Muharrem Ayı Duası
Posted: 09 Jan 2008, 00:26
Bu söz çok doğru olmayabilir. Daha doğrusu yanlış anlamaya sebep olabilecek bir söz olabilir. Dışarıdan bakan birisi "Bunların şeyhlerinin okumadığı hadisler sahih değil mi yani?" gibi bir söz sarfederse, yanlış bir durum olmuş olur.Çünkü sahih olsa Esad Hocamız bunu mutlaka bir aşure sohbetinde dile getirrirdi diye düşünüyorum.
Dokundurmalar devam ediyor...zahide wrote:”Acaba ne tür bir dokundurma?” deyip ardı arkası gelmeyen tartışmalara sebebiyet vermeye açıkcası hiç niyetim yok… Zaten hele hele bu mübarek günlerde en son isteyeceğim şeydir. Çünkü benim söylediklerim siz diliyle yazılmadı. Biz diliyle kaleme alındı. Kendi başımdan geçen bir hadiseyi de paylaştım. Yazdıklarımı bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirirsek maksat daha iyi anlaşılmış olur…
Esselamu Aleyküm Zahide Kardeşim,zahide wrote:Merhum Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendimiz İskenderpaşa’da yaptığı bir hadis sohbetinde şu mealde bir şeyler söylemişti. “eğer dinimizi öğrenmek için sadece Es’ad Hocaefendi’nın Pazar sohbetlerini takip edeyim dersek, ayrıca araştırma yapmazsak ilerleme kaydedemeyeceğimizi sağlam sahih hadis kaynaklarından okuyarak ilmimizi artırmamız gerektiğini” ısrarla dile getirmişti. Bu meyanda bizim için tek kaynak Muhterem ve mübarek Hocaefendilerimizin ulaşabildiğimiz bulabildiğimiz sohbet kayıtları ve basılmış eserleri ile kayıtlı ve sınırlı kalmamalıdır. Aksi halde değer verdiğimiz büyüklerimizin tavsiyeleri ile çelişik bir davranış sergilemiş oluruz ki bu da bizi ileriye götürmek şöyle dursun yerimizde saymamıza bile engel olabilir.
Diyelim ki hadisler sahih değil. Öyle bile olsa bu hadisle amel edilemeyeceği anlamına kesinlikle gelmez. Zayıf hadislerle de amel edilir. Hadis değildir de sahabe kavli olabilir… Ki burada da sahih olduğu özellikle vurgulandığına göre herhangi bir şüpheye mahal verecek bir durum olduğunu ben şahsen düşünmüyorum. Bir hadis’in güvenilirliğini de metnine bakarak anlamaya çalışmak sağlıklı bir yol değildir. Şüpheler bizi aslını araştırmaya itmiyor da bir hayrı işlemekten alıkoyuyorsa ancak vesvese sınıfına girer. Çünkü şeytan insana bazen sağ tarafından yaklaşır…
Bu duayı hangi vesileyle paylaştığımı anlatmak sünnet idi farz oldu.
10 yılı aşkın bir zaman önce günlerden Muharrem’in 10’u idi. Öğrenci evlerinde ablalık yapan bir kimse öğrenci evini telefonla aramış ve “bu duayı ikindi vaktine kadar Es’ad Efendi’ Hz.’nin okunmasını tavsiye ettiğini” söyleyerek yazdırmış. Bunu öğrenen kız öğrencilerde komşuları olmamız hasebiyle evimize gelerek bize de bunu bildirmişlerdi. Allah onlardan Razı olsun. Çünkü o zaman anlamıştık ki evimizde böyle bir duanın metni zaten mevcutmuş. Hem de aşağıdaki metinde zikredildiği üzere “Gönenli Mehmed Efendi bu duayı çokça okur ve okuturdu” ibaresi de yer alıyormuş da biz farkında değilmişiz…
Dua Rabbimize ilticadır, münacattır. Dualarımıza da kulluğumuzdaki samimiyetimiz ölçüsünde karşılık buluruz. Ashap zehirli bir yılan tarafından sokulmuş bir kimseye sadece fatiha okuyarak şifa bulmasına vesile olurken bugün biz her şeyin ayrıntıları ile meşgul olmaktan künhüne inemez, kenarında dolaşmaktan içine giremez olmuş durumdayız.
Rabbim gözümüzü, gönlümüzü açsın...Amin..
Selam ve dua ile…
zahide wrote:Aleykumselam. Rica ederim.
Yalnız Es’ad Efendi Hazretleri“Büyüklerimizin tavsiyesi” olarak sundu demedim “kendisi bu duanın Muharrem'in 10.günü okunmasını tavsiye etmiş” dedim. Arada fark var… Ayrıca zayıf bir rivayet olsaydı herhalde ümmet nazarında bu kadar rağbet görmediği gibi Hocamız da tavsiye etmezdi zannediyorum…
Bu tür bir şüpheye düşmek için uygun bir zeminde bulunduğumuzu da düşünmüyorum açıkçası. Ben yalan hadislerin bu ve bunun gibi seçkin ortamlarda paylaşılacağına inanmam kesinlikle mümkün değil. Burada bu kadar kara cahil birisinin olacağını ya da maksatlı/maksatsız olarak mevzu hadisleri sahihmiş gibi sunacağını aklımdan bile geçirmem söz konusu olamaz.
Malumunuz hadis külliyatımızın aslı sözlü aktarıma dayanır. Daha sonraları yazıya aktarılmıştır. Aslında bizim kültürümüzde böyledir. Kitap okumaktan çok sohbet edilerek bilgi aktarımında bulunmuştur atalarımız…
Bana bir kimse bir bilgi aktarımında bulunsa ve ben bunu daha önceden duymamış olsam ne yaparım? Eğer sözüne güvendiğim bir kardeşimden rivayeten duymuşsam kardeşimin güvenilirlik vasfını onu tanıdığım kadarıyla değerlendirir, özü sözü doğru bir kimseyse hiç tereddüt göstermeden kullanırım. Benim okumadığım duymadığım dünya kadar bilgi vardır. Hepsine vakıf olmaya kalksam ömrüm tükenir. Ben bitirmeye muvaffak olamam. Hem aksi şekilde de düşünürsem belki bir fazileti de bilmeden ıskalamış olurum… Neme lazım!
Bu şekilde ravisini belirtmeden hadis rivayetinde bulunmak eğer mahzurlu olsaydı. Bunu Hoca efendimiz yapmazdı.İçeriğinde ravisinin yazılı olduğu hadisler bulunduğu gibi yazılı olmadığı hadislerin bulunduğu bir eser olan “Mecmaul Adab” isimli eseri de ısrarla okumayı tavsiye etmezdi diye düşünüyorum..
Tasavvuf ehli hadislere nasıl bakmalıdır bunu Hoca efendimiz çok güzel izah etmiş. Bence hepimizin bu pencereden bakması en uygunu olur….
"....Râmûzül Ehâdîs'i yazan Gümüşhaneli Hocamız da, bazı hadisler için: "Bu hadis takibata uğramıştır hadis alimleri tarafından..." diye belirtmiştir. Bazı tabirler var, hadis alimlerinin "Lâ şey', mevdu' vs." dedikleri şeyler var... Onları almış Gümüşhâneli Hocamız... Gümüşhâneli Hocamız mevzù hadisi bilmez bir insan değil...
Ama şundan kaynaklanıyor... Mekke-i Mükerreme'de bir alimle konuşmuştum. Çok zarif bir insan, büyük bir alim, Peygamber Efendimiz'in de sülâlesinden... Ben böyle biraz açtım da meseleyi; kısaca dedi ki:
"--Mutasavvife hüsn-ü zanla bakmış rivayetlere, hadis alimleri de kaşlarını çatarak, keskin nazarla bakmışlar. Biraz böyle sert davranmışlar." dedi.
Mesele biraz ordan kaynaklanıyor. Bir de Hocamız, bir mevzù hadisi yazsa bile, "Bu hadis mevzùdur." diyor arkasından... Altında da o mânâyı te'yid eden birkaç hadis-i şerif getirerek: "Bak buna bazı alimler mevzù demiş ama, esas itibariyle bunun bir mânâsı vardır; o mânâyı bilmenizi istiyorum!" demiş oluyor. Bir mürşid olarak, o konunun bilinmesini istiyor.
Biliyorsunuz, mevzù hadis bile olsa, söz güzel olabilir, tatlı olabilir. Onun için Süyûtî mevzù hadislerle ilgili kitabına: "El-Leâlî el-Mesnûat: Yapma İnciler" diyor.
Neyse, o kardeşimiz tenkid etmiş. Hadis alimleri biraz böyle fazla sert oluyorlar, tenkid ediyorlar. Etsin ama, tenkidin de ilmî âdâbı vardır. Ulemanın ihtilâfı vardır. Çağların değişmesi ile, yeni gelen insanların öğrendiği bazı bilgiler dolayısıyla, eskileri tenkidi vardır. Çok samîmî bir İslâm alimi Gazâlî'nin bazı fikirlerine katılmayabilir. Çok samîmî bir zât, Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri'ne iştirak etmeyebilir. İmâm-ı Rabbânî şu kanâattedir de Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri şu kanâattedir... vs. Bu ayrı mesele, bunlar olabilir."[1]
Kaynak: [1] "Anılarla Mehmed Zâhid Kotku Rh.A", s. 340, Seha, İstanbul, 1997. Derleyen Dr. Metin Erkaya
Ayrıca "Senenin veya haftanın belirli gün ve gecelerinde kılınması tavsiye edilen namazlar" gibi konularda uydurma hadislerin çokluğu da sabittir.Az amele çok sevap vadeden veya küçük bir günah işleyeni şiddetli cezalarla korkutan sözde hadisler de mana itibarıyla bozuk ve ölçüsüz olarak kabul edilmiştir.
Aşura günü oruç tutan kimseye Allah Teala'nın oruç tutup namaz kılmak suretiyle yetmiş yıl ibadet etmiş kadar sevap vereceğini, ayrıca on bin meleğin ve yedi semanın sevabını ona bağışlayacağını... O gün bir yetimin başını okşarsa, o baştaki her kıla mukabil cennette bir derece daha yükseltileceğini vaad eden uydurmadaki sevap israfı, onun mevzu olduğunu anlayabilmek için kafi bir alamettir.
Zerkani “Şerh-ul Mevahib el-Leduniyye” (8/123) kitabında derki: “Aşure gününde ailesine cömert davranan kişiye, Allah (c.c) o senenin bütününde cömert davranır.” şeklindeki hadisi Taberani, Beyhaki ve Ebu Şeyh rivayet etmiştir. Beyhaki bu hadisin mertebesini şöyle etüd eder: “Bu hadisin bütün senedleri zayıftır. Fakat bütün senedler bir araya getirildiğinde hadis mertebe olarak bir kuvvet kesbeder.” Iraki bu hadisin tahricini “Emali” kitabına şöyle tahlil eder. “Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği bu hadisin bazı rivayetlerini Hafız İbn-i Nasır sahih addetmiştir. İbnu-ul Cevzi bu hadisi mevzu hadislerden saymıştır; çünkü hadisin senedinde bulunan Ebu Abdullah er-Ravi meçhuldur (güvenilir olup olmadığı bilinmeyen kişi). Ama Hafız İbn-i Hacer Takrib’te bu ravinin makbul olduğunu bildirmiştir. İbn-u Hibban da onu güvenilir ravilerden saymıştır ve bu hadis ona göre hasendir.”
Hadis uyduran kişilerin illâ zındık olması gerekmiyor tabii ki.İbn Abidin bu konuda İbn-ul İzz’den (2/113) şunları nakleder: “Peygamberimizden Aşure günündeki oruç dışında Aşure hakkında rivayet edilen hiçbir şey sahih değildir. Rafıziler Hz. Hüseyin’in (r.a) ölümü nedeniyle bu günde yas tutuma, hüzün izhar etme gibi bidatler çıkarınca, Ehl-i sünnete müntesip bazı cahiller de tepki olarak bu günde sevinci izhar etme, hububat pişirme ve yemek yapma, sürme çekme gibi bidatler çıkardılar. İbn-i Abidin bu konudaki etüdü böyle…
Bunlar hakkında daha ayrıntılı bilgiyi M. Yaşar Kandemir'in Mevzu Hadisler adlı kitabından bulabilirsiniz. Örneğin yine çok yaygın olarak bilinen, elden ele dolaşan "Bal tefsiri" diye bir dua vardır ki onun da "uydurma" olduğu malumunuzdur.Salih fakat cahil kişiler de hadis uydurmuştur. Bunlar dindar ve ibadete düşkün kişilerdir. Ancak cahillikleri ve halkı dine teşvik etme arzuları onları hadis uydurmaya sevkedebilir. Niyetleri belki kötü değildir, ama yaptıkları çok kötüdür. Meysere b. Abdi bunlardan birisidir. Abdurrahman b. Mehdi kendisine;
"Şu sureyi okuyana şöyle şöyle sevap verilir diye rivayet edilen bu hadisler nereden geliyor" diye sormuştu. Meysere, "uydurdum" cevabını vermiştir.
İmam Müslim bunlar hakkında şu hükme varıyor: "Bile bile yalan söylemek istemedikleri halde, dillerinden gayri ihtiyari yalan çıkıveriyor" (Müslim, Mukaddime, 1, 18).
Burada iki ayrı rivayet var ve ikisi de Muharrem’in 1. günü ve 10.günü olmak üzere 3’er kere okunmasını tavsiye ediyor. Hocamız da herhalde tevafuken Muharrem’in 10. günü ikindi vaktine kadar okunmasını tavsiye etmiş olamaz. Şüphelenmek istersek her şey şüpheye açıktır. Ama İslamiyet kelimesi “teslim olmak” ve “selamette olmaktan” gelir. Hele de tarikat yoluna giren kimselerde bu teslimiyet artmalıdır ki; artışı nispetinde de manevi anlamda terakkiye kapı aralanabilinsin gelecek feyiz ve nura gark olunabilinsin…andelib wrote:Bu arada kağıdın üst kısmında "Aşure Günü ikindi vaktine kadar okunması gerektiği" yazıyor, metinde ise "Muharrem'in ilk günü" okunması gerektiği yazıyor.. Bu çelişki bile düşünülmeye değer.
Ben böyle bir şey ifade etmedim. Ben şüpheciliğe gerek olmadığını, hadislerin rivayetindeki güvenilirlik esasının Müslümanım diyen insanların birbirinden duyduklarına da pekâlâ uygulayabileceğini ifade etmeye çalıştım. Daha önce yazdıklarımın aslını aşağıda alıntıladım:andelib wrote:Sözlü gelenekten geldiğini, bu sebeple sahih olup olmayacağını bilemeyeceğimiz ifadesi bence çok da geçerli değil.
zahide wrote:Malumunuz hadis külliyatımızın aslı sözlü aktarıma dayanır. Daha sonraları yazıya aktarılmıştır. Aslında bizim kültürümüzde böyledir. Kitap okumaktan çok sohbet edilerek bilgi aktarımında bulunmuştur atalarımız…
Farzı muhal hadis olmadığına inansam bile rivayetlerde üstüne bastıra bastıra sahihtir denilmesine, muhterem hoca efendimiz’in ve cemaati müsliminin de bu yöndeki uygulamasına dayanarak hüsnü zan ederdim. Hadis usulünde bir metne bir kere hadistir dendikten sonra mevzu olduğu ispatlansa bile İslam’ın özüne aykırı bir anlam içermiyorsa bu onunla amel etmeye engel teşkil etmez. Hakkında yeterli delil bulunamadığı için mevzu denildiğinden dolayı üstü çizilir. İslam’ın özüne aykırı bir anlam içermiyorsa hadis olduğuna dair yeterli delillere ulaşılamadığı için mevzu denildiğine hükmedilir. Ravisini bulamayınca hadis değildir demek yerine, kaynağına henüz ulaşamadım. Ama bunu yazan kimsenin bir bildiği olmasa bunu eserine almazdı diyerek buluncaya kadar araştırmaya devam etmek en doğru yol olacaktır.andelib wrote:Esad Coşan Hocaefendi'nin bu duanın aşure gününde okunmasını önermiş olması bunun hadis olduğuna delalet değildir. Yani 'tavsiye ettiğine göre zayıf bir rivayet değildir' demeniz tamamen zanna dayanıyor. Bu duayı hadis olarak değil büyüklerin tavsiyesi olarak önermiş de olabilir. Ayrıca bir hadisi zayıf olarak bilerek nitelendirebilmek için elimizde biraz delil lazım. Ama bu hadis için hiçbir kaynakta tek bir ravi bile bulamadım.
Nafile namazlar ve dualar hakkında muhtelif görüşler vardır. Bir âlimin bidat dediğine bir başkası müstehap nevinden sayabilir. Geçmişte de bu tür hadiseler ulema ve sufiler arasında cereyan etmiştir. Burada da muhterem ve mübarek Hoca efendilerimizin hadise bakış açısına binaen “hüsnü zan” ile yaklaşmak lazımdır. Ehli tasavvufa bu düşer.andelib wrote:Ayrıca "Senenin veya haftanın belirli gün ve gecelerinde kılınması tavsiye edilen namazlar" gibi konularda uydurma hadislerin çokluğu da sabittir.
“Az amele çok sevap vadeden”, "Şu sureyi okuyana şöyle şöyle sevap verilir” neviden hadislerin tekkemizin ders kitabı olan Ramuz El Ehadis kitabında da bulunduğunu hatırlatırım.andelib wrote:"Şu sureyi okuyana şöyle şöyle sevap verilir diye rivayet edilen bu hadisler nereden geliyor" diye sormuştu. Meysere, "uydurdum" cevabını vermiştir.
"Dinleyen Allah'ın rahmetine erer, konuşmacı Allah'ın lânetine uğrar!" İşte benim ifade ettiğim şey bu. Bu duayı dağıtın, duyurun, ama HADİS olarak değil! Vebal altına girmeyin... Bu tip meselelerde temkinli davranın. Peygamber Efendimizden olduğuna hiçbir delil olmayan bir söz onun sözüymüş gibi hiç şüphe duyulmadan aktarılması ne cesaret ? Allah'ın lanetine uğrama ihtimalini bile bile... İşte ben bunu anlayamıyorum.Demek ki, bu hadis-i şeriften anladığımız: Eğer dinimizi öğretecek kimseler isek, hoca, vâiz, müftü cinsinden; o zaman sahih hadislerden, Kur'an-ı Kerim'in sahih tefsirlerinden, ciddî, doğru bilgileri halka vermeliyiz. Öyle palavra, hikâye, uydurma şeylerle insanları yanlış bilgilendirmemeliyiz. Dinleyen, Allah'ın rahmetine erer, konuşmacılar Allah'ın lânetine uğrar.