Bir çikolata nelere kadirmiş?
Posted: 15 Mar 2011, 07:57
Recep Taşçı - Yeni Asya
Bir çikolata nelere kadirmiş?
Hatırlayalım.
Muhammed Buzizi...
26 yaşında üniversite mezunu işsiz bir gençti.
Tunus sokaklarında sebze meyve satarak geçimini sağlıyordu.
17 Aralık’ta tezgâhına polis el koyunca kendisini yaktı.
Körpe bedenini saran alevler bir anda ülkeyi yangın yerine çevirdi.
Halk ayaklandı.
Diktatörden kurtulmak istiyordu.
Sonunda Bin Ali ülkeyi terk etti.
Yangın sönmedi.
Mısır’a sıçradı.
Tahrir Meydanı’nı dolduran halkın baskısına dayanamayan Hüsnü Mübarek de koltuğunu bırakmak zorunda kaldı.
Şimdi Libya lideri Kaddafi aynı akıbete uğramamak için direniyor.
Diğer Arap ülkelerinin liderleri de sıranın kendilerine geleceğinden dolayı endişeli bir bekleyiş içinde.
Hiçbiri demokrasi ile yönetilmiyor.
Esasında Asya ve Afrika kıt'asında bir iki ülke hariç tamamında otoriter veya totaliter rejimler hakim.
Neden?
Fakirlik, cahillik mi?
Cevabı bu yazı kapsamına girmiyor. Bilimsel bir araştırma konusu.
Bizi alâkadar eden diktatörlerin servetleri.
Basında çıkan rakamlar dudak uçuklatıyor.
Milyar dolarlardan bahsediliyor.
Doymak nedir bilmiyorlar.
Halkın parasını gasbetmişler.
Halkları aç ve sefil bir hayat sürerken kendileri ve avanesi zevk-i sefa içinde günlerini gün etmişler.
Şimdi teker teker devriliyorlar.
Umarız dürüst liderler işbaşına gelir.
Daha önemlisi demokratikleşme yolunda adımlar atılır.
Çünkü rejim demokratikleştikçe çalma çırpma o nisbette azalır.
Demokrasilerde aydınlar, gazeteciler, sendikalar, partiler, sivil toplum kuruluşları millete ait tek kuruşun hesabını sorarlar.
İktidar sahipleri bu sebeple çok dikkatli olmak zorundadırlar.
Bazen kamu parasını yanlışlıkla şahsî ihtiyaçlarında sarf ettiklerine az da olsa rastlanır.
Meblâğın önemi yoktur.
Kıyamet kopar.
Tepkiler öylesine sert olur ki failler (!) tası tarağı toplar köşelerine çekilirler.
Batıda bunun pek çok örneği mevcut.
Bir tanesi hafızama kazınmış.
Diktatörlükle demokrasi arasındaki farkı ortaya koyan bu olayı sizlerle paylaşmalıyım.
Olayın geçtiği ülke İsveç.
Kahramanı Mona Sahlin adında bir kadın siyasetçi.
13 yaşından itibaren Sosyal Demokrat Parti’de görev almış, 1982’de milletvekili olmuş, 1994’de başbakan yardımcılığına getirilmiş.
Parti başkanı Carlsson 1995’te emekliye (!) ayrılınca yerine Mona Sahlin tek aday gösterilmiş.
Herkes Sahlin’in İsveç’in ilk kadın başbakanı ve partinin genel başkanı olmasını beklerken...
Önüne çok ciddî (!) bir engel çıkmış.
Bir gazeteci yememiş içmemiş Sahlin’in harcamalarını araştırmış.
Bir de ne görsün.
Sahlin, 1995 yılında bir alış veriş merkezini gezerken canı çikolata çekmiş.
40 TL değerinde Toblerone marka bir çikolata satın almış.
Ve büyük bir günah işlemiş (!)
Çünkü ödemeyi bakanlığa ait kredi kartıyla yapmış.
Yani milletin parasıyla!
İsveç ayağa kalkmış.
Efendim, devlete ait kredi kartını nasıl olur da özel harcamalarında kullanabilirmiş.
Canım ne olacak alt tarafı 40 TL’nin lâfı mı olur, diyen çıkmamış.
Sahlin, kredi kartlarını karıştırdığını, yanlışlıkla bakanlık kartını kullandığını söylese de kimseyi ikna edememiş.
Sonunda pes etmiş.
Bırakın parti başkanlığına ve başbakanlığa aday olmayı, partideki bütün görevlerinden ve milletvekilliğinden çekilmiş.
Alışık olmadığımız bir davranış.
Sanki farklı gezegende farklı zaman diliminde yaşıyoruz.
Bir tarafta halkı soyarak ülkeyi yıllarca demir yumrukla yönetenler...
Diğer yanda bir çikolata yüzünden iktidar koltuğunu kaybedenler.
Bir çikolata nelere kadirmiş.
Kıssadan hissemize düşen mi?
Onu da siz düşünün!
Bir çikolata nelere kadirmiş?
Hatırlayalım.
Muhammed Buzizi...
26 yaşında üniversite mezunu işsiz bir gençti.
Tunus sokaklarında sebze meyve satarak geçimini sağlıyordu.
17 Aralık’ta tezgâhına polis el koyunca kendisini yaktı.
Körpe bedenini saran alevler bir anda ülkeyi yangın yerine çevirdi.
Halk ayaklandı.
Diktatörden kurtulmak istiyordu.
Sonunda Bin Ali ülkeyi terk etti.
Yangın sönmedi.
Mısır’a sıçradı.
Tahrir Meydanı’nı dolduran halkın baskısına dayanamayan Hüsnü Mübarek de koltuğunu bırakmak zorunda kaldı.
Şimdi Libya lideri Kaddafi aynı akıbete uğramamak için direniyor.
Diğer Arap ülkelerinin liderleri de sıranın kendilerine geleceğinden dolayı endişeli bir bekleyiş içinde.
Hiçbiri demokrasi ile yönetilmiyor.
Esasında Asya ve Afrika kıt'asında bir iki ülke hariç tamamında otoriter veya totaliter rejimler hakim.
Neden?
Fakirlik, cahillik mi?
Cevabı bu yazı kapsamına girmiyor. Bilimsel bir araştırma konusu.
Bizi alâkadar eden diktatörlerin servetleri.
Basında çıkan rakamlar dudak uçuklatıyor.
Milyar dolarlardan bahsediliyor.
Doymak nedir bilmiyorlar.
Halkın parasını gasbetmişler.
Halkları aç ve sefil bir hayat sürerken kendileri ve avanesi zevk-i sefa içinde günlerini gün etmişler.
Şimdi teker teker devriliyorlar.
Umarız dürüst liderler işbaşına gelir.
Daha önemlisi demokratikleşme yolunda adımlar atılır.
Çünkü rejim demokratikleştikçe çalma çırpma o nisbette azalır.
Demokrasilerde aydınlar, gazeteciler, sendikalar, partiler, sivil toplum kuruluşları millete ait tek kuruşun hesabını sorarlar.
İktidar sahipleri bu sebeple çok dikkatli olmak zorundadırlar.
Bazen kamu parasını yanlışlıkla şahsî ihtiyaçlarında sarf ettiklerine az da olsa rastlanır.
Meblâğın önemi yoktur.
Kıyamet kopar.
Tepkiler öylesine sert olur ki failler (!) tası tarağı toplar köşelerine çekilirler.
Batıda bunun pek çok örneği mevcut.
Bir tanesi hafızama kazınmış.
Diktatörlükle demokrasi arasındaki farkı ortaya koyan bu olayı sizlerle paylaşmalıyım.
Olayın geçtiği ülke İsveç.
Kahramanı Mona Sahlin adında bir kadın siyasetçi.
13 yaşından itibaren Sosyal Demokrat Parti’de görev almış, 1982’de milletvekili olmuş, 1994’de başbakan yardımcılığına getirilmiş.
Parti başkanı Carlsson 1995’te emekliye (!) ayrılınca yerine Mona Sahlin tek aday gösterilmiş.
Herkes Sahlin’in İsveç’in ilk kadın başbakanı ve partinin genel başkanı olmasını beklerken...
Önüne çok ciddî (!) bir engel çıkmış.
Bir gazeteci yememiş içmemiş Sahlin’in harcamalarını araştırmış.
Bir de ne görsün.
Sahlin, 1995 yılında bir alış veriş merkezini gezerken canı çikolata çekmiş.
40 TL değerinde Toblerone marka bir çikolata satın almış.
Ve büyük bir günah işlemiş (!)
Çünkü ödemeyi bakanlığa ait kredi kartıyla yapmış.
Yani milletin parasıyla!
İsveç ayağa kalkmış.
Efendim, devlete ait kredi kartını nasıl olur da özel harcamalarında kullanabilirmiş.
Canım ne olacak alt tarafı 40 TL’nin lâfı mı olur, diyen çıkmamış.
Sahlin, kredi kartlarını karıştırdığını, yanlışlıkla bakanlık kartını kullandığını söylese de kimseyi ikna edememiş.
Sonunda pes etmiş.
Bırakın parti başkanlığına ve başbakanlığa aday olmayı, partideki bütün görevlerinden ve milletvekilliğinden çekilmiş.
Alışık olmadığımız bir davranış.
Sanki farklı gezegende farklı zaman diliminde yaşıyoruz.
Bir tarafta halkı soyarak ülkeyi yıllarca demir yumrukla yönetenler...
Diğer yanda bir çikolata yüzünden iktidar koltuğunu kaybedenler.
Bir çikolata nelere kadirmiş.
Kıssadan hissemize düşen mi?
Onu da siz düşünün!