Zamanın ruhu değişti

Post Reply
User avatar
Yusuf Esad
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Posts: 361
Joined: 29 Jun 2007, 17:08
Kan Grubu: B (+)
Location: İmtihan Dünyası

Zamanın ruhu değişti

Post by Yusuf Esad »

[align=justify]1988’de İran’da Ayetullah Munteziri Evin hapishanesinde olup bitenler için Ayetullah Humeyni’ye “Senin adamlarının zulmü Şah’ın zulmünü geçti, hani Ali’nin adalet devletini kuracaktık” dediğinden bu yana…

1987’de Tahran Üniversitesi önünde 7 kişinin öldüğü öğrenci gösterisinde “Ya adalet devleti ya yeniden devrim” sloganları atıldığından beri…

1994’den bu yana Türkiye’yi önce yerel sonra merkezi iktidarda olmak üzere 15 yıldır bir zamanlar “İslam gelecek vahşet bitecek” sloganları atanların yönetiyor olmasından beri…

2002 yılından sonra yükselen İslamcı partilerin, son yıllarda Kuveyt, Fas, Cezayir, Ürdün, Endonezya, Pakistan ve Yemen’de (en son Türkiye’de) oy kaybetmesinden bu yana…

2008’de Türkiye’de devletin tepesine bu kökten gelen birisinin “Cumhurbaşkanı” olmasından beri…

İsmet Özel “Toparlanın gidiyoruz” dediğinden bu yana…

2009’da seçimlerde “Cipli türbanlı, durakta bekleyen türbanlı” tartışması başladığından bu yana…

Müslüman dünyada “zamanın ruhu” değişti.

Üstelik bütün bunların her biri diğerinden “sinerji” alarak…

Katlanarak, yayılarak, artarak…

İkbal’in tabiriyle “göç katarları toplandı.”

İbn Haldun’un tabiriyle “ümran rüzgarı döndü.”

Zamanın ruhu değişti.

***

Çünkü mazlumlar zalimleşmeye, ezilenler ezmeye başladı.

Çünkü muhalefetin/ devrimin mantığı, devletin/iktidarı n mantığına teslim oldu.

Çünkü İslamcılar iktidar işini beceremedi. İktidar felsefesi ve dili üretemedi. İktidara gelince “700 yıllık eserlerle averelik etmek” dışında yapabilecekleri bir şey yoktu. Veya o gömleği tümden çıkarıp liberalizme sığınmak ve kapitalistleş mek dışında şansları yoktu…

İran’da Beheşti’nin düşündüğü toprak reformları gerçekleşemedi. En büyük tepki toprak ağlarının desteklediği mollalardan geldi.

Muhalefette Ali, Ebuzer, Hüseyin söylemi, iktidarda Muaviye, Yezid fıkhı…

Artık isyan, fetih, ele geçirme, devrim yapma dönemi bitti.

Ele geçen ele geçti, kaleler fethedildi, devrilen devrildi.

Şimdi abdestli tağutlar, tesbihli monşerler var.

Zamanın ruhu değişti.

Çünkü Begoviç’in dediği gibi acılar ve ızdıraplar içinde doğan dinler ve devrimler rahat ve konfora gömülünce biter. Sahte din statüko için yalan söylemeye, devlet de zalimleşmeye başlayınca yolun sonuna varılmıştır. Geriye kalan onları gerçekleştirme çabasından başka bir şey değildir. Onların gerçekleşmesi ise aynı zamanda ölümleri demektir…

***

Zamanın ruhu değişti.

Artık Türkiye’nin geleceğinde “dine karşı din” var.

Sadece Türkiye’nin değil; İslam dünyasının geleceğinde de “dine karşı din” var.

Kehanet formunda öngörüyorum:

1- Mülkle ilişkileri bozulup kariyerizmi ve konformizmi din haline getiren “yeni sınıf” ile “yalınayaklılar” bu kez dini argümanlarla karşı karşıya gelecek. Zengin dindarlar statükoyu, yoksul dindarlar muhalefeti temsil edecek. İktidarlar dinin afyon yüzü ile savunulacak, aynı iktidarlara dinin vicdan yüzü ile karşı çıkılacak.

2- Mucize anlatılarıyla dolu bir din anlayışı Türkiye’nin geleceğine hükmedecek. Mucize, keramet, uçtu kaçtı anlatılarıyla örülü bir din yayılacak. Buna karşı İran’da örneği görüldüğü gibi “yeşil rasyonalizm” türünden dini akımlar tepki olarak doğacak.

3- Mevzu (uydurma) rivayetlerle örülü hurafeci bir din anlayışı her yanı saracak. Ortalık mehdi, mesih, cifr, deccal rivayetlerinden geçilmez olacak. İstihare, rabıta ve rüyalarla devlet yönetilmeye kalkılacak. Sorgulanmamış “eski İslam kültürü”, üzerinden tozu kalkmamış bir halde “Risale-i Nur” veya “İhya-u Ulumu’d-din” vb. eserler yoluyla yeniden dirilecek. Laiklik-din, asker-sivil, sağcı-solcu çelişkileri kaybolacak, “dine karşı din” sahne alacak.

***

Bunlar Türkiye’nin geleceği hakkında kehanetlerim (!), yazın bir kenara.

Ben bu sahnede şimdiden safımı belirliyorum: Yeni sınıf’a karşı ‘yalınayaklılar’ dan, uçtu kaçtı dinine karşı ‘yeşil rasyonalizm’den, dinin afyon yüzüne karşı ‘vicdan yüzü’nden yana tarafım!

Bu saflaşmada her şey birbirine karışıyor, yeniden şekilleniyor. Dünün muhalifleri bugünün statükocuları, dünün mazlumları bugünün zalimleri, dünün yoksulları bugünün zenginleri, dünün muktedirleri bugünün ezilenleri haline geliyor. Dünün merkezi bugünün çevresi, dünün “yalınayaklısı” bugünün “tesbihli monşeri” oluyor.

Zamanın ruhu değişti.

Artık “dış güçler” diye bir şey yok. Varsa bile kendini “dış güç” olarak göstermeyecek, “iç güç” kılığına bürünecek, “karşı din” olarak sahne alacak.

Artık “Müslüman camia” diye bir şey yok.

Zenginler ve yoksullar var.

Muaviyeler ve Ebuzerler var.

İktidar yalakaları ile adalet arayanlar var.

Ruhunu kirletenler ile temiz kalanlar var.

Cebini şişirenler ile açlıkla boğuşanlar var.

Kariyeristler/ konformistler ile idealistler var.

Asıl mücadele bunlar arasında olacak.

Gerisi sahtedir.

Zamanın ruhu değişti.

***

Artık dindar burjuvaziler oluştu.

“Burjuvazi” burç kökünden gelir. Burçlarda/şatolarda/ villalarda oturanlar demektir. Kum tepelerinde (ahkâf) otururlar ve tepelerden inip kumlara karışmak istemezler. Bütüne katılmayıp ayrı durmak isterler. Herkes gibi olmak zorlarına gider. Hep ayrıcalıklı muamele görmek istediklerinden mülke taparlar. Çünkü mülk onlara bu ayrıcalığı sağlar.

Zamanın ruhu değişti.

Yazdığım yazılara “Böyle insanlar Müslümanlardan çıkmaz, hayal görüyorsun” diyenler, buyursun okusun: “Bir lokma bir hırka felsefesine de inanmam. Bu bize yutturulmuş bir zokadır! Allah verdiği nimetleri kullarının üzerinde görmek ister. Osmanlı padişahının giyimi Karacaoğlan gibi değil. Ölçü minumum giyinmekse İmamı Azam’ın giyimini nasıl izah edeceğiz? Evi Bağdat’ın en güzel eviydi. Zekatımı veriyorsam İslam’da kimse niye böyle yapıyorsun deme hakkına sahip olmuyor. Malının tümünü infak etmeyi Allah’ın Resulü de izin vermiyor. Zannediyoruz ki adam zenginleştiği halde fakir hayatı yaşayacak. Öyle bir şey yok…” (Erol Yarar, Star, 20.07.2009).

Dahası var. Asıl burjuvazi kendisiymiş… Allah kendilerini “zenginlik” ile imtihan ediyormuş… Fakirlikle de imtihan edebilirmiş ama verdiği nimetleri “onun” üzerinde görmek istediğinden bol bol vermiş… Yolda yürürken giyiminden kuşamından zengin olduğunun anlaşılması lazımmış çünkü fakirler zengin olduğunu anlayıp gelip isteyebilmesi için bu gerekliymiş. Onun için beyefendi çok fiyakalı ve zengin giyinmeliymiş…

Bir de çok Kur’an okuyormuş, işte buna bittim.

Okuduğun Kur’an’da şu ayete hiç rastlamadın mı: “Zenginler mallarını “Arada fark kalmaz, eşit hale geliriz” diye yanındakilerle paylaşmıyorlar. Allah’ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar?” (Nahl; 71)[/align]

Kaynak: Haber10
İhsan Eliaçık



YuSUfÎ Es'ad
"Aşıkların tüm sırları aşîkardır." Rumî
Post Reply

Return to “Köşe Yazıları”