Ölüm Rabıtası
Posted: 22 Aug 2008, 12:34
ÖLÜM RABITASI
Kur’an ve Sünnet’te emredilen rabıtalardan biri de ölüm rabıtasıdır. Kur’an’da insanı dehşete düşürecek, hayrete sevkedecek ölüm halleri, kıyamet sahneleri ve ahiret manzaraları anlatılmaktadır. Bunlarla kalp dünyadan çekilip ebedi ahiret yurduna yöneltilmek istenmektedir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz, Abdullah b. Ömer’e: “Kendini ölmüş ve kabre girmiş say.” (Tirmizî, Ahmed) buyurarak ölüm rabıtasını tavsiye etmiştir. Bu rabıta ile insanın dünyanın boş sevgi ve zevklerinden çekilip ebedi ahiret güzelliklerine yöneleceğini, gafletin gidip kalbin dirileceğini ve günahlardan temizleneceğini haber vermiştir. (Tirmizî, Nesaî, Münavî, Beyhakî)
ALLAH dostları tefekküre büyük önem vermişlerdir. İnsanın terbiyesi, konuşması kadar susmasından da anlaşılır. Ancak, boş konuşma ve kötü düşünce kınandığı gibi, içinde güzel düşünce ve tefekkür olmayan suskunluk da kınanmıştır.
Velilerden Fudayl b. İyaz rh.a. der ki: “Tefekkür bir aynadır. Sana iyiliklerini ve kötülüklerini gösterir. Onda kalbinin halini görürsün.”
Alimlerden Abdullah b. Mübarek rh.a., velilerden Sehl b. Ali k.s.’yi derin bir tefekküre dalmış halde gördü. Onun ahiret hallerini düşündüğünü anladı ve “Nereye kadar ulaştın?” diye sordu. O da, “Sırat köprüsüne kadar.” cevabını verdi.
Bişr b. Haris rh.a., tefekkürle elde edilecek sonucu şöyle özetler: “Eğer insanlar Yüce ALLAH’ın büyüklüğünü anlayabilselerdi, ona isyan etmezlerdi.”
RABITANIN SONUCU
Tasavvuf büyüklerinin tarif ve tatbik ettiği rabıta da yukarıda anlatılan tefekkür çeşitlerinden birisidir. Rabıta, görülmesi Yüce ALLAH’ı hatırlatan kâmil bir veliyi gönül aynasında seyretmek ve üzerinde zuhur eden ilâhi tecellileri görüp, Yüce ALLAH’ı zikretmekten ibarettir.
Diğer bir yönüyle rabıta, Yüce ALLAH’ın dostu ile gönülde beraber olmaktır. Onun kalbine emanet edilen ilâhi nura bağlanmaktır. Onun ilâhi aşkla kaynayan kalbine inen feyizden nasiplenmektir. Velideki dostluk sırrını düşünmektir. Salihleri özlemek ve onlardaki güzel ahlâka özenmektir. Sevgi atmosferi içinde kalbi uyandırıp Hakka yöneltmektir.
Kısaca rabıta, ALLAH’ın yeryüzündeki şahidine bakarak ALLAH’ı tanımaktır. İşte tefekkürün özü de budur.
SULTAN SEYYİD MUHAMMED RAŞİD HZ.LERİ SOHBETLERİNDE İSE ;
Bir mürid, zikir çekerken Fatihalardan sonra biraz rabıta yapar, sonra zikrine baslarsa çok fayda görür. Zikir çekerken huşu ve edebiniz! kontrol ediniz.
İnsana en çok fayda veren şey; ölüm rabıtası, ölümü ve sonrasını düşünmektir. Ölüm rabıtası tul-i emeli yıkar, ihlas ve yakîni doğurur.
Hazret Muhammed Diyaüddîn, her gün yakınlardan ahirete gidenlerin isimlerini zikrederek 'sıra bize geldi' derdi.
Rabıta, nefse karşı en büyük ilaçtır. Rabıta kuvvetlendikçe insan, nefsin hile ve azgınlıklarından kurtulur. Rabıtaya devam ediniz.
İnsan, kendini mahlükatın en aşağısı görmelidir. Köprü gibi olmalıdır. Üzerinden herkes geçse o, görevini yapmalıdır. Nakşibendî nisbeti, nefsini terbiye eden, benliğini yok eden, ihlas ve teslimiyet sahibi kimselerin üzerine gelir. Evradı Nakşibendiye'den maksad, nefsi ıslahtır. Şeytanın helaki, kendini üstün görmesindendir. Cenabı Rabbü'lalemîn, bizleri nefsin şerrinden muhafaza eylesin. Amin..."
Kur’an ve Sünnet’te emredilen rabıtalardan biri de ölüm rabıtasıdır. Kur’an’da insanı dehşete düşürecek, hayrete sevkedecek ölüm halleri, kıyamet sahneleri ve ahiret manzaraları anlatılmaktadır. Bunlarla kalp dünyadan çekilip ebedi ahiret yurduna yöneltilmek istenmektedir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz, Abdullah b. Ömer’e: “Kendini ölmüş ve kabre girmiş say.” (Tirmizî, Ahmed) buyurarak ölüm rabıtasını tavsiye etmiştir. Bu rabıta ile insanın dünyanın boş sevgi ve zevklerinden çekilip ebedi ahiret güzelliklerine yöneleceğini, gafletin gidip kalbin dirileceğini ve günahlardan temizleneceğini haber vermiştir. (Tirmizî, Nesaî, Münavî, Beyhakî)
ALLAH dostları tefekküre büyük önem vermişlerdir. İnsanın terbiyesi, konuşması kadar susmasından da anlaşılır. Ancak, boş konuşma ve kötü düşünce kınandığı gibi, içinde güzel düşünce ve tefekkür olmayan suskunluk da kınanmıştır.
Velilerden Fudayl b. İyaz rh.a. der ki: “Tefekkür bir aynadır. Sana iyiliklerini ve kötülüklerini gösterir. Onda kalbinin halini görürsün.”
Alimlerden Abdullah b. Mübarek rh.a., velilerden Sehl b. Ali k.s.’yi derin bir tefekküre dalmış halde gördü. Onun ahiret hallerini düşündüğünü anladı ve “Nereye kadar ulaştın?” diye sordu. O da, “Sırat köprüsüne kadar.” cevabını verdi.
Bişr b. Haris rh.a., tefekkürle elde edilecek sonucu şöyle özetler: “Eğer insanlar Yüce ALLAH’ın büyüklüğünü anlayabilselerdi, ona isyan etmezlerdi.”
RABITANIN SONUCU
Tasavvuf büyüklerinin tarif ve tatbik ettiği rabıta da yukarıda anlatılan tefekkür çeşitlerinden birisidir. Rabıta, görülmesi Yüce ALLAH’ı hatırlatan kâmil bir veliyi gönül aynasında seyretmek ve üzerinde zuhur eden ilâhi tecellileri görüp, Yüce ALLAH’ı zikretmekten ibarettir.
Diğer bir yönüyle rabıta, Yüce ALLAH’ın dostu ile gönülde beraber olmaktır. Onun kalbine emanet edilen ilâhi nura bağlanmaktır. Onun ilâhi aşkla kaynayan kalbine inen feyizden nasiplenmektir. Velideki dostluk sırrını düşünmektir. Salihleri özlemek ve onlardaki güzel ahlâka özenmektir. Sevgi atmosferi içinde kalbi uyandırıp Hakka yöneltmektir.
Kısaca rabıta, ALLAH’ın yeryüzündeki şahidine bakarak ALLAH’ı tanımaktır. İşte tefekkürün özü de budur.
SULTAN SEYYİD MUHAMMED RAŞİD HZ.LERİ SOHBETLERİNDE İSE ;
Bir mürid, zikir çekerken Fatihalardan sonra biraz rabıta yapar, sonra zikrine baslarsa çok fayda görür. Zikir çekerken huşu ve edebiniz! kontrol ediniz.
İnsana en çok fayda veren şey; ölüm rabıtası, ölümü ve sonrasını düşünmektir. Ölüm rabıtası tul-i emeli yıkar, ihlas ve yakîni doğurur.
Hazret Muhammed Diyaüddîn, her gün yakınlardan ahirete gidenlerin isimlerini zikrederek 'sıra bize geldi' derdi.
Rabıta, nefse karşı en büyük ilaçtır. Rabıta kuvvetlendikçe insan, nefsin hile ve azgınlıklarından kurtulur. Rabıtaya devam ediniz.
İnsan, kendini mahlükatın en aşağısı görmelidir. Köprü gibi olmalıdır. Üzerinden herkes geçse o, görevini yapmalıdır. Nakşibendî nisbeti, nefsini terbiye eden, benliğini yok eden, ihlas ve teslimiyet sahibi kimselerin üzerine gelir. Evradı Nakşibendiye'den maksad, nefsi ıslahtır. Şeytanın helaki, kendini üstün görmesindendir. Cenabı Rabbü'lalemîn, bizleri nefsin şerrinden muhafaza eylesin. Amin..."