Para Vakıfları

Post Reply
User avatar
Yusuf Esad
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Posts: 361
Joined: 29 Jun 2007, 17:08
Kan Grubu: B (+)
Location: İmtihan Dünyası

Para Vakıfları

Post by Yusuf Esad »

Es-selamu Aleyküm Arkadaşlar!
Osmanlı zamanında yürütülen Para Vakıfları hakkında burada konuşalım istiyorum. Özellikle günümüz katılım bankalarının sistemlerini bu sistemlerden bir alıntı olduğunu özellikle vurgulanması sebebiyle fikirlerinizi beklemekteyim.
Ben isterseniz öncelik olarak; Para vakıfları hakkında biraz ön bilgi vereyim.
Osmanlı beylikten çıkıp yavaş yavaş devlet olma yolunda ilerlerken 14 yy ilk başlarında bu vakıflar kuruluyor. Ve halkın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çalışmalarını sürdürüyor. Devlet açılmalarına yardım ediyor. Ancak hiç bir hukuki ilişkisi olmuyor. İslam Hukuku anlamında hep o zamanın alimleri tarafından cevaz verilip verilemeyeceği yönünde tartışılıyor. Ancak EBU?S-SUUD EFENDİ dışında pek hoş karşılanmayan sistem EBU?S-SUUD EFENDİ'nin cevazı ile artık insanların içlerindeki karmaşası dursa da EBU?S-SUUD EFENDİ gibi önemli bir fıkıh aliminin cevazından sonra tartışmalar sona eriyor. EBU?S-SUUD EFENDİ'nin cevaz vermesi ve üstüne şu cümleleri kullanması insanların biraz daha susmasına sebep oluyor, Helal olana Haram diyen küfr içindedir.
Osmanlı İslam devleti olması sebebiyle aslında halkın çok da kredi şeklinde ihtiyaçları yoktu, Hatta devlet-i ali çok zor durumda kalmaları durumunda faizsiz borç bile veriyordu.(1)
Sonuç olarak sistemle birlikte bazen yazılı bazen de önemli bir referans eşiliğinde bir sözleşme yapılıyor. Sözleşmeler yaklaşık 8 adet bilindiği dile getirlmektedir.(2) Gerekli ücretin ön ödemesi baştan olmak üzere ödeme yapılıyor. Kısaca sistem bu şekilde işliyor.
Benim demek istediğim bu sistemi bilen yada araştıran arkadaşlar varsa günümüz katılımı bankalarının sistemine benzetebilirmiyiz?
Ekler:
(1) Osmanlı devleti 19 yy kadar hiç dış borç almamıştır. 1839 Kırım Harbinden sonra savaştaki zararları gidermek için fransa'dan bir boç alınmıştır. Onu da dönemin padişahı faizli olduğunu duyunca direk el koyarak, borcu iptal etmiş, ancak Fransa'ya yine de ana paranın yanında bri faiz ödenmek zorunda kalıyor.
İç borç konusunda hiçbir zaman FAİZ uygulaması uygulanmamıştır. Gerektiğinde içeride askerlerin maaşlarını ödemek amacıyla Sadrazan ve Vezir'lerin vakıfların bütçelerinden borç alınmıştır ancak hiç bir zaman faizli ödeme olmamıştır. ve üstte de değindiğim gibi borç vermesi durumunda da faize gidilmemiştir.

(2)Osmanlı İmparatorluğu'nda Devlet ve Ekonomi- Mehmet GENÇ- Ötüken Yayınları
YuSUFî Es'ad
"Aşıkların tüm sırları aşîkardır." Rumî
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: Para Vakıfları

Post by mehmetemin »

tabii çok önemli bir mesele ve fıkhın en ince konuları çok dikkatli olmak lazım kıl kadar fark ile haram helal birbirine karışabilir.Bu konuda çok önemli katılım bankalarının gerçekten islami ölçülere uyup uymadıkları konusu ,son zamanalarda dolar çok düşmesine rağmen bu katılım bankalarınca dolar mevduatı sahiplerine zarar ettikleri gerekçesiyle kar payı verilmemeliydi ,buna rağmen bu katılım bankaları böyle bir uygulama yapamazlar,ticari itibarları gereği böyle bir durum onların tamamen sonu olur.

kredi islam devletlerinde geçmişte problem olmamış lakin sanayinin gelişmesi ile büyük firmalarla rekabet ve yeni yatırım için şirketlerin önemli ölçüde kaynağa ihtiyaçları vardır.bu kredi ne şekilde temin edilebiliyordu ülkemizde bankalar aracılığı ile faizli olarak ,sonradan katılım bankalrı kuruldu bu bankaların kurucuları ,islami hassaiyeti olan büyük firmalardı. zaten bu bankalardan büyük kredileride onlar kulllanıyor.sonra bir yöntem daha denendi ama sonu fiyasko oldu oda karpayı dağıtarak şirketlerin hisse senedi satmasıydı.islami holdingler adıyla meşhur oldular gerek türkiyeden gerek yurt dışından para topluyorlar ve karşılığında hisse senedi veriyorlardı ve bu şirkete kar zarar karşılığı ortak olunuyordu.bu holdingler kredi almadan nakit akışıyla yatırım yapmaya başladılar ve sayıları biranda önemli ölçüde arttı ve büyük yatırımlar yapmaya başladılar .sonları niye kötü oldu ,sistem aslında halka açık şirketlerin sistemiydi ve zaman zaman duyuyoruz şirketler halka arz ediliyor.ama bu holdinglerin yaptıkları yasal değilidi çünkü bu şirketler halka arz edilmiş şirketler değillerdi. çünkü böyle olması için borsada işlem görmesi lazım yani o hisse senetlerinin kanuni bir geçerliliği olmadığı gibi o kişiler resmende o şirketlerin ortakları değildiler.bu şirketler para topladıkça sıcak para fazlaydı ve hemen karlılığı düşünülmeden birçok yatırım yapıldı ama gerek ekonomik kriz gerek gelen paranın kesilmesi ve gerek siyasi engelemeler ile bu holdingler iflas ettiler oralara para yatıran kişilerde son derece mağdur oldular,güzel bir düşünce, kanuni dayanağı olmaması ve denetimsizlik nedeniyle ve o şirketlerin yanlış yatırım hamleleriyle bu sistem halk nezdinde ve müslümanlar nezdinde gözden düştü yazık oldu.

Bu para vakıflarının önemli bir görevide sigorta vazifesi görmesi ,ülkemizde şu an uygulanan sigorta sistemi tamamen haramdır her türlüsü ile sadece zorunlu tarafik sigortası var araba sahibi olanlar onu mecbur yaptırmak zorunda, zaruret sebebiyle bir tek o sigortayı yaptırabiliriz diğer bütün özel sigortalar haramdır.sigortanın bu şekliyle haram olmasının sebebi işleyişi çünkü kar amacı güdüyorlar ve karşılama miktarı sigorta bedeline göre ,lakin bu para vakıflarınınki caizdir çünkü kar amacı olmadığı gibi ne kadar bu vakfa para verdiğinede bakılmaz ,zararı karşılanır .bu para vakıfları genelde sigorta vazifesi gördüğünü zannediyordum ticari işletme kuracak olanlar gelip para alabiliyorlar mı bunu daha açık öğrenmemiz lazım .yoksa ticari işletmesinde hasar oluşmuş olanlar hasarın giderilmesi için sigorta şeklindemi bu vakıflara geliyorlar bilmek lazım.ona göre katılım bankalarına benzeyip benzemediğini söyleyebiliriz.
Abdüllatif
Posts: 1556
Joined: 28 Jul 2007, 15:32
Kan Grubu: AB (+)

Re: Para Vakıfları

Post by Abdüllatif »

Mehmet Emin kardeşim, yazdığından hiç bir şey anlamadım... :D
Vay, yüz bin vay kim dildardan ayrılmışam
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
User avatar
Yusuf Esad
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Posts: 361
Joined: 29 Jun 2007, 17:08
Kan Grubu: B (+)
Location: İmtihan Dünyası

Re: Para Vakıfları

Post by Yusuf Esad »

Kardeş lütfen yazılarında kaynak beyan edersen iyi olur özellikle hassas olan konularda direk HARAM hükmünü veriyorsan!
İstirham ediyoruz lütfen.

Ek olarak cümlelerini, imla kurallarına uygun ve anlaşılır yazarsan daha da memnun olacağız.
"Aşıkların tüm sırları aşîkardır." Rumî
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: Para Vakıfları

Post by mehmetemin »

Sigortanın haram olduğuna dair kaynak belirtmeme gerek yok haram olmadığını söyleyen siz bir kaynak bulun sizin sigorta konusunda habersiz olmanıza ben çok şaşırdım aslında

diğer yazdıklarım islami holdinglerin işleyişi ile alakalı idi kaynak belirtecek .veya dini hükümle alakalı üst tarfta bir yazı yok zaten

1. Birinci görüşe göre, ticarî sigortaların hiçbir çeşidi caiz değildir. Zîra ticarî sigortada bilinmeyen unsurlar bulunmakta, bu işlem kumar veya müşterek bahse benzemekte, faiz içermektedir. Ayrıca sigorta haksız tazmindir. Sigorta akdi, güvence gibi objektif olmayan bir şeyin satışıdır. Sigorta ve özellikle hayat sigortasında takdir-i ilâhîye meydan okuma vardır. İslâm'ın yasakladığı bu unsurları taşıyan sigortanın da haram olması gerekir. Buna göre, sigortacının prim, sigortalının da tazminat alması caiz değildir diyanet gov tr den alıntı

kasdettiğim batı ve ülkemizde uygulanan sigorta sistemididir bunda helal denecek bir durum yoktur çünkü içine herhalükarda faiz girmektedir ama belirttim islama uygun tazmin yöntemi ile caiz bir sigorta kurumu kurulabilir diyen alimler var.


neyse yukarda asıl anlatmak istediğim bu para vakıfları katılım bankası tarzındamı yoksa sigorta şirketlerinemi daha çok benziyor daha fazla bilgi edinmeye ihtiyacımız var demek istemiştim.
User avatar
Yusuf Esad
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Posts: 361
Joined: 29 Jun 2007, 17:08
Kan Grubu: B (+)
Location: İmtihan Dünyası

Re: Para Vakıfları

Post by Yusuf Esad »

mehmetemin wrote:Sigortanın haram olduğuna dair kaynak belirtmeme gerek yok haram olmadığını söyleyen siz bir kaynak bulun sizin sigorta konusunda habersiz olmanıza ben çok şaşırdım aslında

diğer yazdıklarım islami holdinglerin işleyişi ile alakalı idi kaynak belirtecek .veya dini hükümle alakalı üst tarfta bir yazı yok zaten

1. Birinci görüşe göre, ticarî sigortaların hiçbir çeşidi caiz değildir. Zîra ticarî sigortada bilinmeyen unsurlar bulunmakta, bu işlem kumar veya müşterek bahse benzemekte, faiz içermektedir. Ayrıca sigorta haksız tazmindir. Sigorta akdi, güvence gibi objektif olmayan bir şeyin satışıdır. Sigorta ve özellikle hayat sigortasında takdir-i ilâhîye meydan okuma vardır. İslâm'ın yasakladığı bu unsurları taşıyan sigortanın da haram olması gerekir. Buna göre, sigortacının prim, sigortalının da tazminat alması caiz değildir diyanet gov tr den alıntı

kasdettiğim batı ve ülkemizde uygulanan sigorta sistemididir bunda helal denecek bir durum yoktur çünkü içine herhalükarda faiz girmektedir ama belirttim islama uygun tazmin yöntemi ile caiz bir sigorta kurumu kurulabilir diyen alimler var.
Güzel kardeşim bizim görevimiz burada olmayanı denetlemek değil, olana kaynak göstermek. eğer böyle birşey varsa kaynak göstereceksin ki, konuşulacak hale gelecek. Ben size haram değil yahut tam tersini de ifade etmedim. Sadece KAYNAK göstermenizi istedim. Bu da çok normal olduğunu düşünüyorum. Eğer konu Fıkhi bir konu ise özellikle.
İkinci bir durum; Güzel kardeşim şu kısmı bir inceleyin isterseniz. http://gucduvani.com/tema/imlaklavuzu.html Lütfen biraz daha düzgün ve anlaşılır yazmaya çalışın.

Selametle...
YuSUFÎ Es'ad
"Aşıkların tüm sırları aşîkardır." Rumî
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: Para Vakıfları

Post by mehmetemin »

sevgili kardeşlerim çok haklısınız içki haramdır derken kaynak göstermeye nasıl lüzum görmezsek sigorta konusudada bir karışıklık olmaz diye kaynak göstermeyi düşünememişim özür dilerim.şimdi kaynak göstermek istiyorum lakin internet üzerinden olan kaynaklara itibarım yok kitaplardaki ifadeleri yazmaya çalışıyorum ama isterseniz kaynak islam fıkıh ansiklopedisi artık araştırmak size kalacak.

imla konusunda sıkıntım var ama elimden geleni yaptığıma inanın.
User avatar
Gucdüvânî
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
Posts: 1226
Joined: 28 Jun 2007, 22:26
Contact:

Re: Para Vakıfları

Post by Gucdüvânî »

Neyse arkadaşlar; Bu konu malumunuz hepimizi ilgilendiren bir mevzu, Bunun içindir ki, konuyu dağıtmadan devam edilmesi gerektiğini düşünüyor ve bu güzergahta yazılar yazılması gerektiğini hatırlatıyorum.
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

Re: Para Vakıfları

Post by asım »

Es-selamü aleyküm!

Bu konudaki bir derlemeyi aşağıda sunuyorum.
İnşaallah bugün yarın (yeterli bir okuma süresinden sonra) Dr. İsmail Kurt Bey?in eserlerinden derlediğim ayrı bir notu da sunacağım.
Bu birkaç gün içinde beyan edilecek fikirler sonrasında da Para Vakıfları ? Günümüz Katılım Bankacılığı konusunda birkaç şey söylemek nasib olur inşaallah.
Yüce Allah (c.c.) her işimizde rızasını kazanmayı esas almayı nasib ve müyesser eylesin. Âmin.

?Para vakıfları, Osmanlı toplumunun ürün ve hizmet üretme gücünü büyütme yanında, faizsiz finansman sisteminin de öncü kuruluşları olmuşlardır.

Para vakıfları ellerindeki kayları "mudaraba" ya da "murabaha" yoluyla değerlendirerek getiri sağlıyorlardı. Elde edilen gelirler de vakfın amaçları doğrultusunda kullanılıyordu.

Fatih döneminde kurulan vakıfların dörtte birine yakınını para vakıfları oluşturuyordu. Beyazıt döneminde para vakıflarının sayısı hızla artmaya başlamış. Kanuni döneminde para vakfı kurma teşvik edilmiştir. Sofyalı mutasavvıf Bali Efendi, Balkanlar'daki İslam'ın yayılmasında para vakıflarının önemine işaret ederek, yolu açan Şeyhülislam Ebu Suud Efendi'yi desteklemiş. Bunun sonucu para vakıfları Anadolu ve Rumeli'de geniş bir uygulama alanı bulmuştur.
Para vakıfları, günümüzde özellikle Amerika'da geniş uygulama alanı bulan "Venture Capital" şirketlerine benzetilebilir. Türkçe'ye "Girişim Sermayesi" şirketi diye çevirebileceğimiz bu kurumlarda, para vakıflarının dayandığı "mudaraba" ortaklığında olduğu gibi faizli işlemlere yer yoktur. Her ikisi de faize dayanmayan bilgi ve sermaye ortaklığını geliştirmeyi hedefler.

Hicret'ten sonra Medine'de Hz. Peygamber'in öncülük yaptığı "Kardeşlik Ortaklığı"nı geliştiren bir kültürün, üretim gücünü büyütmede kaynak bulma sorunlarına ilgisiz kalması düşünülemez. ?
Nazif Gürdoğan - Yenişafak

?Vakıfların nev'i itibari ile mâlî bünyelerinin de farklı olduğu görülmektedir ki bunların başında para vakıfları gelmektedir. Vakfedilen paranın aslına dokunulmaksızın işletilmesi neticesi elde edilecek gelir, vakfın gayesi için harcanmaktadır. Vakfedilen gayr-i menkûl ve para hiçbir suretle azalmamak şartı ile gelirlerinden vakfın gayesinin gerçekleştirilmesinin şartı, vakfın mâlî durumunun azalmasını önleyici bir tedbir olarak görülmektedir.
Bu durumda vakfedilen paranın aslına dokunulmaksızın işletilmesi ve gelir getirmesi nasıl olacaktır.

Kaynaklardan vakıf paraların vakfedildiği yere üç şekilde tahsis edilebildiği anlaşılmaktadır. Bunlar:
1-Müdârebe şirketi kurarak elde edilen kârın tasadduk edilmesi;
2-Fakirlere ve tahsis edilen kimselere ticaret sermayesi olarak verilmesi yani kredi olarak kullandırılması,
3-Osmanlı tatbikatında "muâmele-i şer'iyye" denilen usûlle gelir sağlanarak (istirbah edilerek elde edilen kâr) elde edilen kâr ve gelirin fakirlere dağıtılmasıdır. Osmanlı para vakıflarında en fazla uygulama alam bulun nakit paranın işletiliş tarzı, üçüncü olarak saydığımız muâmele-i şer'iyye usûlüdür.

Muâmele-i şer'iyye denilen vakıf paraları işletme usûlünün hukukî dayanağı İslâm hukukunda "Bey'ul-îne diye bilinen bir satım akdi çeşididir. iktisâdi zaruretler ve halk arasında örf ve adetlerinde baskısı ile ve hayır yollarım kapamamak gayesi ile bey'ül-ine diye bilinen bu mu'amele, Osmanlı hukukçuları tarafından yukarıda zikredilen şekilde vakıf paraların işletilmesi için bir usûl olarak ittihaz edinilmiş ve Ebussuud'dan önce de diğer hukukçular tarafından "şer'-i şerife" uygun hale getirilen şekli kabul ve tatbik edildiği için adına da "muâmele-i şer'iyye" denilmiştir.

Zaman durmamıştır, dolayısıyla diğer vakıf akarlarının olduğu gibi, nakit para vakfı da Osmanlı Devleti tarihi boyunca gitgide yayılmaktan geri kalmamıştır. Vakıf paraların "muamele-i şer'iyye" veya "hile-i şer'iyye" yoluyla istirbaha verilmesi, İslam tarihi boyunca zaman zaman hukukçular arasında sert münakaşalara sebep olmasına rağmen, ekonomik, sosyal ve siyasi zaruretler yüzünden, yaygın bir şekilde uygulanmasına ve yukarıda bahsedilen usulle işletilmesine devam edilmiştir. Para vakıflarının ihtiyacı olanları, daha yüksek faiz hadleriyle tefecilik yapanların elinden kurtarma ve onlara uygun şartlarla kredi sağlama gayesine yönelik olduğu söylenebilir.

Barkan; nakit para vakfının ve belirli bir karla işletilmesinin yaygın bir usul oluşunu, incelediği Bursa bölgesine ait şer'iyye sicillerinde şöyle görmüş ve açıklamıştır: "Kanaatimizce bu hal bize Bursa şehriyle civan köylerinde bir kısım zenginlerin elinde mühim miktarda nakit paranın toplanmış olduğunu gösterdiği gibi, işlettirildiği takdirde, bu paraların %10-15 gibi zamanına göre çok ucuz bir faizle her zaman sağlam garantili müşteriler bulunmasının mümkün olacağım da isbat etmektedir. Zamanın anlayışına göre böyle düşük bir faiz haddiyle halka kredi temini işinin her türlü gayr-i meşruluk şaibesinden uzak ve umumiyetle vakıf tesislerinin hayır gayeleri ile telifi tamamı ile mümkün bir davranış olduğunu gösteren bu misaller, bize aynı zamanda faizle borç para alma itiyat ve ihtiyaçlarının bu devir için yaygın bir şekil almış olduğunu da isbat etmektedir.

Birçok vakfiyede, vakıf paraları bir başkasına para getirmek üzere borca verilirken "rehn-i kavi ve kefil-i melî" şartı aranmış, yani kuvvetli bir rehin veya bir kefilin malı alındıktan sonra o şahsa borç olarak verilmiştir. Bu uygulamadaki temel maksat ise vakıf paralarına bir halel gelmemesi, bunlardan elde edilen gelirin sürekli bir halde devam ederek vâkıfın şartlarının yerine getirilmesi olmuştur.?
Hamza KELEŞ,G. Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 21

?TEKERLEĞİN YENİDEN KEŞFİ: MİKRO FİNANS KURULUŞLARI
Son günlerde basında sık sık Bangladeş?te yıllardır büyük bir başarıyla uygulanmakta olan mikro finansman kuruluşlarının Türkiye?ye de getirilmesi ve bu amaçla bir yasa tasarısı hazırlandığına ilişkin haberler okuyoruz. Oysa, mikro finansman kurumlarını tüm İslam dünyası içersinde ilk defa geliştirip, bunları yüzyıllar boyunca yaygın bir şekilde uygulayanlar Osmanlılardır.

Son günlerde basında sık sık Bangladeş?te yıllardır büyük bir başarıyla uygulanmakta olan mikro finansman kuruluşlarının Türkiye?ye de getirilmesi ve bu amaçla bir yasa tasarısı hazırlandığına ilişkin haberler okuyoruz. Oysa, mikro finansman kurumlarını tüm İslam dünyası içersinde ilk defa geliştirip, bunları yüzyıllar boyunca yaygın bir şekilde uygulayanlar Osmanlılardır.

Bu nedenle, kendi tarihimizi bu denli unutup, gayet iyi bilmemiz gereken bir kurumun çok benzerini Bangladeş?ten almaya kalkmak, en azından, üzüntü vericidir. Bu eleştiriye rağmen, bu gelişmelerin başını çeken Prof. Dr. Aziz Akgül?ü kutluyorum.

Burada söz konusu olan kurum, Osmanlı para vakıflarıdır. 14561551 arasında tüm İstanbul vakıflarının neredeyse yarısı para vakıflarıydı. 1596?da sadece İstanbul?da 3180 para vakfının faaliyette bulunduğu anlaşılmaktadır. Keza, 18. yüzyılda Bursa gibi nisbeten küçük bir şehirde bile 761 para vakfı bulunmaktaydı.

Tipik bir Osmanlı para vakfı bir hayırsever tarafından tüm sermayesi nakit para olarak kurulur, bu sermaye işletilerek elde edilen kâr da bir yandan hayır işlerine harcanırken bir yandan da ana sermayeye ilâve edilir, böylelikle sermayenin enflasyon karşısında erimemesi sağlanırdı. Nitekim yüzyıldan fazla yaşayan para vakıflarının analizi yapıldığında bunların genellikle sermayelerini artırabilen vakıflar olduğu saptanmıştır.

Sermayenin işletilmesine gelince, bu konudaki araştırmalarıma başlamadan evvel para vakıflarının büyük girişimcileri finanse ettiklerini sanıyor, hatta bunları Batı?da görülen büyük finans şirketlerinin Osmanlı?daki karşıtı olduklarını sanıyordum. Oysa araştırma sonuçları hiç de öyle çıkmadı.

Arşiv belgeleri para vakıflarının tam bir mikro finans kurumu olduklarını ortaya koydu. Gerçekten de bu vakıflar rehin karşılığında küçük miktarlarda kredi veriyorlardı. Bu kredilerin tüketicilerle küçük girişimcilere verildiği konusunda şüphe yoktur. İşte bu nedenle mikro kredi kurumlarının atasının Osmanlı para vakıfları olduğunu ileri sürüyoruz.

Bir tüketici veya küçük işletmeci krediye ihtiyacı olduğunda para vakfına gelir, rehin olarak genellikle evini gösterir ve bir yıllığına ihtiyacı olan krediyi alırdı. Bu kişi bu bir yıl süresince evinde oturmaya devam eder; ancak bunun karşılığında vakfa kira öderdi. Borcunu geri ödediğinde rehnini kurtarır, evinin mülkiyetini yeniden kazanır ve vakıfla ilişkisi kesilirdi.

Burada söz konusu olan işlem rehin karşılığında borç para almak ve bu borcu da aynen geriye ödemek olduğundan ortada faiz yoktu. Dolayısıyla İslam hukuku açısından da herhangi bir sorun yoktu. Ancak, ödenen kiranın aslında gizli bir faiz olduğu ileri sürülmüştür. Bu konu günümüzde iktisat tarihçileriyle ilahiyatçılar arasında tartışma konusu olmuştur.

Vakıf, adı ne olursa olsun, elde ettiği kazancı kurucusunun saptamış olduğu hayır işlerine sarf ederdi. Eğitim, sağlık, dini hizmetler, mahalle halkının vergi borçlarını ödemelerine katkı, kurucuların en fazla rağbet ettiği konulardı. Hatta Şeyhülislam Ebussuud Efendi?ye göre İslam?ın Balkanlara yayılmasında bu vakıflar tayin edici rol oynamışlardı.

Dahası, Osmanlı bütçelerinin analizinden, devletin bu konularda hemen hemen hiçbir harcama yapmadığı ve toplum için yaşamsal önemdeki bu hizmetlerin tamamen vakıflar tarafından yerine getirildiği bilinmektedir. Özetlersek, Osmanlı?da tüketici ve küçük işletmelerin kredi ihtiyacı tamamen para vakıfları tarafından sağlanıyor, bu arada toplum için bazı yaşamsal önemdeki hizmetler de finanse edilmiş oluyordu. Bu hizmetlere devletin harcama yapmaması ise devlet harcamalarında önemli bir tasarrufa imkân sağlıyordu. Böylelikle bir taşla üç kuş, hem de hepsi birbirinden önemli, üç kuş vurulmuş oluyordu. Para vakıfları Cumhuriyet?e kadar yaşadılar.

Hatta İstiklal Savaşı?nın kazanılmasında da önemli finansal katkı sağladılar. Ancak 1954 yılında lağvedilerek sermayelerine devlet el koydu ve Vakıflar Bankası büyük ölçüde bu sermaye ile kuruldu. Para vakıflarının lağvedilmesi ve Vakıflar Bankası?nın da klasik bankacılık yöntemleriyle çalışması, tüketicilerle küçük girişimcileri formal bir kurumsal destekten yoksun bıraktı.

Toplumun bu kesimleri kendi kaderleriyle yalnız bırakıldılar. Bu nedenle Prof. Dr. Aziz Akgül?ün önderliğinde ülkemizde mikro finansman kurumlarının, Bangladeş örneğinden hareket edilmiş olsa da, kurulması çabalarını kutluyoruz.

Ancak, elimize geçen konuyla ilgili yasa taslağı incelendiğinde ortada önemli sorunlar olduğu görülmektedir? Taslağın felsefesi bu kurumların banka oldukları varsayımından hareket etmekte ve mevduatı korumayı hedeflemektedir. Dolayısıyla da tasarı bir yığın kısıtlama ve yasaklarla doludur. Oysa, bu kurumların Vakıflar Genel Müdürlüğü?ne bağlı modern para vakıfları şeklinde kurulmalarına da izin verilmelidir. Bu durumda söz konusu tüm kısıtlamalar ortadan kaldırılmalıdır. Zira, hayırsever kişiler tarafından kurulacak bu vakıflarda devletin korumak zorunda olduğu hiçbir unsur yoktur. Bunlar iyi işletilirse hayatta kalırlar; aksi halde batarlar. Burada devleti ilgilendiren herhangi bir sorun yoktur.

Modern para vakıflarının Bangladeş?teki mikro kredi kurumlarının bazı yöntemlerini benimsemelerinde de sakınca yoktur. Örneğin, bu kurumlar da pekala daha ziyade kadın girişimcilere finansman sağlayabilirler. Böylelikle, yastık altındaki tasarrufların sermayeye dönüşerek gün yüzüne çıkması, ekonomiye katkıda bulunması ve yoksulluğu ortadan kaldırması mümkün olabilir. Dahası, bu konulara yakın duran bazı STK?lar da bu vakıflara katkıda bulunabilirler. Bütün bunlar için de gerekli olan kısıtlamalar değil, özgürlüktür.

Son olarak, Özel Finans Kurumları?nın da bu sektöre hızla girmeleri ve katkıda bulunmalarını beklemek hakkımızdır. Zira bu kurumlar, kendi bünyelerinde kurulacak para vakıflarıyla, küçük girişimcilere ?mudaraba? veya ?sale and lease back? yoluyla sermaye aktarabilirler.
Bu ise onların asli görevidir ve bu konuda yıllardır yapmış olduğumuz tüm yüreklendirici tavsiyelere rağmen bu görevi belli nedenlerle ihmal etmişlerdir. ?
Prof. Dr. Murat Çizakça - Bahçeşehir Üniv. Öğretim Üyesi
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: Para Vakıfları

Post by mehmetemin »

o zaman kardeşler bazı kavramlar tam yerine otursun diye öncelikle mudaraba ,murabaha,muşaraka ,faiz ,vade farkı,gecikme zammı,bankacılık,katılım bankalarının işleyişleri hakkında yazılar toplayalım enine boyuna konu derinlemesine anlaşılsın.
User avatar
Yusuf Esad
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Posts: 361
Joined: 29 Jun 2007, 17:08
Kan Grubu: B (+)
Location: İmtihan Dünyası

Re: Para Vakıfları

Post by Yusuf Esad »

mehmetemin wrote:o zaman kardeşler bazı kavramlar tam yerine otursun diye öncelikle mudaraba ,murabaha,muşaraka ,faiz ,vade farkı,gecikme zammı,bankacılık,katılım bankalarının işleyişleri hakkında yazılar toplayalım enine boyuna konu derinlemesine anlaşılsın.
;) Mehmetemin kardeş, Asım Bey de
asım wrote:İnşaallah bugün yarın (yeterli bir okuma süresinden sonra) Dr. İsmail Kurt Bey?in eserlerinden derlediğim ayrı bir notu da sunacağım.
diyerek konuya katkıda bulunacağını dile getirdiler. Siz de dediğiniz terimler hakkında kaynaklarıyla birlikte bilgi getirirseniz inşaAllah konuya daha iyi vakıf olup, daha iyi yorumlar ve çıkarımlar yapabiliriz.

Selametle...
"Aşıkların tüm sırları aşîkardır." Rumî
asım
Posts: 280
Joined: 01 Sep 2007, 17:58
Kan Grubu: A (+)

Re: Para Vakıfları

Post by asım »

es-selamü aleyküm!
aslında yazıyı bir gün önce hazırlamıştım ve bahsi geçen terimlerin bir çoğu ile ilgili olarak bağlantı eklemiştim. Maalesef o gün sitemizde mesaj gönderimi konusunda yaşadığımız sıkıntı sebebiyle yazıyı sitemize koyamadım. Ertesi günkü aktarımda da dikkatimden kaçmış (yaşlılık belirtileri).

Bugün mudaraba, murabaha, muşaraka, faiz konularında mümkün mertebe kısa bilgi ve daha çoğuna ulaşmak için bağlantılar belirtmeye çalıştım.
Aslında "usûl olmadan, vusûl olmaz" derler ya, usûlüde tam tesbit edemedik amma, Yüce Allah (c.c.) tevfikini refik eylesin de, maksad hasıl olsun.

"Mudaraba : Bir ortak sermayeyi, diğeri emeğini ortaya koyarak şirket kurabilirler. Buna mudâraba denir. Islâm'da mudâraba, özel sektörün uzun veya kısa vadeli her çeşit kredi ihtiyacını karşılamak için elverişli bir ortaklık çeşididir. Elinde büyük sermaye birikimi olan birçok kimseler bunu işletmek, bir ticaret işinde kullanmak ister.
Ancak bilgisi, tecrübesi veya sağlığı elverişli olmadığı için bu arzusunu gerçekleştiremez. Yine toplumda bilgili, yetenekli ve ticaret işine yatkın bir çok kimseler de sermaye yokluğundan dolayı ticarete atılamaz. Işte, mudâraba, birbirine muhtaç olan bu iki unsuru bir araya getirir. Ve iki taraf da bundan kârlı çıkar. Böylece toplumda muattal kalan sermayeler ve iş bulamayan kabıliyetler değerlenmiş olur. Bu çeşit ortaklık itimada dayanır. Işi yürütmeyi üzerine alan ortak güvene lâyık olmaya çalışır. Giderek dürüst iş adamları meydana gelebilir. Işletmeci (mudârib), emeğinin karşılığı olarak net kârın sözleşmede belirlenen yüzdesini alır. Bu kâra mahsûben avans olarak maaş da
alabilir.
Hesap dönemi sonunda zarar ortaya çıkarsa, bu yalnız sermaye sahibine aittir. Zarar, önce kârdan karşılanır. Kâr yeterli olmazsa ana paradan ödeme yapılır. Bu takdirde işletmeci herhangi bir şey alamaz. Kasıt ve kusuru bulunmadıkça işletmeci zarardan sorumlu tutulmaz. Zarar halinde, sermaye sahibi sermayeşinin tamamını veya bir bölümünü kaybederken işletmeci de emeğinin karşılığını alamamaktadır (es-Serahsi, el-Mebsût, XXII,19, 98; el-Kâsânî, Bedayıus-Sanayı', VI, 87, 98; Ibnül-Hümam, a.g.e., V, 58, 70 vd.; Ibn Rüşt, Bidâyetül-Müctehid, II, 204).
Mudârabe ortaklığının bir başka önemli yönü de, ortaklığın yürütülmesinde işletmeciye tanınan esnekliklerdir. Işletmeci, kendisine verilen sermayeyi işletmek üzere üçüncü şahıslarla yeni ve ayrı mudâraba ortaklıklarına
girebilmekte, hattâ bu ortaklıklar çok sayıda olabilmekte ve bunların sayısına bir sınırlama getirilmemektedir.
Mudârabanın bu özelliği, Islâm bankacılığının esasını oluşturur. Sermaye sahibine veya sahiplerine ilk işletmeci muhatap olacağı için, onun menfaati zedelenmez. Belki daha iyi işletme yüzünden kâr marjı artabilir. Işletmecinin
yaptığı işi, daha düzenli ve geniş ölçüde bir kuruluş yaparsa; tasarruf sahiplerinin mevduatını ticarete ve yatırımlara yönlendirdiği, dürüst ve yetenekli alt işletmeci (mudârib)leri bulmada aracılık ettiği için, ilk mudâraba anlaşmasında
belirlenen işletme kârını almaya hak kazanır. Faizsiz kredi kullandıran böyle bir finans kuruluşu, mevduat
sahiplerine daha fazla kâr verebilmek için gereken ihtimamı gösterir. Aksi halde kâr miktarının belirsiz oluşunun yaratacağı olumsuz etki kendisini gösterir. http://www.uluyol.net/modules.php?name= ... nt&tid=341

Murabaha : Alış fiatı veya maliyet üzerine bir miktar kâr ilâvesiyle yapılan satış muamelesi.

İslâm hukukunda murabahalı satış akdi güven esasına dayalı akitlerdendir. Bu tür akitlerde alıcı, satıcının beyânının doğruluğuna itimad ve akdi buna bina etmektedir. Bundan dolayı müşterinin rızasına engel olabilecek en küçük yalan beyan veya açıklanması gereken bir hususun açıklanmaması, akdin oluşmasına engeldir.

Şartları: Alış fiyatı veya maliyetin belli olması gerekmektedir. Murabahalı satışta müşterinin malın ilk fiyatını veya maliyeti bilmesi akdin sıhhat şartıdır. Birinci bedel veya maliyet bilinmediğinde akit meclisinde bu durum açıklığa kavuşuncaya kadar akit fasittir. Meclis bu şekilde dağılırsa akit batıl olur (Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâi, Kahire 1327-28/1910, V, 220; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, Kahire 1386-89/1966-69, V, 124).

Kâr miktarı belli olmalıdır. İslâm hukuku, alış-verişlerde belli bir kâr sınırı koymamıştır. Bundan dolayı alış fiyatı veya maliyet üzerine eklenen kâr miktarının müşteri tarafından bilinmesi gerekir. Çünkü kâr, satış bedelinin bir kısmım teşkil etmektedir (Kâsânî, a.g.e., V, 221; Damad, Mecmau'l-Enhur, İstanbul 1328, II, 75; İbn Âbidîn, a.g.e., V,124; Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî, Dımaşk 1405/1985, IV, 704).

Malın, elinde ve mülkünde kıyemî bir mal bulunan şahsa satılması durumunda, ana bedelden ayrı, belli miktarda bir kâr tesbit edilirse bu satış câizdir. Elbise karşılığında alınan bir saat şeklinde yapılan alışverişte elbisenin bir üçüncü şahsa elbise ve şu kadar kâr şeklinde satılması gibi.

Aralarında riba cereyân eden mallar (aynı miktar ve peşinen) misli misline trampa edilmiş ise, bu maddeler murabahalı olarak satılmaz. Aralarında ölçü, tartı ve cins birliği bulunan mallar kendi cinsi ile mübadele edilmek istendiğinde aynı miktarda ve peşin olarak mübadele edilirler. Aksi takdirde aradaki fark faiz olur. 1 kg. Bağdad hurması ile 1 kg. Medîne hurması peşin olarak mübadele edilebilir. Burada herhangi bir fazlalık faiz olur ve bu mal murabahalı olarak satılamaz. Çünkü murabaha ana değere kâr ilâvesiyle yapılan satıştır. Kendisinde ribâ cereyan eden -altın, gümüş, buğday, arpa gibi- mallarda ki fazlalık ise kâr değil ribadır. Ancak cinsleri ayrı olan mislî mallar murabahalı olarak mübâdele edilebilir. 10 doları 20 marka satın alıp, 2 mark karla 22 mark'a satmak gibi (Serahsî, a.g.e., XIII, 82, 89; Kâsânî, a.g.e., V, 221-222; Zühaylî, a.g.e., IV, 706).http://fikih.ihya.org/ans.php?t2=oku&an=975&g=cUX2&s=20

Muşâraka: (inan) ortaklığı. Iki ve daha çok kişinin ticaret yapmak, elde edecekleri kârı
paylaşmak üzere ortaklık kurmasıdır. Tasarrufların doğrudan yatırımlara ve ekonomik faaliyetlere sevki, sanayı,
ticaret ve tarım kesiminde sermaye birikimi oluşturulması, muşâraka yoluyla mümkündür. Burada her ortak şirkete belli miktar sermaye veya hem sermaye, hem de emeği ile ortak olur. Net kârın paylaşılması serbest sözleşme ile olur. Zarara katlanma ise sermaye oranlarına göredir.

Muşâraka'da ilk ana para mala dönüştükten sonra, ortakların hakları şirketin mal varlığı üzerinde kuruluştaki hisse
oranlarına göre devam eder. Hesap dönemi sonlarında dağıtılmayan veya kısmen dağıtılan kârlar veya enflasyon gibi sebeplerle şirketin mal varlığının büyümesi, ortakların hisselerinin de büyümesi anlamına gelir. Bu fazlalığın hisse senetlerine yansıtılması gerekir. Meselâ;100 kişi, her biri 1 milyon TL. koyarak bir ticaret şirketi kursalar; 5 yıl
sonra şirketin mal varlığı yeniden değerleme sonucu 3 milyar Tl.na yükselmiş bulunsa, her ortağın hissesi mal üzerinden 30 katına, yani 30 milyona çıkmış olur. Eski hisse senetlerinin 30 milyon yazan yenileri ile değiştirilmesi gerekir. Böyle bir şirketten bir ortak ayrılmak isteyince, mallar bölünebilir cinstense, malın % 1'ini alır veya
ortağın hissesi şirketçe ödenerek geri kalan ortakların hisselerine eklenir. Ya da bu hisse pazarlık yoluyla üçüncü bir şahsa satılabilir (es-Serahsî, a.g.e., 151; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 57-62; Ibn Kudame, el-Muğnî, V, 27).http://www.uluyol.net/modules.php?name= ... nt&tid=341

Faiz : Faiz; artış, fazlalık, ilave demektir. Kur'ân'da ?Ribâ? olarak geçer. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle gelmiştir: ?Faiz (riba) yiyenler, şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktıkları gibi (kabirlerinden) kalkarlar. Bu hal onların, alım-satım da tıpkı faiz gibidir, demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helal, faizi ise haram kılmıştır. Artık bundan sonra kim Rabbinden gelen öğüdü (emri) dinler de faizden uzak durursa geçmişteki (yani anaparası) kendinindir. Artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse işte onlar cehennemliktir. Orada devamlı kalırlar? (Bakara 275).

Faizin oluşması için çok önemli iki şart vardır. Bunlardan biri cinsiyet diğeri de zamandır. Zaman vade ile alınan bir malın bedeline konan vade farkıdır ki, işte bu vade farkına faiz derseniz o faizdir ve haramdır. Ama bu farka, sadece vade farkı der taksit alış-verişine sokarsanız, o zaman alınan bu fark faiz olmaz.

Kur'an Riba'yı haram kılınca o günün Arapları ?Öyleyse alış-veriş de bir ribadır. Ha para karşılığında mal almış, ha da para verip fark olarak para almışsın. Ne fark eder hepsi alış-veriştir? dediler. Cevap olarak Allah, ?Alış-veriş helal, Riba haramdır? şeklinde cevap verdi.
Faizle ilgili olarak bugün de pek çok kimse aynı mantığı kullanıyor. Halbuki alış-verişte tarafların hem rızası vardır, hem de taraflar memnundurlar. Zira satıcı mal temin etmek suretiyle alıcıya hizmet vermiştir. Alıcı da ihtiyacı olan malı bulup aldığı için memnundur. Ama para verip belli müddet sonra para alan iki kişiden biri potansiyel olarak zarardadır. Çünkü zaman daima borçlunun aleyhine çalışmaktadır. En önemlisi de alış-verişlerde faizin en önemli şartı olan cinsiyet yani aynilik tahakkuk etmemiştir.

Mesela Türk lirasıyla herhangi bir maddeyi satın almak alış-veriştir. Bu işlemde -satıcı bir fark alsa da- faiz yoktur. Çünkü verilen para ile alınan malın cinsleri aynı değildir. Malı mal ile değiştirdiğimiz zaman cinsler aynı değilse, alınan fark faiz değildir. Buğdayı buğdayla takas edip alınan fazla faiz olur. Ama buğdayı arpa ile değiştirmekte faiz yoktur. Zira burada cinsler farklıdır. Hatta aynı cinsten olan malların kalite farkı varsa burada da alınan faize girmez. Türk parasını yabancı bir para ile değiştirdiğiniz zaman, alınan fark faiz değildir. Zira, her para ayrı bir cins sayılır.

Ayrıca taksit ile faiz arasındaki fark şudur: Faiz muamelesinde daima potansiyel zararda olan, faizle borçlanandır. Taksitte ise taraflar eşit seviyede riziko yüklenirler. Onun için her iki taraf da memnundur. Zira malı alan onu kullanmak suretiyle faydalanmaktadır. Satan da satılan malın değerinden daha fazlasını alacağı için memnundur. Dinde adlandırmanın da önemi vardır. Bir muameleye faiz derseniz o faiz olur. Ama ona ?vade farkı veya kar payı? derseniz o faiz olmaz. Vade farkı ile alınan mallarda, vade ile ilgili anlaşmaları çok dikkatli yapmak gerekir. Alıcı taksitleri ödeyemediği takdirde nasıl bir yol izleneceği net olarak belirtilmelidir. PROF. DR. ALİ ÖZEK - Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi http://www.yenisafak.com.tr/yorum/?t=02 ... 12&i=36402
"Biz herkese hüsn-ü zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur ki: Oğlum "herkes iyi, ben yaman, herkes buğday, ben saman" de ve öylece kabul et." Mehmed Zâhid KOTKU (Rh.A.)
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: Para Vakıfları

Post by mehmetemin »

231 - Sehl İbnu Ebî Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) yaş hurmayı kuru hurma ile değiştirmeyi yasakladı ve "Bu riba'dır, buna müzâbene denir" buyurdu. Ancak ariyye satışını bundan istisna etti. Ariyye bahçe sâhibinin ayırdığı bir veya iki hurma ağacıdır. Onların başındaki meyvenin kuruyunca ne kadar olacağını göz kararıyla tahmîn eder. Bunun bedelince yaş hurma (satın alıp) yer".

Buhârî, Büyû 83, Şürb 17; Müslim, Büyû 64, (1540); Ebu Dâvud, Büyû 20, (3363); Tirmizî, Büyû 64, (1303); Nesâî, Büyû 35, (7, 268).


Tirmizî bir başka rivayette şu ilâveyi kaydeder: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yaş üzümü kuru üzümle her meyveyi, meyve cinsinden tahmînî karşılığıyla satmayı yasakladı." Yahya İbnu Said ariyye'yi şöyle açıkladı: "Kişinin âilesine yedirmek maksadıyla birkaç hurma ağacının yaş meyvesini, -miktarını tahmin yoluyla takdir edip- kuru hurma karşılığında satın almasıdır

234 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) müzâbene'yi yasakladı. Müzâbene, yaş hurmayı, ölçeğe vurarak kuru hurma mukabili satmaktır, keza taze üzümü ölçeğe vurarak kuru üzüm karşılığında satmaktır


310 - Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Altın altınla peşin olmazsa ribâdır. Buğday buğdayla peşin satılmazsa ribâdır. Arpa arpayla peşin satılmazsa ribâdır. Kuru hurma kuru hurmayla peşin satılmazsa ribâdır."

Buhârî, Büyû 54, 74, 76; Müslim, Musâkât 79, (1586); Ebu Dâvud, Büyû 12, (3348); İbnu Mâce, Ticârât 50, (2160), (2259); Muvatta, Büyû 38, (2, 636-637); Tirmizî, Büyû 24 (1243); Nesâî, Büyû 41, (7, 273

311 - Ebu Saîd (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında bize bayağı hurma veriliyordu. Bu muhtelif cins kuru hurmanın bir karışımı idi. Bu bayağı hurmanın iki ölçeğini bir ölçek iyi hurma mukabilinde satıyorduk. Bu tarz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in kulağına ulaşınca şöyle buyurdu: "İki ölçek hurmaya bir ölçek hurma, iki ölçek buğdaya bir ölçek buğday iki dirheme bir dirhem olmaz."

Buhârî, Büyû 21; Müslim, Müsâkat 98, (1594, 1595, 1596); Tirmizî, Büyû 23, (1241); Nesâî, Büyû 41, 50, (17, 271, 272, 273); Muvatta, 32, (2, 632).

312 - Bir rivayette de şöyle gelmiştir: "Hz. Bilâl (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a (iyi cins bir hurma olan) berni hurması getirmişti. "Bu nereden?" diye sordu. Bilâl (radıyallahu anh): Bizde âdi hurma vardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yemisi için ondan iki ölçek vererek bundan bir ölçek satın aldık, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Eyvah! Bu ribânın ta kendisi, eyvah bu ribânın ta kendisi, sakın öyle yapma. Şayet iyi hurma satın almak istersen elindekini ayrıca sat. Sonra onun parasıyla iyi hurmayı satın al" dedi.

Buhârî, Vekâlet 11; Müslim, Müsâkat 96, (1594); Nesâî, Büyû 41, (7, 271-272).
314 - Müslim'in bir diğer rivayeti şöyledir: "Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurma ile, tuz tuzla başbaşa misliyle, peşin olarak satılır. Kim artırır veya artırılmasını taleb ederse ribâya girmiştir. Bu işte alan da veren de birdir."

(Müslim, Müsâkât 82).

324 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben dinarla deve satıyor, dinar yerine gümüş alıyordum. Bazanda gümüşle satıyor, onun yerine dinar alıyordum. Bu durumu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a arzederek hükmünü sordum. "O andaki (aynı meclisteki) kıymetiyle olunca bunda bir beis yok" buyurdu."

Tirmizî, Büyû 24, (1242); Ebu Dâvud, Büy û 14, (3354-3355); Nesâî, Büyû 50, (7, 281-282); İbnu Mâce, Ticârât 51, (2262).

342 - Zeyd İbnu Eslem anlatıyor: "Cenab-ı Hakk'ın terketmeyenler için harb etmeye izin verdiği ribâ, câhiliye devrinde iki şekilde cereyan ederdi:

1. Bir kimsenin diğer bir kimsede, vâdeli bir alacağı bulunurdu. Vâde dolunca alacaklı: "Ödeyecek misin yoksa fâizlesin mi?" derdi. Borçlu öderse öbürü alırdı. Ödemezse, ölçeklenen, tartılan, ekilen veya sayılan çeşitten ise alacak katlanırdı.

2. Yaşla ölçülen bir mal ise, daha üst mertebeye kaydırılır, vâde de uzatılırdı. İslâm gelince Cenab-ı Hakk şu âyeti indirdi: "Ey iman edenler! Allah'tan sakının, inanmışsanız fâizden arta kalan hesaptan vazgeçin. Böyle yapmazsanız, bunun Allah'a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz" (Bakara 278-279).
User avatar
mehmetemin
Posts: 677
Joined: 02 Nov 2007, 16:45
Kan Grubu: 0 (+)

Re: Para Vakıfları

Post by mehmetemin »

yukarıdaki hadislerde peygamber efendimiz halk arasında yaygın olan bir adetin nasıl faiz olduğunu belirtmektedir.
bir ölçek mukabili kıyasalanarak satılan kaliteli cinsle adi, cinsin durumunu kuru ile yaşın durumunu anlatıyor.

günümüzden örnek verirsek hadislerde var daha güzel açıklanmış 10 kutu iyi kötü cins hurma 4 kutu iyi cins hurmaya değiştirilse faiz oluyor .belki piyasa değeri takriben tutuyordur ama bundan kurtulmanın yolu 10 kutu kötü cins hurmanı satacaksın aldığın para ile iyi cins hurma istiyorsan satın alacaksın .yani sonuç yine aynı olabileceği gibi sen ucuz satarsın pahalı alırsın ,pahalı satarsın ucuz alırsın o piayasanın durumuna göre ve nasibine göre değişir.

ikincisi tabi altın altınla örneği var mesela 100 altın veriyor 80 altın alıyor .bu ayar şeklindede olabileceği gibi günümüzdeki senet kırdırma müesseside benzer .vadeli bir senediniz var nakite ihtiyacınız var bu senedi bankaya kırdırsanız faiz olur mu. evet oluyor ama burda ben para kaybediyorum diyebilirsiniz ama misliyle değişim yapıyorsunuz azalama ve çoğalmada olsa bu işlem faizlidir.
Post Reply

Return to “Fıkıh”