu sorulara ikna edici cevap verebilmek ve çocuğun çelişkide kaldığı ya da onu meraka sürüklediği bu tip soruların giderilebilmesi için anne ve babaları çocuğun gelişim evrelerini, duygusal yapısını çok iyi tetkik etmeli ve kendilerini bilinçli olarak bu tarz gelişimlere karşı yetiştirmelidir. Şunu bilmeliyiz ki başarılı anne-baba olmak çocuğun biyolojik ihtiyaçlarını gidermenin yanında psikolojik ve duygusal ihtiyaçlarını da gidermekle mümkün olmaktadır. Onların seviyesine inerek onların dini sorularına cevap verebilmek için dini alanda da onları tatmin edici dini bilgilerle kendimizi donatmamız gerekmektedir.

Geçmişten gelen mirasın etkilerini önceden tetkik edip tedbirini ve eğitimdeki taktiğini önceden belirlemek gerekmektedir. İşte geçmişten gelen bir dini yaşantı ve toplumların oluşumundan itibaren belirli bir birikim haline gelen kültür, ister istemez kişiyi bu doğrultuda yönlendirir. Bunun da tabii sonucu olarak gerek çocuk gerekse anne-babaları dindar bir yapıya sahip olmasalar bile belirli bir dine ve belirli bir mezhebe bağlı olduklarını açıklamaktan çekinmezler, bizzat kendini o dinin ve mezhebin (kurallarına uymasa da) bir mensubu ve savunucusu olarak görürler.

Türkiye?de insanlar Müslüman olduklarını istisnasız kabul ederler bunun yanında mezheplerini de ortaya koymaktadırlar ama kurallarına uyma ve gereklerini yerine getirmede aynı derecede hassasiyet göstermemektedirler.
Müslümanlar ise çocuklarını Cuma, bayram ve diğer vakit namazlarında camilere, mescitlere götürerek Allah kavramını çocukta oluşturmakta etkili olabilirler. Bu ilk çocukluk döneminde etkili olabilmektedir. İşte bundan yola çıkarak yukarıda saydığımız dönemler içerisinde önemine binaen biz ilk çocukluk dönemini inceleyeceğiz.

Çocuk dini inanca yabancı değildir. Aksine onun içinde dine karşı bir eğilim vardır ve çocuk inanmaya istidatlıdır. Hurlock bunun çocukta kendiliğinden meydana geldiğini söyler. Künghel?e göre ise inanmak çocuğun yapacağı doğal bir iş olduğundan ona doğal olarak inanma imkânı verilmesi gerekmektedir.[2]

Fakat onun dini anlamda, dini bir tarzda düşünebildiğini söyleyebilmek oldukça güçtür. Bunun nedeni henüz bu tarz bilgi ve düşünceyle yeni yeni-tanışmaya başlamasıdır. O kendisini çevreleyen yetişkinlerin dünyası içerisinde neler olup bittiğini yeteri kadar anlayamamaktadır. Çünkü bu çağdaki çocukların zekâsı henüz varlığının bilindiği ve inanıldığı halde soyut olma özelliği taşıyan (görünmeyen) kavramları anlayacak seviyede gelişmemiştir.

Bundan dolayıdır ki çocuğun eğitimi için kullanılan dini içerikli kelimeler gurubunu anlamakta güçlük çekmektedir. Bu nedenle çocuğun geçirmekte olduğu bu döneme ?masallar ve hikâyeler çağı? olarak ifade edilmiştir. Çocuk bu dönemde kendisine anlatılanlar hakkında çok az şüphelenmektedir. Çünkü çocukta anlatılanlara kesin bir inanış ve kabullenme vardır.

Genellikle kendisine aktarılan bazı kelime ve cümleleri papağan gibi ezberleyebilir, ancak ona anlatılan bu cümlelerin ona ne anlatmak istediğini, altında yatan anlamın ne olduğu dini anlamda ona aktarılanların neler olduğu konusu henüz kavrayabilecek durumda değil ve bu cümleler onun için bu dönemde bir şey ifade etmemektedir. Şu da bir gerçektir ki kendisine söylenen bu sözlere itiraz etmeden inanmaya içten gelen bir duyguyla meyillidir.

Bu inanma ve kabul etmeye yalnızca dilin kabul edip inanışı denir. Tabii olan da budur. Çünkü çocuk inanmakla kendini güçlenmiş ve Allah?a yaklaşmış hisseder. Onda bu duygu uyandıkça Tanrının kendine yakınlığı da o ölçüde artacaktır.[3] Öyle ki çocuk belli yaştan sonra dini yönde bilgilenmeye başlasa da din duygusu kökleri ve kaynakları itibariyle insan fıtratına bağlı deruni bir heyecan ve duygudur.[4] Böylece çocuk hayatı iyi, güzel ve yaşamaya değer bulacak ve o nispette yaşama gücü artacaktır.

Yukarıda bahsetmiş olduğumuz heyecan ve duygular insanın ilk dönemi olan çocuklukta da ortaya çıkar, insanlarda dini değerlere eğilim fıtrattan gelmektedir. Hal böyle olunca da dini heyecanların çocuklukta ortaya çıkması gayet doğaldır. Buna göre her çocuk kendisine göre bir Allah inancı geliştirmiştir. Çocukların Allah inancı ile karşılaşması kendine oldukça duygusal bir zenginlik kazandırmaktadır. Onun Allah ve din ile ilgili hususları öğrenmek için gösterdiği özel ilgiden daha iyi anlaşılabilir.[5]

Okulöncesi çocuğunun dini eğitim ve öğretiminde dikkatli olmak gerekmektedir. Her şeyi her isteneni kabul ediyor, kolayca inanıyor, her söyleneni kolay algılıyor diye onun zihnine yüklenmek tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Dini metinleri lafzan (söze göre) algıladığı için zihninde bazı karışıklıklar meydana gelebilir. Onun tabii inanırlığı kolayca tahrip edilebilir. Bundan dolayıdır ki yetişkinler çocuğun sözü edilen tabii dindarlığını bozmadan, köreltmeden, saptırmadan yardımcı olabilmelidir.[6]

Çocuk inancının nedenini araştırmaya yatkın değildir. O inancı üzerinde analiz yapamadığı gibi şuurlu bir şekilde anlama ve fikir yürütmede de bulunamaz. Eğer bu sırada çocuğun soruları görülürse O bunların cevaplarına inanacağı için sorar. Böylece inanmaya içtenlikle hazır olan çocuk yoklayıcı sorularıyla dini dünyaya girmeye çalışır. Onun için O yetişkinlerin cevaplarını dinlerken öğrenmeye ve inanmaya yönelik bir tutum içine girer ve sorularına aldığı cevapları kendine göre basitleştirerek içinde işler.

Çocuk inanmaya o kadar hazırdır ki dinle ilgili öğretilenlerin ve duyduklarının çabuk etkisinde kaldığından onlara itiraz etmeden inanır. Bu çocuğun kolay inanma özelliğine sahip olduğunu ve bunu çok güzel kullandığını gösterir. Böylece o inandıklarıyla kendi kişisel dünyasını kurmaya ve onu geliştirmeye çalışır. Onun için bu dönemde yetişkinler çocuğa doğru bilgi vermeye özen göstermelidirler.

Psikolojik açıdan çocuk inancının gelişmesinde önemli katkısı olan şu üç hususa dikkat çekmek gerekir.
a-Gelişmekte olan çocuğun dışarıdan gelecek dini etkilere ve tecrübelere karşı ruhen yetenekli ve hazır olması.
b-Çevrenin sürekli olarak verdiği ya da çocuğun çevresinde hazır bulduğu hayat şekilleri veya kültürel değerler kanalıyla bilinçli ya da bilinç dışı ona kazandıran alışkanlıkların etki derecesi.
c-Çocuğun kişi ve çevre ilişkilerine sahip olmakla yetinmeyip aynı zamanda elde ettiğini ve yaşadığını da kendi- ne özgü bir biçimde yansıtmaya çalışması.[7]

Çocuğun kendisiyle çevresi arasındaki farkı anlamaya başlamasıyla birlikte kendine olan güveni, yeni tecrübeler edinme, kendini daha iyi tanıma ve sevilme gibi ihtiyaçları yavaş yavaş yerini bulmaya ve şekillenmeye başlar. Çocuğun dinsel düşünce ve duyguları kaçınılmaz olarak günlük yaşantısındaki gördüklerinin, gözlemlerinin etkisinde kalacaktır. Eğer din öğretiminin gerçek bir öğretim olması isteniyorsa çocuğa bir takım kurallar ezberletmekle kalmamalı, ona günlük hayattan özellikle büyüklerin hayatlarından örnekler vermelidir. Bu örnekler çocukta bazı kavramların yavaş-yavaş yerleşmesini sağlayacaktır. Onunla oyun mahiyetinde dini motifler içeren eğitim faaliyetlerinde bulunulmalı, ibadetler oyun içerisinde tatbik ettirilmeli ve bu yolla öğretilmeye, benimsetilmeye çalışılmalıdır.

Çocuğun çevresinden öğrenmiş olduğu ve benimsediği davranışları belli bir şekilde dışarı yansıtması gerekmektedir ki bu da büyük bir olasılıkla taklit yoluyla olmaktadır. Çünkü çocuk psikoloji araştırıcıları çocuğun bir örneğe, bir modele ihtiyaç duyduğu görüşünde birleşmektedirler. Örnek veya model çocuğun duygularına işleyerek onu belli bir yöne doğru çevirir. Çocuk ta bilmeden ve düşünmeden taklide kolayca kayar. Çünkü çocuk içten gelip kabul edilen ve etkisi altında kaldığı otoriteye uymaya ve güvenmeye yatkındır. Böylece o karşısındaki benzemek istediği ve yücelttiği objeyi (anne-baba vb.) kopya etmeye başlar.

Çocuk taklit edeceği objenin modelini kopya ederken ona alışıncaya kadar tekrarlamayı sürdürür. Çünkü çocuk önceden alışamadığı veya kopya edemediği yabancı davranışları koordine etmeye kabiliyetlidir.[8] Çocuk her ne kadar yabancı davranışları koordine etse ve taklit etmede ısrarlı davransa da taklit ettiği objeler arasında seçmeler yapar. Çala perde bunu çocuğun gelişme ve içinde bulunduğu anın ihtiyaçlarına bağlamaktadır. Çocuk bu sırada daha çok kendisini ilgilendiren şeyleri ve kendince önemli gördüklerini taklit eder.

Çocuk önceleri modeli henüz düşünmeye kabiliyetli değildir, modeli düşünmeden direkt taklit eder. Bir süre çocuk buna ve herhangi bir düşünme tasavvuruna ihtiyaç duymadan devam edebilir. Çünkü taklit olayı tekrarlandıkça modelin resmi çocuğun içinde zamanla çizilmiş olur. Bu bir nevi dış taklitten ?iç taklide? bir geçiş demektir.[9] (Burada açıklanması gereken iki kavram ortaya çıkmış oldu. Dış ve iç taklidin ne olduğunu belirterek konumuza devam edelim.
Dış taklit: Çocuğun herhangi bir modelin hareketlerini düşünce terazisine vurmadan gördüğü gibi taklit etmesidir.
İç taklit: Çocuğun örnek almış olduğu modelin hareketlerini belirli bir seçme sonucu özümseyerek kendi benliğini oluşturacak olan hareketler haline getirmesidir.)

Çocuk kendisine verilen dini nitelikteki kelimeleri aynen tekrarlayacaktır. Bu kuru bir taklit değildir. Çünkü çocuk öğrendiğini zihninde şekillendirme çabasındadır. Çocuğun sonraki yaşantısında önemli rol oynayacak olan bu kelimeler sabırla ve özenle seçilerek öğretilmelidir.

Ayrıca çocuklar toplu ibadet yapılan yerlere götürülmeli, toplu ibadetlere katılmaları sağlanmalı, mübarek gün ve gecelerde onlara telkinlerde bulunmak çocuğun ruhunda daha kalıcı etki bırakmaktadır. Mesela; Süleymaniye?de Bayram Sabahı adlı şiirinde Yahya Kemal bu kavramlardan ve toplu ibadethanelerde bulunmaktan, okunan ezandan ne kadar etkilenmiş olduğunu şöyle dile getirmektedir.

Başka bir misal verecek olursak, ailede namaz kılanları görmesi çocukta bir ilgi uyandıracak sonra o kişi ile birlikte o ibadeti taklit daha sonra da bunu taklitten öte benimseyecek ve özümseyecektir. Buna ilerlemiş yaşlardaki çocukların oruç tutmalarını örnek verebiliriz. Sabahtan öğleye kadar hiçbir şey yemeden,

Öğleyin bir şeyler yedikten sonra akşama kadar hiçbir şey yemeden (yarım günlük oruç) büyükler gibi oruç tutmalarıdır. Çocukları bu tür davranışlara teşvik etmekteki amaç çocukların oruç ibadetine ısındırılmaları ve yavaş yavaş onun (orucun) önemini kavrayıp orucu yapılması farz olan bir ibadet olarak telakki etmelerini sağlamaktır.



________________________________________
[1] . KOSTAŞ Münir A.Ü.İ.F. Din Psikolojisi Ders notları ek sayfalar s. 31
[2] YAVUZ Kerim Çocukta dini duygu ve düşüncenin gelişimi D.İ.B. Yayınları Ank.1987 s. 42
[3] YAVUZ Kerim a.g.e. s. 42
[4] AY Mehmet Emin Çocuklarımıza Allah?ı nasıl Tanıtalım s. 43
[5] AY Mehmet Emin a.g.e. s. 43
[6] SELÇUK Mualla Çocuğun eğitiminde dini motifler s. 75
[7] YAVUZ Kerim a.g.e. s. 38
[8] YAVUZ Kerim a.g.e. s. 148
[9] YAVUZ Kerim a.g.e. s. 149
Post Reply

Return to “Makaleler”