Dâr-ı dünya deli gönlüm gibi virân olsa
Ne cihân olsa, ne cân olsa, ne hicrân olsa
Kâşki sevdiğimi sevse kamù halk-ı cihan
Sözümüz cümle hemân, kıssa-i cânân olsa**
Bir demir dağı boynuna almak gibidir
Her kişi aşık olurdu eğer âsân olsa
Şâdmânım gâm-ı yâr ile sevinmez bu kadar
Bir gedâ cümle cihan mülküne sultân olsa
Cân atar, karşı çıkar, izzet eder ey Yahyâ
Hançer-i dilber ile bir sakınan cân olsa
Taşlıcalı Yahya Bey
Açıklaması: Şu dünya yurdu deli gönlüm gibi yıkık harap olda da geriye ne cihan kalsa ne de can.. Ayrılık yok olsa...
Keşke cümle cihan halkı sevdiğimi sevse de, sözümüz baştan sona hep sevgilinin sohbeti olsa...
Aşk demirden bir dağı delip, boynuna takmak gibidir. Zaten kolay olsaydı, o zaman herkes aşık olurdu...
Sevgilinin üzüntüsünden dolayı mutluyum. Hatta benim gibi bir dilenci bütün cihana sultan olsa bu kadar sevinemez...
Ey Yahyâ, bir can ne kadar sakınsa da, sevgilinin hançerini görünce; ona hedef olabilmek için can atar, karşısına çıkar, hürmetle çevresinde dolanır.
Taşlıcalı Yahya Bey***
On dördüncü asrın en muvaffak mesnevi sanatkarı, aynı zamanda devrinin birnici sınıf Divan şairleri arasında bulunan Taşlıcalı Yahya Bey?dir. Yahya Bey bir Arnavut beyzâdesidir. Henüz delikanlılık çağında iken, bir devşirme çocuğu olarak İstanbul?a getirilmiş, yeniçeri ocağında tahsil ve terbiye görmüş, sonra askerlik mesleğinde ilerleyerek yayabaşılığa kadar yükselmiştir. Bu arada yazdığı şiirlerle önce Sadrazam Rüstem Paşa?nın sonra Kanûnî?nin teveccühünü kazanmış; Sultan Süleyman?ın savaşlarında bulunluş daha sonra Evkaf mütevellîsi olarak İstanbul?da ikbâle nail olmuştur.
Fakat Hürrem Sultan?ın entrikalarıyla katledilen Şehzâde Mustafa için, içi yanarak yazdığı güzel bir mersiye, bütün sanat değerine ve sonunda padişaha dua edişine rağmen, bu hadisenin kuvvetli bir tenkidi olduğu için, gerek Rüstem Paşa, gerek hükümdar tarafından iyi karşılanmamıştır. Aslında hadiseye karşı ruhi bir isyan mahiyeti taşıyan bu mersiyeyi, Yapyâ Bey yazmış fakat kimseye göstermek istememişti. Tarihçi Ali?nin naklettiği bir rivayete göre Yahya Bey?in yakın bir dostu mersiyeyi onun evrakı arasında görmüş ve şiiri ordu arasında yaymaya başlamıştır. Mersiyenin orduda büyük bir teessür uyandırması bilhassa Rüstem Paşa?nın asabını tahrik etmiştir. Bu hiddetin belki daha büyük bir sebebi de Yahya Bey?in katil hadisesi için düşürdüğü bir tarihtir. Mekr-i Rüstem (Rüstem?in hilesi) gibi isabetli fakat çok cesur bir terkip haline düşürülen bu tarih (960) ve bu tarihin de gerek orduda, gerek hak içinde süratle yayılışı, Rüstem Paşa için ağır bir darbe olmuştur. O kadar ki Rüstem Paşa tarafından nizam-ı alem için idamı istenilen Yahya Bey, bu ölümden ancak Kanuni Sultan Süleyman?ın rıza göstermemesi yüzünden kurtulmuştur.
Evvelce bir Şam, Mısır ve Hicaz seyahati yapmış bulunan Yahya Bey, bu vak?a üzerine İstanbul?da kalmaktan çekinmiş ve kendisi Tamışvar çevresi hudut boylarına 2700 akçe zeâmetle tayin ettirerek uc gazilerin arasına karışmıştır. Zvornik?de Divan?ının tanzim ve tertib ile meşgul olduğu bir sırada 1582?de vefat etmiştir.
Yahya Bey, kuvvetli bir Divan şairi olmakla beraber, onun Türk Edebiyatı?ndaki asıl yeri mesnevi sahasındaki üstadlığı dolayısıyladır. Bu taşralı şairin diğer mühim bir meziyeti de yalnız mesnevilerinde değil, kaside ve gazel vadisindeki şiirlerinde de sade ve temiz bir dil kullanmış olmasıdır.
Yahya Bey, beş mesnevi yazmış, bir hamse sahibi olmaya çalışmış ve bu emeline de muvaffak olmuştur. Divan Edebiyatı?nda büyük İran mesnevicisi Nizâmî?den beri beş mesnevi sahibi olmak, Klasik Şark romancılığının en sevgili ideallerindendir. Türk Edebiyatı?nda hamse sahibi olmuş şairler de az değildir. Fakat Yahya Bey gibi, bu beş mesnevinin her birini bir değer halinde ortaya koymak her mesenevi yazarının başarısı olamamıştır. Yahya Bey?in, mesnevileri:
-Gencîne-i Râz
-Kitâb-ı Usûl
-Şâh u Gedâ
-Yûsuf ü Züleyhâ
-Gülşen-i Envâr
adlı eserleridir. Bunlardar Şâh u Gedâ ile Yûsuf ü züleyhâ birer aşk macerasıdır. Yahyâ Bey?in Yûsuf u Züleyhâ?sı Türk Edebiyatı?nın, belki de Şark Edebiyatı?nın bü mevzuda vücuda getirdiği en muvaffakiyetli eserdir. Şark Edebiyatı?na önce Tevrat vâsıtasıyla giren, sonra Kur?ân-ı Kerîm?in en güzel sûresini teşkil eden Yûsuf AS?ın hikayesi, aslında Şark?ın hem ilâhî hem de cismânî bir aşk ve ihtiras macerasıdır. İran Edebiyatı?nda dini, tasavvufi inanışlarla da birleştirilen hikaye, aslında bir İbrânî menkıbesidir.
Mesnevîsinin mevzuunu bu menkıbeden; onun Kur?ân-ı Kerîm?de ?Kıssaların en güzeli? halindeki hikayesinden ve Şark Edebiyatı?nda kendisinden önce Yûsuf u Züleyhâ yazan tanınmış mesnevicilerin eserlerinden alan Yahya Bey, bütün bunlara rağmen, orijinal bir eser meydana getirmiştir.
Yahya Bey?in eserlerinde fazla olarak gerek Yusuf Suresi?ni bütün ilahi ifadesiyle okumuş, gerek İran?ın Yûsuf ü Züleyhâ mesnevilerini bile bile Mısır?a gitmiş; Ken?an diyarını görmüş ve adeta oralarda esen tarihi, beşeri ve ruhani havayı teneffüs etmiş bir sanatkârın duygu, düşünce ve görgü alemi vardır.
________________________________________
Dipnotlar:
* Hazırlayan: Abdülatif Erkaya
** Hocamızın müteaddit sohbetde okuduğu beyit.
***Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Fuad Köprülü
Keşke herkes sevdiğimi sevse!*
Moderator: VYZ
-
- Posts: 1556
- Joined: 28 Jul 2007, 15:32
- Kan Grubu: AB (+)
Keşke herkes sevdiğimi sevse!*
Vay, yüz bin vay kim dildardan ayrılmışam
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
Fitne–çeşm ü sahir u hunhardan ayrılmışam
Bülbül-i şûride em gülzârdan ayrılmışam
Kimse bilmez kim ne nisbet yârdan ayrılmışam!
- rana125
- Posts: 163
- Joined: 23 Oct 2007, 20:05
- Kan Grubu: A (-)
Re: Keşke herkes sevdiğimi sevse!*
Keşke cümle cihan halkı sevdiğimi sevse de, sözümüz baştan sona hep sevgilinin sohbeti olsa...
Aşk demirden bir dağı delip, boynuna takmak gibidir. Zaten kolay olsaydı, o zaman herkes aşık olurdu...
Sevgilinin üzüntüsünden dolayı mutluyum. Hatta benim gibi bir dilenci bütün cihana sultan olsa bu kadar sevinemez...
Ey Yahyâ, bir can ne kadar sakınsa da, sevgilinin hançerini görünce; ona hedef olabilmek için can atar, karşısına çıkar, hürmetle çevresinde dolanır.
Fazla söze ne hacet.Bize düşen suküt etmek....
Çok güzel....
Allah razı olsun...
Selametle kardeş..
Aşk demirden bir dağı delip, boynuna takmak gibidir. Zaten kolay olsaydı, o zaman herkes aşık olurdu...
Sevgilinin üzüntüsünden dolayı mutluyum. Hatta benim gibi bir dilenci bütün cihana sultan olsa bu kadar sevinemez...
Ey Yahyâ, bir can ne kadar sakınsa da, sevgilinin hançerini görünce; ona hedef olabilmek için can atar, karşısına çıkar, hürmetle çevresinde dolanır.
Fazla söze ne hacet.Bize düşen suküt etmek....
Çok güzel....
Allah razı olsun...
Selametle kardeş..
"Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir? Bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra" Mevlana C. Rumi (ks)