Page 1 of 1

Faiz Parası

Posted: 31 Dec 2007, 20:43
by deniz
Ana para ayrılarak temizlenmiş faizlerden arındırılmış vaziyette ise, elde kalan "faiz parası" nasıl değerlendirilmeli, bu konuda cumhurun görüşü nedir? yardımcı olursanız seviniriz.

Teşekkür ederiz.

Re: Faiz Parası

Posted: 31 Dec 2007, 20:53
by Abdüllatif
3. Soru:
--Bir kimse bankadan faizi aldıysa, bunu ne yapmalı?


--Faizi aldığı zaman, faiz almanın günahını işliyor. Artık ondan temizlenmek için çırpınması lâzım!.. Kendisi yiyemez zâten de, alır almaz o günah kendisine bulaşıyor.

Bizim bir arakadş vardı Adapazarı'nda, çok sevdiğimiz bir kardeşimiz... Böyle bir mecburiyet olmuş, bir yerden faizi almış. Takvâ ehli, çok sevdiğimiz bir kimseye gelmiş, "Bu parayı ben ne yapayım?" demiş.

"--Sen bu parayı aldın mı?.." demiş.
"--Aldım."
"--Sen bu parayı aldın mı?.."
"--Aldım."
"--Sen bu parayı aldın mı?.."
"Öyle çok sordu ki, bin kere pişman oldum aldığıma..." diyor.
"--Daha sana ne diyeyim, aldın, günaha girdin bir kere..." demiş.

Girdikten sonra çare arıyorlar. Kumaşın üstüne lekeyi döküyor, "Hocam, bunu nasıl temizleyebiliriz?" diyor. Temizlersin ama, eski temiz kumaş gibi olmaz.

Prof. Dr. M. Es'ad Coşan, Güncel Meseleler 2

Re: Faiz Parası

Posted: 01 Jan 2008, 11:50
by deniz
...............


teşekkür ederiz.

FAİZ PARASI - M.E.C. (Rh.A.)'in CEVABI

Posted: 01 Jan 2008, 13:01
by asım
Es-selamü aleyküm!

Sevgili kardeşlerim! Bu başlıkta mevzu edilmiş soruya hocefendimiz cennetmekân Mahmûd Es’ad Coşan (Rahimehullah)’ın “Güncel Meseleler-2” adlı kitabında yer alan iki adet cevabı ile bu cevapların görülebileceği bağlantı adresi yazımın sonunda belirtilmiştir.

Ancak bundan önce, bir kardeşiniz olarak bir iki söz söylemek/nakletmek istiyorum.

Aramızdaki yazışma/konuşma/ilişkilerde bazen ölçüyü kaçırdığımız oluyor ve gerçekten de hem taraflar, hem de konuya taraf olmayanlar üzülüyorlar (diye inanıyorum). Ne var ki, üzüntüler ve pişmanlıklar (şeytanın kullanmasına müsait) izler bırakıyor kalbimizde. Hani hırçın/kırıcı bir fıtrata sahip oğluna ders vermek isteyen adamın hikayesinde olduğu gibi :

“Oğlum al şu çivileri de bahçe kapısına çak hepsini” demiş adam. Oğlu, onlarca çiviyi çaktıktan sonra gelerek :

“Baba! Dediğin gibi tüm çivileri kapıya çaktım” demiş. Babası

“Peki yavrum! Şimdi o çaktığın çivileri sök” deyince, oğlu homurdanarak dönmüş ve çivileri çıkarmış, tekrar babasına gelerek yaptığını anlatmış. Babası oğlunu da alarak kapının yanına gitmiş ve:

“Ne görüyorsun?” diye sormuş. Oğlu : “Delik deşik olmuş bir tahta kapı” cevabını verince :

“İşte oğlum! İnsanların kalbini kırmak, kapıya çivi çakmak, dilediğin özür ise o çivileri sökmek gibidir. Her ne kadar özür diledin ve o insanın gönlünü aldın ise de kalbinde hâlâ izler kalmıştır. O halde, özürle bile telafi edilemeyecek neticeyi doğuracak hareketlerden kaçın” demiş.

Bir de, büyük imam Ebû Hanife (Rh.A.)’in çağdaşlarına verdiği bir nasihat var, hatırlarsanız. O (Rh.A.) tartışmalara, münazaralara/münakaşalara (özellikle kelam konusunda ise) iştirak edilmesine müsaade etmez, kendileri de belli ölçülerde dahil olurlardı. Müsaade etmeme nedeni sorulduğunda verdiği cevap çok manidardır :

“Biz tartışıyor, münazara ediyoruz ama, arkadaşlarımız (bizim tavrımız sebebiyle) bir yanlışa düşerler korkusu ile, başımıza konmuş bir kuş var da sanki o korkup/huzursuzlanıp kaçıp gidecek diye çekinir ve konuşmalarımızda öyle eda takınırdık. Halbuki sizler tartışıyor ve arkadaşınızın hatalı olmasını diliyorsunuz. Bu ise arkadaşının küfre düşmesini dilemek demektir. Bunu isteyen kimse, o arkadaşından önce küfre düşer.”

Evet Ebû Hanife (Rh.A.) itikadi konulardaki tartışmalar için bunu söylemiş. Bizler mü’min kardeşliği yanında cemaat kardeşliği de olan insanlar olarak kardeşlerimizin kalplerini kırmamaya ve onları yanlışa sevkettirecek ve/veya yanlışda devam ettirecek hal/hareket/tavırlara dikkat etmeye daha bir özen göstermeliyiz diye düşünüyorum, acizane.

Bir de, tenkidlere daha bir olgun tavırla yaklaşmak ve bizi yanlış anlayanlara (yanlış anlamış olduklarına inandıklarımıza) yanlış anlamış olmalarını güzel bir yolla anlatmakta fayda var. Bizim de yanlış yapmış/söylemiş/yazmış olabileceğimizi (ihtimalen) düşünmekte fayda olduğunu zannediyorum. Neticede kendimizi de murakabe etme fırsatı bulmuş oluyoruz.

Hocafendimiz (rahimehullah)’ın cevaplarına geçmeden önce şu hususu da belirtmekte fayda görüyorum.

Biz “Güzel Ahlak Yolu”nda seyreden bir cemaate/okula mensup bireyleriz. Bu sebeple bir tavır geliştirir iken fetva’dan ziyade takva’yı esas almaya gayretli olmalıyız. Ancak fetva’ya göre hareket edenlerinde takva’ya ulaşmaları için duacı olmalıyız ki, yaptığımız bu dualar sebebiyle melekler de “Rabbimiz! Kardeşi için istediğini sen onada nasib et”” diye dua etsinler.

“Rabbimiz!
Bizleri gerçek anlamıyla "kardeşler" eyle!
"Mü'minler ancak kardeştirler" ikazının sırrına erdir.

Efendimiz (s.a.v.)'in tarifiyle:
"bir vücudun organları gibi" olabilmeyi, dert ve sevinçlerimizi müştereken hissedebilmeyi ve bunun gereğini yerine getirebilme irade ve gücünü;
"bir duvarın tuğlaları gibi" olabilmeyi, kâfirlere, müşriklere, münafıklara karşı yek vücud olabilme şuurunu ve bunun gereğini yerine getirme irade ve gücünü bize ihsân eyle!

Bizi birbirimize sevdir. Aramızdaki kırgınlık ve kızgınlıkları sen izale eyle.” (Âmin)
3. Soru:
--Bir kimse bankadan faizi aldıysa, bunu ne yapmalı?
--Faizi aldığı zaman, faiz almanın günahını işliyor. Artık ondan temizlenmek için çırpınması lâzım!.. Kendisi yiyemez zâten de, alır almaz o günah kendisine bulaşıyor.
Bizim bir arakadş vardı Adapazarı'nda, çok sevdiğimiz bir kardeşimiz... Böyle bir mecburiyet olmuş, bir yerden faizi almış. Takvâ ehli, çok sevdiğimiz bir kimseye gelmiş, "Bu parayı ben ne yapayım?" demiş.
"--Sen bu parayı aldın mı?.." demiş.
"--Aldım."
"--Sen bu parayı aldın mı?.."
"--Aldım."
"--Sen bu parayı aldın mı?.."
"Öyle çok sordu ki, bin kere pişman oldum aldığıma..." diyor.
"--Daha sana ne diyeyim, aldın, günaha girdin bir kere..." demiş.
Girdikten sonra çare arıyorlar. Kumaşın üstüne lekeyi döküyor, "Hocam, bunu nasıl temizleyebiliriz?" diyor. Temizlersin ama, eski temiz kumaş gibi olmaz.
4. Soru:
--Bir tüccar işini devam ettirmek için, bankalarla çalışmak zorunda kalabiliyor. Yüklü miktardaki faizini almadığı takdirde bankaya kalacak. Böyle olacağına, bu faizi faiz olduğunu, kendi namına vermediğini, özelliklerini belirterek fakirlere veya bir hayır kurumuna, camiye, Kur'an kursuna verebilir mi?..
--Bırakmasından, vermesi iyidir. En iyisi orayla iş yapmamasıdır. Ama ille yapmak zorunda kalıyorsa, bırakmamalı, almalı, dediğiniz gibi uygun bir yere vermelidir. Pakistan'daki alimlerin de böyle tavsiye ettiklerini duymuştum.
http://esadcosan.awardspace.com/arsiv/k ... haram.html