NE YAPARDIK?

Eylül

Re: NE YAPARDIK?

Post by Eylül »

Eylül wrote:inş. böylesi bir müsibet yoktur başınızda
Asım Bey abi sessizliğinizi hayra mı yormalı? :roll:
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

NE YAPARDIK?

Post by asım »

Duru wrote:Neden böylesi bir soru sordunuz çok merak ettim : (
cevap vermekte zorlandım..
“Hazret-i Ömer mührüne yazı yazdırmış: (Kefâ bil-mevti vâizen yâ ömer) Mühür yanında geziyor, her imza atacağı yere basıyor. O zaman mühür var.
…. Hazret-i Ömer nasıl yazdırmış mührüne: "--Ölüm sana vaiz olarak yeter yâ Ömer!"

Ölüm vaiz olur mu?.. Olur. Birisi öldü mü, arkadakilere o vaaz... "Bakın, dikkat edin, dünya fani, siz de öleceksiniz!" demek. Hattâ diyorlar ki: "--Ölen için ağlamayın, kendinize ağlayın! Onun imtihanı bitti, iyi insansa cennete gidecek, dünyadaki sıkıntısı meşakkati bitti. Kendinize ağlayın, kendinizi düşünün!"
http://www.dervisan.com/kitap/iman/ilmonem.html

“Biliyorsunuz tasavvufta ölümü unutmamak, ölümü yad etmek, ölümü aklından çıkarmamak vazifesini anlamışlardır mutasavvıf büyüklerimiz. Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi odur. (Eksirû zikri hàzimül-lezzât) diye hadis-i şerif var. Onu vazife olarak vazifelerin arasına katmışlardır, Peygamber Efendimiz emretti diye...

Zikre oturdukları zaman, şöyle nasıl öleceğini, Azrâil AS'ın nasıl yanına geleceğini, nasıl göğsüne çökeceğini, nasıl ruhunu kabzedeceğini, nasıl kanter içinde kalacağını, nasıl o sırada imdâd-ı ilâhî erişip, (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlühû.) deyip de mü'min-i kâmil olarak can vereceğini temennî yoluyla böyle düşünüp, zikri öyle yapar dervişler.

Bu ölümü düşünmek Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi olduğundan, Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin sevap verdiği mühim bir iş olduğundan ve faydalı bir iş olduğundan; insanları gaflette kurtardığından, haram günahtan geri tuttuğundan çok önemli bir vazife... Bunu insanların hatırından çıkartmaması lâzım! “
http://www.dervisan.com/yazi/olum.html
Eylül wrote: şöyle bir tahayyül etmekle, o hali yaşamak çok faklı olsa gerek. (


Anlatılıyor ki Napolyon düşmandan kaçarken bir dükkana girmiş. Kendisini saklamalarını istemiş. Onlar da saklamış ve düşmanlarını başka bir yöne sevketmişler. Bir müddet sonra dost kuvvetler gelmiş. Ayrılacakları zaman dükkan sahibi “Efendim, ölümle burun-buruna gelmek nasıl bir duygu söyleyebilir misiniz?” demiş.
Napolyon : “Sen nasıl böyle bir şeyi bana sorabilirsin. Bu bana yapılmış bir hakarettir. Muhafızlar derhal bu adamı kurşuna dizin demiş”

Adamın gözlerini bağlamışlar, idam mangası karşısına geçmiş. Manga komutanı talimatları sıralamış ve “Ateş!” emrini verecekken ve adam tarifsiz duygular içinde iken birden omzuna bir el dokunmuş ve göz bağını çözmüş. Bakmış ki karşısında Napolyon. Adama demiş ki:

“İşte böyle bir duygu”
Eylül wrote:
Eylül wrote:inş. böylesi bir müsibet yoktur başınızda
Asım Bey abi sessizliğinizi hayra mı yormalı? :roll:
Ya HUU wrote:
Eylül wrote:Asım Bey abicim, inş. böylesi bir müsibet yoktur başınızda, tedirgin oldum :(
Ben de aynen. :?
“Yaşlı bir seyis (at bakıcısı) ve sahip olduğu herkesin dilinde dolaşan bir atı varmış. Padişah adamlarını göndererek ve her defasında fiyatı yükselterek atını satın almak istemiş ama, yaşlı seyis atını satmamış.
Bir sabah kalktığına atın yerinde olmadığını görmüş.

Durumdan haberdar olan komşuları “Ah akılsız adam!. Eğer atı istediklerinde verseydin bu musibet başına gelmez, hem atının kaygısını çekmez hem de servet sahibi olurdun. Şimdi ise ne atın var ne servetin” demişler.

Yaşlı seyis : “Dostlarım! Hemen hüküm vermeyin! Şimdilik bildiğimiz tek şey atımın ortada olmadığıdır. Bu benim için bir musibet midir yoksa bir rahmet midir bunu bilemeyiz; Allah bilir” demiş.

Komşuları bıyık altından gülmüşler ve aralarında “Bu hakikaten bunamış bir adamdır!” demişler.

Aradan bir müddet geçtikten sonra sabaha karşı bir uğultu ile uyanmış yaşlı seyis ve komşuları. Bakmışlar ki, dillere destan atı arkasında bir sürü yabani at ile birlikte dönmüş. Anlaşılmış ki, at çalınmamış ancak dağlara-vadilere gitmiş.

Durumdan haberdar olan komşuları “Bizi affet! Senin hakkında yanlış düşünmüşüz. Senin dediğin gibi atının ortadan kaybolması senin için bir musibet değil, bir rahmet/bereketmiş” demişler.

Yaşlı seyis: “Dostlarım! Hemen hüküm vermeyin! Şimdilik bildiğimiz tek şey atımın geri dönmüş olduğudur. Bu benim için bir musibet midir yoksa bir rahmet midir bunu bilemeyiz; Allah bilir” demiş.

Komşuları “Vallahi sen bir tuhaf adamsın! Tamam geçen sefer yanılmış olabiliriz ama, hem emsali bulunmaz atına hem de onun yanı sıra bir sürü ata sahip olmanın ne demek olduğunu nasıl idrak edemezsin” demişler.

Yaşlı seyis bir at sürüsü ile başa çıkamayacağından tek oğlunu da yardıma çağırmış. Vahşi atların terbiyesi sürerken oğlu huysuzlanan bir attan düşmüş ve bacağını kolunu kırmış.

Durumdan haberdar olan komşuları “Bu seferde sen haklı çıktın. Oğlunun iyileşmesi aylar sürer ve senin başka kimsen olmadığı gibi bunca ata bakacak gücün de yok. Düzenin bozulacak ve eskisinden kötü duruma düşeceksiniz. Ah, ne büyük bir musibet geldi başınıza” demişler.

Yaşlı seyis: “Komşularım! Hemen hüküm vermeyin! Şimdilik bildiğimiz tek şey oğlumun kolunu ve bacağını kırmış olduğudur. Bu benim için bir musibet midir yoksa bir rahmet midir bunu bilemeyiz; Allah bilir” demiş.

Komşuları “Sana söz söylenmez ve senle söz yarıştırılmaz. Sen iyice bunamış bir adamsın” demişler.

Bir müddet sonra komşu ülkenin padişahının ülkelerine saldırdığı haberi gelmiş. Padişahları dellal çıkarmış ve eli silah tutan gençleri orduya katılmaya davet etmiş. Vazifeliler köy köy dolaşmışlar ve gençleri toplayarak götürmüşler. Köylerinde kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve seyisin kolu-bacağı kırık oğlundan başka insan kalmamış.

Komşuları yaşlı seyise gelerek : “Sen doğru düşünen ve doğru söyleyen bir adamsın. Yine bir haksız çıktık. Aslında oğlunun kolunu-bacağını kırması sizin için bir rahmetmiş. Birkaç ay sonra oğlun iyileşecek ve hep yanında yardımında olacak. Halbuki bizim çocuklarımız büyük ihtimal geri dönemeyecek” demişler.

Yaşlı seyis: “Dostlarım! Hemen hüküm vermeyin! Şimdilik bildiğimiz tek şey benim oğlumun yanımda kaldığı, sizin çocuklarınızın için savaşa katılmak için gittiğidir. Bu benim için bir musibet midir yoksa bir rahmet midir bunu bilemeyiz; Allah bilir” demiş.

Bu hikaye satırlarca devam edebilir, uc-uca nice ahval eklenebilir.
Ancak bu dünya hayatının bir oyun, eğlence ve oyalanmadan ibaret olduğunu,
ve hayır ve şerrin bizim idrakimize değil, mutlak güç ve kudret sahibinin koyduğu kurallara göre belirlendiğini,
yağmur yüklü zannettiğimiz bulutların, bir cezanın/musibetin habercisi olabileceğini,
musibet zannettiğimiz bir halin bizim için bir rahmet olabileceğini unutmayalım.

Cihad ederken, Allah yolunda düşmanla çarpışırken ölen mü'minler şehittir. Bunun yanı sıra mü’min olup da :

"Tauna (veba’ya/verem’e) yakalanıp ölen şehittir. Karın ağrısıyla ölen şehittir. Suda boğulan şehittir. Yıkık altında ölen, şehittir. Zatülcenp (akciğer kapakçığı veremi) hastalığından ölen şehittir. Yangında ölen şehittir. Hamile ve lohusa iken ölen kadın şehittir." (Nesâi, Cenâiz:59.)

Musibet mi, rahmet mi?
“… olur ki(bazen) hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlı olur ve hoşunuza giden bir şey de sizin için şer olur. (Hayırlı ve doğru olanı) Allah bilir, siz bilemezsiniz.” 1
“… böyle olması, sizin için daha iyi ve daha temizdir. (Bundaki faydayı) Allah bilir, siz bilemezsiniz.”2
“Haydi siz, hakkında (az) bir bilginizi olan şeyde tartıştınız (diyelim, peki) niçin hiçbir bilginiz olmayan hususta tartışıyorsunuz? Halbu ki (her şeyi) Allah bilir, siz bilemezsiniz.”3

1 Bakara 2/216
2 Bakara 2/232
3 Al-i İmran 3/66
Eylül wrote: Asım Bey abi sessizliğinizi hayra mı yormalı? :roll:
Evet, hayra yoralım! Hayır dileyelim, hayır olsun.
deniz wrote:Beni bu tür anlatılanlar , yaşananlar vs çok bunaltıyor. Allah c.c kimseyi böyle imtihan etmesin tek niyazım budur. Denilebilinir ki; bunlar çok insana dair durumlar, her daim olabilir yaşanabilir, şu da var ki bu zamanda insanın dışarıya çıkması bile daha çok ihtimalli tehlike. Adam sarhoş olur gelir çarpar anlamazsınız bile, adam içicidir, 3 -5 kuruş için anında ölümle burun burunasınızdır v.s .Yani şu anlatılan olaylar ne kadar olasılıklı ise bu durumlar daha sık yaşanıyor kanaatimce.

Yine de en son safhasına kadar şifa talep eder şifa peşinde koşmayı yeğlerim. Çünkü bu da Allah 'a yönelme tek O' nun yaratan ve yaşatan olduğunu bilmek ve iman etmek demektir.

Tekrar söylemeliyim ki Allah Teala kimseyi böyle ağır imtihanla sınamasın. Sınadıklarına da sabr-ı cemil, hüsn-ü hatime nasib eylesin.

(8 saat dolmadı ama içim doldu bir kere)
seyir wrote:Durum bu denli ciddi ise, benzer tahlilleri vakit kaybetmeden güvenilir 1-2 hastanede (özellikle araştırma hastanesi) daha yaptırır, netice yine aynı ise tedaviyi seçerdim inş. Buradaki temiz ihvanımdan da dua taleb ederdim herhal.
Zeyneb Büşra wrote:En başta deniz hanıma katılıyorum, kimseyi böyle ağır imtihanlarla yüzleştirmesin Allah.

Böyle birşey olursa tedavi için elimden geleni yapardım kesinlikle. Diğer taraftan kendimi ölüm düşüncesi alıştırmaya çalışırdım. Rabıta yaparak. Bu çok önemli bence. Aslında her zaman yapmamız gereken bu şeyin böyle bir durumla karşılaşınca önemi daha da anlaşılır sanırım. Diğer taraftan en çok yapacağım şey sanırım tövbe olurdu. Az da olsa bildiğim ilim ile amel etmeye çalışırdım. Ama en önemlisi belirttiğim gibi bence tövbe. Bilerek ettiklerime tövbe, bilmeyerek ettiklerime tövbe...
“Biliyorsunuz tasavvufta ölümü unutmamak, ölümü yad etmek, ölümü aklından çıkarmamak vazifesini anlamışlardır mutasavvıf büyüklerimiz. Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi odur. (Eksirû zikri hàzimül-lezzât) diye hadis-i şerif var. Onu vazife olarak vazifelerin arasına katmışlardır, Peygamber Efendimiz emretti diye...

Zikre oturdukları zaman, şöyle nasıl öleceğini, Azrâil AS'ın nasıl yanına geleceğini, nasıl göğsüne çökeceğini, nasıl ruhunu kabzedeceğini, nasıl kanter içinde kalacağını, nasıl o sırada imdâd-ı ilâhî erişip, (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlühû.) deyip de mü'min-i kâmil olarak can vereceğini temennî yoluyla böyle düşünüp, zikri öyle yapar dervişler.

Bu ölümü düşünmek Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi olduğundan, Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin sevap verdiği mühim bir iş olduğundan ve faydalı bir iş olduğundan; insanları gaflette kurtardığından, haram günahtan geri tuttuğundan çok önemli bir vazife... Bunu insanların hatırından çıkartmaması lâzım! “
http://www.dervisan.com/yazi/olum.html
dergah wrote:İlim öğrenirdim
Abdüllatif wrote:
dergah wrote:İlim öğrenirdim
:)
mstf wrote:
dergah wrote:İlim öğrenirdim
:idea: :idea: :idea: :idea:
[/quote]

Ben bu sene A.Ü. /A.Ö.F. İlahiyat’a kayıt yaptırdım. Dualarınızı beklerim.

(Gerek katılımda bulunarak ve gerek yazmaya mecal getiremeyerek) İlgi gösteren kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum. Beni memnun ettiler, Mevla zülcelal de onları memnun etsin.

Yüce Allah (c.c.),

“Bir vücudun organları gibi” olma, birindeki rahatsızlığı hemen hissetme ve acıya iştirak etme şuuruna ermeyi;

sağlık, sıhhat, afiyetle ve yolunda geçireceğimiz bir hayatı ve mutlu sonu nasib eylesin. (âmin)
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
Eylül

Re: NE YAPARDIK?

Post by Eylül »

asım wrote:Eylül yazdı:
Asım Bey abi sessizliğinizi hayra mı yormalı?

Evet, hayra yoralım! Hayır dileyelim, hayır olsun.
İnş. hayır olur...
asım wrote:Yüce Allah (c.c.),

“Bir vücudun organları gibi” olma, birindeki rahatsızlığı hemen hissetme ve acıya iştirak etme şuuruna ermeyi;

sağlık, sıhhat, afiyetle ve yolunda geçireceğimiz bir hayatı ve mutlu sonu nasib eylesin. (âmin)
ÂMİN

Peki siz ne yapardınız Asım Abi?
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

NE YAPARDIK?

Post by asım »

Eylül wrote: Peki siz ne yapardınız Asım Abi?
1- Evvel emirde hergünkünden daha farklı, daha gerçekçi bir “hayat muhasebesi” yapardım. Ortaya çıkan tabloyu daha gerçekçi değerlendirirdim. “Beni bir müddet daha dünyaya gönderin de… “ demeyecek ne yapabilirimi tesbite çalışırdım.

2- Daha çok vaktim olduğunu düşünüp, hele dursun deyip ertelediğim (ve aslında yapmam lazım gelen) bir çok “şey”i artık vakti saatinde ve gecikmeksizin yapmaya gayret ederdim.

3- Kardeşimizin belirttiği gibi bir “vasiyet” hazırlardım. Gerçi bu dünyadan giderken bırakabileceğim maddi şeyler kısıtlı : bini aşkın kitap, bir o kadar cd materyal, bir masaüstü ve bir de dizüstü bilgisayar, evimde kullandığım eşyalar ve giydiğim giysiler.

Yıllardır düşündüğüm bir projem var: kütüphanemdeki kitaplara eş/dost ve sevenlerimin de katkılarını da ekleyerek bir “halk kütüphanesi” tesis etmek.
Hanım ve erkeklere ayrı bölümleri olan,
bitkisel çayların, klasik usulde hazırlanmış meyve sularının, şerbetlerin ikram edileceği, ancak bu ikramların başkalarını rahatsız etmesin diye, metal/cam ve porselen dışında bir malzemede sunulacağı,
gün boyu hocaefendilerimiz (rh.a.e.)’in sohbetlerinin ve Akra ile Mersin Çağrı radyosunun sesli olarak yayınlanacağı ve dileyenlerin hemen yanıbaşlarındaki sokete takarak bu yayınları dinleyebileceği bir sistemi olan,
Pazartesi ve Cuma (Pazarı pazartesiye bağlayan ve Perşembeyi Cumaya bağlayan) geceleri bilgi sahibi ve bilgisini hayatına uygulamaya gayretli birinin sevk ve idare edeceği (dinleyenlerin de katılabileceği) sohbet proğramları olan bir halk kütüphanesi. Bunun gerçekleştirilmesini daha çok tehir etmemeye çalışırdım.

Kitaplar, cd’ler ve bilgisayarlar kütüphaneye, evde kullandığım ve giydiğim eşyalar küçük biraderimin uygun göreceği yerlere gitsin isterdim.

4-Hep bir iki ay sonra kazanacağımı umduğum paraları harcayarak yaşadım. Bir birikimin (maddi anlamda) olmadı. Biriktirmek için değil ama artık önce kazanıp sonra harcamaya gayret ederdim ki, ani bir ölüm neticesi arkamdan borçlarımı ödeyebilecek bir arkadaş/dost/kardeş bırakamayıp da kul borcu ile göçmeyeyim.

5- Aynı hastalığa düçar olmuş kardeşlerimizi ve yakın çevremdeki insanları tedavileri(!) süresince acılar içinde ve (hem kendilerinin hem de ailelerinin/sevenlerinin) mutsuz bir halde yaşadıklarını gördüm. Bu sebeple aynı yolu izlemekten ise doğal beslenmeye önem verir, her türlü elektronik cihazla olan beraberliklerimi mümkün mertebe azaltır ve ayağımı bahçesinin toprağına basabileceğim (gecekondu da olsa) bir eve çıkmayı isterdim.

6- Allah razı olsun, yüksek makamlara eriştirsin cennetmekân hocaefendimizin tavsiyeleri doğrultusunda bir sonraki arefe’ye kavuşacağımız inancı ile ve tabiî ki karşılığını Yüce Allah’tan bekliyerek tuttuğum arefe oruçlarını tutmaya devam etmeye gayret ederdim. Tâki şartlarım oluşup da hac vazifesi farz olana ve hacca gitmeye bir yol bulana kadar. O sene arefe tutamayacağım için “Önümüzdeki sene garantisi”nden çıkan o sene için de Yüce Allah’tan hayırla yaşatmasını ve hayırla bir sonraki arefeye eriştirmesini dilerdim.

7- Evradımızda yer alan şifa ayetleri ile “okunduğu vakit hiçbir şeye aldırmam. Zira gök yere inmiş olsa bile, onları okuma bereketiyle kurtulurum” notu düşülen 7 ayeti hergün okumayı vird edinmiştim. Az istisnalar hariç ihmal etmemiştim. Bundan sonra da etmemeye gayret ederdim.

8- Kendimi bildim bileli mü’minlerin ve müslümanların hiçbirine kin gütmedim, aleyhlerinde olmadım, kalplerini kırmadım; en azından bunlar için özel gayret sarfetmedim diyebilirim. Bazı karşı tavırlarım olmuş ise bunun sebebini onlarda gördüğüm ve yanlışlığına inandığım davranış biçimlerine ve bu davranışlara olan buğzuma bağladım. Hayatıma giren her varlık ile tek tek helalleşmek mümkün değildi. Bazıları ile nefsim ağır bastığı için helalleşememiş olabilirim. Ancak mümkün olsa idi : “Ey yaşayan ve asıl yurtlarına göç etmiş mü’minler! Bendeki haklarınız helal olsun. Ben de sizden helallik dilerim” diye ilan etmek isterdim.

9- Bugüne kadar yaptığım (aslında borcumuz olmasına rağmen Rahmeti Bol Padişah’ca mükafatlandırılan) ibadetlerimin, salih olduğuna inandığım amellerimin ecirlerini tüm mü’minlere hediye ederek geldim. Göç vakti gelene kadar bu adetimi sürdürür ve daha fazlasını gönderebilmek için gayret ederdim.

10- Henüz 7-8 yaşlarımda iken bana belki de tek değerli varlığı olan kol saatini hediye eden (2 m2’lik bir barakayı hem iş hem yaşam alanı olarak kullanan) kundura tamircisi dede’nin vasiyet olarak bıraktığı kendisine yasin okuma vazifemi yerine getirecek güç ve kuvveti son anıma kadar almamasını Yüce Allah’tan dilemeye devam ederdim.

11- Çalıştığım iş yerinin “tam kurumsallaşması” faaliyetlerinde hedefe ulaşmış olmayı görmeyi nasib etmesini her şeye kadir Yüce Allah’tan niyaz etmeye devam ederdim.

12- “Yolunda yaşat ve yolunda öldür. Şehid olarak canımı al!” duasına devam ve duanın gerçekleşmesi için çaba sarfetme gücünü ihsan etmesini ve “Şehid” olarak göç etmeyi nasib etmesini Yüce Allah’tan niyazımı sürdürürdüm.

13- “Dünyanın hemen her bir noktasında zulüm altında olan, hakları ellerinden alınan ve sana kulluk vazifelerini yerine getirmelerinin önüne engeller çıkartılan mü’minlere yardım elini uzat! Bu yardımlarına bizleri de vesile et! Mü’minlerin, kafirler/münafıklar/müşrikler üzerindeki (ilmi/teknolojik/kültürel/ekonomik) zaferini nasib et!” duasının dünyada iken tahakkukuna şahid bu uğurda şehid olmayı dilerdim.

14- Yaşadığım sürece istifade etmek ve ettirmek için, “ilim yolunda ölmüş olmak için” ilim öğrenme azim ve gayretimi arttırır, bildiklerimle amil olmaya çabalardım.

15- Sevgili peygamber efendimizin, hocaefendilerimizin, babaannem/anneannem ve babam/annem başta olmak üzere tüm mü’minlerin ruhlarının (ve tabiî ki benim de) istifade edebileceğimiz sadaka-i cariye hükmünde şeyler yapabilme gayretinde olurdum.

16- Ve nihayet son anımda : “sevgili peygamber efendimizi ve hocaefendilerimizi ve ebrarı ve ahyarı” müşahade ederek “ölüme hazır olarak” sevgili Azrail aleyhisselam’a teslim olabilmemin nasib olmasını isterdim.

17- Bunları düşünebilmek onca yıllık günlük derslerimin ve dinlediğim nasihatlarin değil de “ağız tadını bozan” “en etkili vaiz” ölümün etkili oluşuna yanardım.

18- Tüm bu yapardım, ederdim dediğim şeyleri yapmış-etmiş olarak gitmeyi dilerim.


Allahım!
Hamdin tümü sanadır!
Habib-i edibine ve O’nun âl ve ashabına salat ve selam olsun.
Rabbimiz!
Bize hakkı hak olarak göster ve ona tâbi kıl.
Bize batılı batıl olarak göster ve ondan uzaklaştır.
Senin ve seni sevenlerin sevgisini nasib eyle.
Seni ve seni sevenleri sevdir.
Rızanı kazanmaya vesile olacak bir hayatı bahşet.
Ey Rahmeti bol Padişah!
Hata ve kusurlarımı ört, rahmetinle muamele et.
Sevgili efendimiz s.a.v.’e ve O’nun temiz âl ve ashabına salat ve selam olsun.
Hamd ancak sanadır.
Ey Rabbimiz! Ey Rabbimiz! Ey Rabbimiz!
Sevdiklerin hürmetine kabul buyur!

(âmin)
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
User avatar
Duru
Posts: 439
Joined: 19 Apr 2008, 16:22

Re: NE YAPARDIK?

Post by Duru »

Ama bizlerin zaten ölümü unutmadan yaşamayı kendimize şiar etmemiz gerekmez mi (:
Günlük derslerimizdede bunu uyguluyoruz (:
Ölüm düşüncesi hep aklımızda ama sonrası için hiçbir icraat yok nedense..Rabıtalardada Azraili çok güzel görüceğimi ve ruhumun çıkmasını çok kolay olcakmış gibi düşünüyorum hep (:
Bana yarın ölüceksin deseler ne yaparım yine bilmiyorum : ) Allah'ım cümlemize hayırlı ömürler ve ölümler nasip etsin inşaAllah..

şimdi sizin sorunuza cevap verenler bence o yaparım dedikleri şeyleri şimdiden yapmaya başlasınlar çünkü-belki çok krişe olucak ama-bizlerin yarına bile garantisi yokken 4 ayı planlamak ne derece doğru olurki (:

"En büyük hatip musalla taşındaki cenazedir.."

Evet..Ne kadar doğru..
Ama etkisi hemen geçiyor olmalıki insanlar çok kısa bi zaman sonra yine Dünya'ya dalıyorlar..

M.Es'ad Hocamız ;

"Dervişlik ölüme hazırlanma sanatıdır.."

der..

Şu durumda kendimi tenzih ediyorum sizlere soruyorum (: Sizler dervişsiniz nede olsa (:
Var mı içinizde ölüme hazır olan ?
( sadece sordum cevap vermesenizde olur ,içimden geldi sadece : ))
[align=right]İçsen bu sudan, bir daha, dostum; susamazsın...
Bir hâl gelir... ağlayamazsın, susamazsın!
[/align]
mstf
Posts: 185
Joined: 30 Nov 2007, 16:43
Kan Grubu: A (+)

Re: NE YAPARDIK?

Post by mstf »

asım wrote: ...Yıllardır düşündüğüm bir projem var: kütüphanemdeki kitaplara eş/dost ve sevenlerimin de katkılarını da ekleyerek bir “halk kütüphanesi” tesis etmek.
Hanım ve erkeklere ayrı bölümleri olan,
bitkisel çayların, klasik usulde hazırlanmış meyve sularının, şerbetlerin ikram edileceği, ancak bu ikramların başkalarını rahatsız etmesin diye, metal/cam ve porselen dışında bir malzemede sunulacağı,
gün boyu hocaefendilerimiz (rh.a.e.)’in sohbetlerinin ve Akra ile Mersin Çağrı radyosunun sesli olarak yayınlanacağı ve dileyenlerin hemen yanıbaşlarındaki sokete takarak bu yayınları dinleyebileceği bir sistemi olan,
Pazartesi ve Cuma (Pazarı pazartesiye bağlayan ve Perşembeyi Cumaya bağlayan) geceleri bilgi sahibi ve bilgisini hayatına uygulamaya gayretli birinin sevk ve idare edeceği (dinleyenlerin de katılabileceği) sohbet proğramları olan bir halk kütüphanesi. Bunun gerçekleştirilmesini daha çok tehir etmemeye çalışırdım...
:idea: :idea: :idea:
Ehl-i irfan arasında aradım kıldım talep
Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

NE YAPARDIK?

Post by asım »

Duru wrote:Ama bizlerin zaten ölümü unutmadan yaşamayı kendimize şiar etmemiz gerekmez mi (:
Günlük derslerimizdede bunu uyguluyoruz (:
Ölüm düşüncesi hep aklımızda ama sonrası için hiçbir icraat yok nedense..Rabıtalardada Azraili çok güzel görüceğimi ve ruhumun çıkmasını çok kolay olcakmış gibi düşünüyorum hep (:
Şu durumda kendimi tenzih ediyorum sizlere soruyorum (: Sizler dervişsiniz nede olsa (:
Var mı içinizde ölüme hazır olan ?
( sadece sordum cevap vermesenizde olur ,içimden geldi sadece : ))
asım wrote:
.... Bunları düşünebilmek onca yıllık günlük derslerimin ve dinlediğim nasihatlarin değil de “ağız tadını bozan” “en etkili vaiz” ölümün etkili oluşuna yanardım.

..Tüm bu yapardım, ederdim dediğim şeyleri yapmış-etmiş olarak gitmeyi dilerim.
Duru wrote:.... Allah'ım cümlemize hayırlı ömürler ve ölümler nasip etsin!
âmin
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
selçuk çeker
Posts: 20
Joined: 01 Nov 2007, 08:38
Kan Grubu: A (+)

Re: NE YAPARDIK?

Post by selçuk çeker »

Eylül wrote:Ulaşabildiğim herkesten helallik dilerdim, tedavi için gerekenleri el verdiğince yapardım. Ve bol bol tevbe ederdim.
User avatar
Duru
Posts: 439
Joined: 19 Apr 2008, 16:22

Re: NE YAPARDIK?

Post by Duru »

çok sulu göz olurdum (:

ama ne yapardım hala bilmiyorum (: benim ölümü biraz daha ciddiye alıp düşünmem lazım sanırım (:

-bide görüntüler bölümündeki bi videoda ölüm rabıtası die bi video var..her ölenin mi üstüne taş koyuyorlar gömmeden önce -
[align=right]İçsen bu sudan, bir daha, dostum; susamazsın...
Bir hâl gelir... ağlayamazsın, susamazsın!
[/align]
Abdüllatif
Posts: 1556
Joined: 28 Jul 2007, 15:32
Kan Grubu: AB (+)

Re: NE YAPARDIK?

Post by Abdüllatif »

Duru wrote:-bide görüntüler bölümündeki bi videoda ölüm rabıtası die bi video var..her ölenin mi üstüne taş koyuyorlar gömmeden önce -
İmkanlarla alakalı olsa gerek. Necati Amcamız için tahta konulmuştu.

Image
Vay, yüz bin vay kim dildardan ayrılmışam
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
User avatar
Duru
Posts: 439
Joined: 19 Apr 2008, 16:22

Re: NE YAPARDIK?

Post by Duru »

Hmm

Evet,bende tahta konur die biliyordum.
Ne garip bişey şu ölüm..İnşaAllah Rabbimizin sevgisini kazanırızda kabir bizler için cennet bahçesi olur..
Diğer türlüsü çok korkunç çünkü (:
Aklıma birsürü soru sormak geliyor ama sanırım araştırsam daha iyi olur : )
[align=right]İçsen bu sudan, bir daha, dostum; susamazsın...
Bir hâl gelir... ağlayamazsın, susamazsın!
[/align]
User avatar
Ya HUU
Posts: 111
Joined: 14 Jan 2008, 22:00
Kan Grubu: 0 (+)

Re: NE YAPARDIK?

Post by Ya HUU »

Belki cenaze sahibi priketçidir. Alvar tahtaları pahalı olduğu için priket koymuştur diye düşünüyorum. :(

Eskiden cenazenin başının üst kısmı kıbleye gelir sanıyordum. Halk arasında genelde öyle biliniyor. Sonraları yüzünün kıbleye geldiğini öğrendim. İlginç geldi bana paylaşmak istedim.
Düşüncelerine dikkat et ki; sözlerin olur.
Sözlerine dikkat ki; davranışların olur.
Davranışlarına dikkat et ki; alışkanlıkların olur.
Alışkanlıklarına dikkat et ki; kaderin olur...
Abdüllatif
Posts: 1556
Joined: 28 Jul 2007, 15:32
Kan Grubu: AB (+)

Re: NE YAPARDIK?

Post by Abdüllatif »

Priketçi değildi.. Köy yeri, öyle yapılıyor demek ki köy yerinde...

(Cenaze babamın amcasına ait.)
Vay, yüz bin vay kim dildardan ayrılmışam
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
User avatar
Ya HUU
Posts: 111
Joined: 14 Jan 2008, 22:00
Kan Grubu: 0 (+)

Re: NE YAPARDIK?

Post by Ya HUU »

Hmm, tahminim yanlışmış. Yöresel bir şey o zaman.
(Allah rahmet eylesin)
Düşüncelerine dikkat et ki; sözlerin olur.
Sözlerine dikkat ki; davranışların olur.
Davranışlarına dikkat et ki; alışkanlıkların olur.
Alışkanlıklarına dikkat et ki; kaderin olur...
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: NE YAPARDIK?

Post by mehmetemin »

beşer bir takım zaaflar ile yaratılmıştır.

bu gün belki ülkemizde bu denli ölümcül hastalar var ve yeni öğrenenler var.ama bu insanları gözlemlediğimizde bile 1 kaç gün etkisinde kaldıktan sonra tedavisi bile devam ederken gündelik hayatında değişiklik az oluyor.kişisel hırslarında bile azalma olan az.

çünkü insan nefsi öleceğini hala kabullenemniyor ve bu dünya için çalışmaya devam ediyor.çünkü insan nefsi unutur,kişi annesi babasını bile defnedip eve gelirken aklına bintürlü şey gelir,karnı acıkır ne yesem diye düşünür.

çok bilinçli geçiren insan olacağını sanmıyorum,ama istisnalarıda bir hayli olabilir.bilinçli geçiren insan normal hayattada bunları düşünen insandır zaten.
Post Reply

Return to “Anketler”